Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED); verimlilik ve katma değer artışı yaratmanın önemine dikkat çeken yazılı bir açıklama yaptı.
Türkiye'nin önceliğinin üretimden ihracata her alanda verimlilik ve katma değer artışı yaratmak olması gerektiğini söyleyen TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez, “Düşük ve orta yoğunluklu üretim yapısının ürünü asgari ücret ekonomisinden yüksek teknoloji ile yüksek katma değerli üretim ekonomisine dönüşümü başlatmak zorundayız” dedi.
Sönmez ayrıca vergi yükünü artırmak yerine bütçe harcamalarını kısmanın ve topluma örnek olacak tasarruf politikalarının hayata geçirilmesinin gerekliliğine dikkat çekti.
ASGARİ ÜCRET EKONOMİSİNDEN DÖNÜŞÜM VURGUSU
Sönmez, “Ülke ekonomisinin röntgenini doğru çekmek, yeni bir hikâyenin en önemli başlangıcıdır” diyerek şunları söyledi:
“Yeni Ekonomik Model'den rasyonel ekonomi politikalarına geçişi esas alan istikrar programının kalıcı başarısında, enflasyon ve cari açık sorununun aynı anda çözülmesi önemli. Bugün bütçe, cari ve dış ticaret gibi üç temel alanda açık veriyoruz. İthalat ve ihracat arasında oluşan ciddi makas, ekonomide aranan istikrar için büyük bir risk teşkil ediyor.
İşte bu tabloda üretimden ihracata her alanda verimlilik artışı yaratmak önceliğimiz olmalı. Aynı zamanda enflasyon ile en iyi mücadele yöntemi de işletmelerde verimlilik ile ürünlerde katma değer artışından geçiyor. Bu verimliliği sağlamak, düşük ve orta yoğunluklu üretim yapısının ürünü olan asgari ücret ekonomisinden yüksek teknoloji ile yüksek katma değerli üretim ekonomisine dönüşümü başlatmak zorundayız.”
GELİR EŞİTSİZLİĞİNE DİKKAT ÇEKTİ
Gelir dağılımındaki adaletsizliğe vurgu yapan Sönmez, adalet ve eşitlik vurgusunun genel geçer bir temenni olmadığını ve ülkenin en önemli sorunlarından birini çözmek için gereken iradeyi temsil ettiğini söyledi.
“O sorun ister buğdayı, patatesi ve soğanı ister cep telefonunu veya bilgisayarı yani her şeyi adil ve eşit bir şekilde paylaşma anlayışımızı yitirebileceğimiz ekonomik bir görünümdür” diyen Sönmez, bu görünümün de tabana yayılmayan, refah artışı yaratmayan ve yoksullaştıran bir büyüme anlamına geldiğini ifade etti.
Sönmez, yüksek büyümenin toplumsal refah yaratması beklenmesine karşın gelir dağılımında yaşanan adaletsizlikle ülkedeki öncelikli sorununun her zamankinden daha da can yakıcı bir şekilde enflasyon olduğunu söyledi.
VERGİ YÜKÜNÜ ARTIRMA YERİNE TASARRUF POLİTİKASI
Zamların ve vergi yükü artışının işletmelerden hane halklarına sosyo-ekonomik hayatta yeni sorunlara yol açtığını ifade eden Sönmez; üretenler, emek verenler, bireyler ve işletmeler açısından adil olmayan bir tablo olduğunu belirtti.
Sönmez, verginin tabana ve tavana adil ve eşit bir şekilde yayılmasının bütçe disiplini adına dolaylı vergilere yoğunlaşarak enflasyon üzerinde ek baskı yaratmaktan daha makul bir politika olacağını söyledi ve şöyle devam etti:
“Gelir vergisi dilimlerinin güncellenmesinden kamunun ciddi tasarruf tedbirlerine, yeni ek tedbirler ve düzenlemelerin hayata geçirilmesi de gerekiyor. Vergi yükünü artırmak ve zamlar yerine bütçe harcamaları kısılmalı ve topluma örnek olacak bir tasarruf politikası hayata geçirilmelidir.”
İSTİHDAMDA VE EĞİTİMDE OLMAYAN GENÇ NÜFUS
Genç işsizlik ve beyin göçüne de dikkat çeken Sönmez, “OECD ve AB ülkeleri ile kıyaslandığında hem istihdamda hem de eğitimde olmayan gençler açısından en yüksek orana sahibiz. Gençlerin iş gücüne ve eğitime katılması, eğitimden işe geçişin kolaylaştırılması ve teşvik edilmesi gerekiyor” dedi.
Kötü eğitim performansı göstererek ne katma değer artışı sağlayabilir ne de orta gelir ve orta demokrasi tuzaklarından çıkabileğimizi ifade eden Sönmez, “Gençlik yoksa gelecek yok, eğitim yoksa refah ve kalkınma yok” diye konuştu.
Son dönemlerde toplumsal ve kültürel özgürlükleri kısıtlamaya yönelik çağrı ve davranışların arttığını belirten Sönmez sözlerini şöyle tamamladı:
“Muhafazakar gelenekçi kültür ile kentli özgürlükçü kültürün demokratik bir toplumda bir arada yaşayabileceğini ve barınabileceğini gösterebilmeliyiz. Gençleri festivallerden uzak tutmak, festivalleri büsbütün yasaklamaya çalışmak, çağdışı kalmış eğitim normları ile gençlerin geleceğini karartmak ikinci yüzyılın Cumhuriyetinde kabul edebileceğimiz davranışlar değildir. Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi hayalimizdeki Türkiye için bizim de ‘Bütün ümidimiz gençliktedir.'”