Yandaş Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, “Böyle AK Partili düşman başına!” başlıklı yazısında, yeni parti kurma çalışmalarıyla gündemde olan Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nu eleştirdi.
Hükümete yakın Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, yeni parti kurma çalışmalarıyla gündemde olan Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nu eleştirdi. Ahmet Kekeç, “Böyle AK Partili düşman başına!” başlıklı yazısında, “Sayın eski Cumhurbaşkanımızın ‘davası’ nedir? Derdi nedir ki, davası ne olsun? Müteakip paylaşımında bunu açıklarsa sevinirim. Benim bir tahminim var ama açıklamayı daha geniş zamanlara bırakıyorum. Kimseyi üzmek istemem. Şu kadarcık bir ‘ipucu’ vereyim. Bazı muhalefet figürlerini sevk ve idare edenler kimlerse, onların temellük ettiği ‘dava’ya benzer bir dava!” ifadelerini kullandı.
İşte o yazı:
Doğrudur, AK Parti bir kişinin, bir zümrenin, bir “akraba topluluğu”nun partisi değildir. Kimin partisidir? Bir davası, derdi ve “düsturu” olanların partisidir. Bunu söylediğinizde, kendinizi o partiyle, o partinin derdiyle kayıtlamış ve ahlaki üstünlüğü ele geçirmiş oluyorsunuz. Bir Sayın eski Başbakan, “AK Parti’nin bir kişinin, bir zümrenin, bir ‘akraba topluluğu’nun partisi olmadığını” söylemiş... Bence çok iyi etmiş. Buraya bakarak, “Ne güzel, Sayın eski Başbakanımız kendisini AK Parti’nin derdiyle kayıtlıyor. Bir Sayın eski Cumhurbaşkanının yaptığı gibi dışarıdan eleştiri yöneltmiyor, içeriden konuşuyor” diyorsunuz. Zaten Sayın eski Başbakan da bunu demenizi istiyor. Bunu diyebilmeniz için “içeriden” konuşuyor. İyi de, AK Parti, canınız istediğinde kendinizi “içeri”ye atacağınız, canınız istediğinde “dışarı”ya çıkacağınız bir parti midir? Madem kendinizi AK Parti’nin derdiyle kayıtlıyorsunuz, partinizin bir derdi olarak gündeme gelen anayasa değişikliği çalışmalarına neden katılmadınız? Neden tek cümlelik “katkıda” bulunmadınız? Diyebilirsiniz ki, “Ben Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşıydım, bu nedenle katkı sunmadım ve aleyhte pozisyon aldım...” Kabul... Peki, kendinizi derdiyle kayıtladığınız (ya da bize öyle bir görüntü verdiğiniz) partiniz “mücbir sınavlarla” karşı karşıya bırakıldığında neredeydiniz? Neden bir beyanatınız, doğru dürüst bir cümleniz, sadra şifa bir açıklamanız yok? Son üç yıl içinde partiniz üç büyük seçime girdi. Neden partinizin yanında yer almadınız, almıyorsunuz? Neden bir “destek açıklaması” yapmadınız, yapmıyorsunuz? Hadi Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşıydınız, anlıyoruz... Kendinizle çelişmek istemediniz... Binali Yıldırım’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na da mı karşıydınız ki, elinizin altındaki medya organını “Ekrem İmamoğlu’nun başarısına” tahsis ettiniz? Hem sık sık kendinizi dışarı atıp partinin aleyhinde bulunacaksınız (partinin “başarısız” olması için ter dökeceksiniz), hem “içeriden biri” görünüp partiden pay isteyeceksiniz! Önce partili olun ve kendinizi “AK Parti’nin derdiyle” kayıtlayın, sonra çıkıp “ültimatom” verin! HAMİŞ Bir Sayın eski Cumhurbaşkanımız, canı sıkıldıkça, sosyal medya hesabından açıklamalar yapıyor... Yaptığı açıklamalara ilişkin düşüncelerimi, zaman zaman bu sütunda paylaşıyorum. Daha doğrusu, eleştiriyorum. Fakat bir tarafınızı takdir ediyorum. Eski partisine veryansın ederken de, CHP’nin çatı adaylığına göz kırparken de, Ekrem İmamoğlu’nun başarısına ağzı kulaklarında destek verirken de, “içeriden biri gibi” konuşmadı, konuşmuyor. Belli ki, AK Parti’yle işini bitirmiş. Fakat bir özelliğini yadırgıyorum: Sık olmasa da, arada sırada “dava arkadaşlarım” ifadesini kullanıyor. Ben de onun “davasını” merak ediyorum işte... Sayın eski Cumhurbaşkanımızın “davası” nedir? Derdi nedir ki, davası ne olsun? Müteakip paylaşımında bunu açıklarsa sevinirim. Benim bir tahminim var ama açıklamayı daha geniş zamanlara bırakıyorum. Kimseyi üzmek istemem. Şu kadarcık bir “ipucu” vereyim. Bazı muhalefet figürlerini sevk ve idare edenler kimlerse, onların temellük ettiği “dava”ya benzer bir dava!