Boğaziçi Üniversitesinde düzenlenen sergide yer alan Kabe fotoğrafı gerekçesiyle tutuklanan öğrencilerden mimarlık öğrencisi Selahattin C. U., Metris 1 No'lu T Tipi Kapalı Cezaevinden mektup yazdı. Cezaevi şartlarını ve günlerinin nasıl geçtiğini anlatan Selahattin, Boğaziçi üniversitesinden ve diğer üniversitelerden öğrencilere selam gönderdi, "Bizden haber alamazsanız endişelenmeyin, burada anlatacak pek bir şey olmuyor, biraz kafa dinleyeceğiz. Bize sık sık dışarıdan bahsedin, havalar ısınmaya yakın çıkmış olacağız" dedi.
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinden Selahattin mektubunda şu ifadelere yer verdi:
"Boğaziçi'ne,
Tutuklandığımız günden beri yaptıklarınız, mektuplarınız ve güzel mesajlarınız için hepinize sarılıyorum. Savcılıktayken "ya tutuklanırsam" diye endişelenmiştim ama içeri düştükten sonra bu korkum geçti. Tutuklanmak gözümü korkutmak yerine beni daha cesur yaptı. Yakında kaldığımız yerden devam edeceğiz. Boğaziçililer apolitiktir algısını da kırdık sanırım. LGBT klubünün kapatılmasına çok üzüldüm. Üniversite yıllarında böyle anılarımız olacağı için seviniyorum bir yandan. Her zamankinden daha yakınız. Çok yakında Güney çimlerde görüşeceğiz. Fikirlerimizi Metris'e hapsedemezler.
Taşkışla'ya,
2014-15'te mimarlık birinci sınıfı bitirdikten sonra uzun bir Boğaziçi arası verdim Taşkışla'ya. Son bir buçuk senedir dönmüş olsam da ne sık sık okula uğruyordum ne de pek tanıdığım kalmıştı. Bugünkü mesajlanırınızda yeniden Taşkışla'nın pir parçası hissettim kendimi. Çıkınca hepinizle tanışalım hatta bir sergi de Taşkışla'da yapalım. Eğer bir gün mimar olursam sebebi bana gönderdiğiniz yazılar. Duvardibinden bu kadar mesaj gelmesi de çok mutlu etti beni. Bize kurabiye bile pişirmişsiniz, çok tatlısınız. Beni merak etmeyin, gençliğimi böyle maceralarla doldurmasını seviyorum. Orta bahçede görüşmek üzere!
Aşağı yukarı 2 metreye 4 metrelik bir odam var, bunun 2 metrekaresi banyo ve tuvalet. Metris 36 numaralı tecrit hücresi. Manzaramız uzunca bir beton duvar, dikenli teller, gözcü kulesi ve gökyüzünden ibaret. Hava aydınlanmadan bir somun ekmek veriyorlar, hava aydınlanınca bir gardiyan dilekçemiz olup olmadığını soruyor, öğlen ve akşama doğru 5 gibi yemek dağıtılıyor. 9 gibi sayım, sonrasında da ilaçlarımızı veriyorlar. Gün içinde yarım saat tek başımıza avluya çıkabiliyoruz, en az birkaç kez de avukatlarla görüşüyoruz. Pazartesileri mektup ve kantin günü, pazartesi, çarşamba, cuma sabahtan çöpler toplanıyor Karyola, battaniye, beyaz florosan lamba ve metal üç gözlü dolabım var. Battaniyenin birisini yer halısı yaptım. Bunun dışında radyo dinliyorum, kitap okuyorum, odamda bir ileri bir geri gidiyorum, bir şeyler yazıp çiziyorum. Tuvalete gitmek artık günüme renk katan bir aktivite.Öğleye kadar sıcak su akıyor ama duşların sonu hep soğuk suya kalıyor. İşte hapishanede durum böyle. bir insanın yaşaması için gereken minimum şartlar bunlarmış.
Kısa süreli değişik macera olarak bakıyoruz yüm bu olanlara. Daha kötü şartlarda yaşamıştık, şimdi her zamankinden daha çok arkadaşımız var. Bizden haber alamazsanız endişelenmeyin, burada anlatacak pek bir şey olmuyor, biraz kafa dinleyeceğiz. Bize sık sık dışarıdan bahsedin, havalar ısınmaya yakın çıkmış olacağız.
Buraya geldiğimden beri hiç yalnız hissetmedim. Mektuplarınızı az önce aldım, hepsi birbirinden güzel. Boğaziçi'ne, Taşkışla'ya, Duvardibi'ne, Aydın Fen Lisesi'nde arkadaşlara, Zonguldak'tan Zeynep'e, tutuklu ve ev hapsindeki dostlarıma, kalbi bizimle atan herkese kucak dolusu selam. Şimdiye kadarki çabalarınız ve dostluğunuz için teşekkür ederim. Çok yakında görüşmek ve beraber direnmek üzere!
Diğer üniversitelerden bize katılan arkadaşlara da sevgilerimiz yolluyorum. Birlikte başaracağız."