Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, "Kadın erkek ilişkileri bu ifrat ve tefrite dayalı çatışmacı ve dışlayıcı felsefî temel üzerinde/n teşekkül etmiştir Batı’da. Bütün medeniyetler fosilleştirildiği, bütün dünya Batılılaştırıldığı, Batılı zihin kalıpları, zevkler ve beğeniler üzerinde/n yaşamaya mahkûm edildiği için, bu çatışmacı, dışlayıcı, sonuçta da ifrat ve tefritçi erkek kadın algısı ve ilişki biçimleri, bütün dünyaya taşındı... Batılılar, itidal’i, denge’yi bilmezler. Uçlarda gezinirler hep. İnsanlığı (human) bile 'erkek' (man) üzerinden tanımlayan Batı’da erkek-egemen toplum yapısının hâkim olması kaçınılmazdı." görüşünü savundu.
Kaplan, "Yüzyıllarca kadın aşağılandı Batı’da. Cadı kazanları kuruldu. Cadı kazanlarında yakıldı kadınlar. Bütün kötülükler, kadın imagosuna yüklendi. Engizisyonlarda, kadınları kötülüklerin sebebi gördü, ne işkenceler yapıldı öyle! Bunun tersine dönüşmesi kaçınılmazdı elbette. Kadın hareketinin geldiği nokta sadece erkeğin dışlanması değil, cinsiyetin de inkârı. Batı’da, modern sanayi toplumunda kadın hareketinin doğmaması vicdansızlık, ruhsuzluk olurdu. O yüzden kaçınılmazdı. Ama bunun kadını yok eden, neseneleştiren, sömüren, çağdaş köleleşme biçimlerine mahkûm eden nitelikler kazanması da kaçınılmazdı." değerlendirmesinde bulundu.
Kaplan yazısında şunları kaydetti:
Batı’da kadın olmadı. Kadın, insan olarak varolmadı. Genellikle böyle bu. Kadının tarihi, aşağılanlamalar, zulümler, yok oluşlar tarihi. Batı uygarlığı, kadınsız, maskülen bir uygarlık. Şimdi erkeksiz, babasız, cinsiyetsiz, dolayısıyla transhuman, posthuman, robotlaşmış, ruhusuzlaşmış bir uçuruma doğru yuvarlanıyor... Bizde de kadın aşağılanıyor modernleşme sürecinde ama insan türünü yok olmaktan, kadını ise aşağılanmaktan yalnızca “Müslüman aile” kurtarabilir, diyorum.