Saatlerce süren diziler, zengin köşklerde dönen entrikalar ve yoksul mahalleden gelen o evin hanımı veya beyi olan fakir kız ve fakir oğlan…
Televizyon dizileri yıllardır bunları anlatılıyor. Kent yoksulları ise o dizilerdeki şatafatı izliyor. İzlerken “bir gün o köşkün hanımı ya da beyi olur muyum?” mu diye düşünür, yoksa bu onun kendi gerçekliliğinden mi uzaklaştırır bilinmez ama günler geçer. Ay sonu ev sahibi gelir, kirayı ister. Devlet faturaları ödemesini bekler.
Oysaki gerçek hayat böyle değildir. O fakir kız, zengin oğlanın köşküne sadece uzaktan bakar. O zengin oğlanın takıldığı ortamlara dahi giremez. Onların alış-veriş yaptığı mağazaya uğrayamaz, orada ilk olarak sınıfını asgari ücretle çalışan tezgahtar hatırlatır.
Kolay değildir bu sistemde bir üst sınıfın hayatına dahil olmak. “Bu senin dediğin filmlerde olur” lafı da boşuna söylenmemiştir.
Yıllardır dizilerde zenginler sefa sürer yoksullar izler.
O fakirler, o dizileri yapanları zengin eder, böyle gelip geçer.
Eline silah alıp, ‘mahalleye adalet getireceğim’ derken, küçük bir mafyaya dönen şiddet dizilerini anlatmıyorum bile.
Peki ya Osmanlı dizileri!
Neden bu kadar izleniyor?
Yıllar önce kazanılan zaferleri izlendikçe şu an içerisinde bulunduğumuz ekonomik ve politik hezeyanı mı unutuyoruz? Nedir sırrı? Yakışıklı oyuncular ormanda kılıç salladıkça biz bir yerleri mi fethediyoruz?
Son zamanlarda işler biraz değişti.
O dizilerin izleme oranları azaldı.
Kent yoksulları kendilerine başka alternatifler aramaya başladı. Sorunlarını tartışan haber programlarını, daha gerçekçi dizileri izlemeye başladılar.
Yıllarca insanlara tek eğlence aracı olarak televizyonu sunan politikalar sonucu 4 saat süren diziler aynı senarist ve yapımcılar elinden çıkan yapımlar ne kanal yönetimini, nede seyirciyi tatmin ediyor.
Anaakım medyayı bir telaş aldı. Uzun zamandır zaten haber izlenmiyor. Taraflı yayıncılık almış başını gitmiş. Tartışma programlarında iktidara yakın isimler, ülkenin içinde bulunduğu sorunu değil, sorunu dile getireni konuşuyor.
Zaten doğru habere ulaşmak isteyen tercihini muhalif medyadan yana yapıyor.
KRT’nin izlenme oranına baktığımızda büyük bütçeli ve kadrolu kanalları geride bıraktığını görüyoruz.
Haliyle sistemin yılmaz savunucusu anaakım medya telaş içinde.
Az önce bahsettiğim diziler de tutmuyor.
O zaman İbo Show tekrar yayına sürüldü. Biraz dizayn edilerek, müzikal kalitesi daha yüksek bir programla. Haluk Levent, Sabahat Akkiraz, Hüseyin Turan ve Ender Balkır konuk edilmişti geçtiğimiz hafta.
Programı izlediğimde bir ayrıntı dikkatimi çekti.
Sivas Katliamı’nda öldürülen Muhlis Akarsu’dan bahsedilirken, İbrahim Tatlıses “Rahmetli masada 10 kadın olsa dönüp bakmazdı” diyor. Yani yıllar geçmiş Tatlıses’in kadına bakış açısı değişmemiş. Kadın hala arzu nesnesi…
Bu saatten sonra İbrahim Tatlıses’ten özür mü bekleniyor, onu da anlamış değilim. Bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini düşünüyorum. Tatlıses Sarayda verilen şatafatlı davetlerin başköşesinde oturur. Dolayısıyla İbo neden hayal kırıklığı yaratıyor anlamıyorum.
Ekranların neredeyse müzik programları yok. Neden seyirci İbo Show’a mahkum ediliyor? Burada çuvaldızı kendimize batıralım.
Bir Pir Sultan Abdal sözüyle bitirmek istiyorum:
“Uzak ol cahilden kamile yakın – Sözümde mana yok darılma sakın – Hasmın karıncaysa merdane takın – Ummadık taş başa düşer mi düşer.
- - - - - - -