2 Ekim 2018...
Muhalif Suud gazeteci Cemal Kaşıkçı, İstanbul Levent’teki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na gitti. Saat 13.15 sularında binaya girdi. Türk nişanlısı Hatice Cengiz ile yapacağı evlilik için bazı belgeleri alacaktı. Ancak bir daha kendisinden haber alınamadı. 59 yaşındaydı.
Suudi Arabistan Kaşıkçı’nın binadan çıktığını öne sürdü. İstanbul Emniyeti ise Kaşıkçı’nın başkonsoloslukta önce işkenceye uğradığını ardından öldürüldüğünü açıkladı. Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’dan 15 kişilik bir suikast timinin İstanbul’a geldiği belirtildi.
Cinayetin üzerinden 4 yıl geçti ancak Kaşıkçı’nın cesedi hala bulunamadı.
Türkiye’nin cinayete tepkisi sertti. Açıkça Suudi Arabistan’ı suçladı. ABD’de CIA de raporunda suikast emrinin Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman tarafından verildiği açıklanmıştı.
Erdoğan’ın “Cemal’in Ailesine Borcu”
2019’da Cumhurbaşkanı Erdoğan Washington Post için bir yazı kaleme aldı. Başka hiçbir olayın uluslararası düzen için böyle bir tehdit oluşturmadığını yazdı. Türkiye’nin “şeffaflık politikası” izlediğini söyledi. Suudi yetkililerle işbirliği yapıldığını belirtti. Suudi Arabistan’daki yargı sürecini eleştirdi. “Cinayeti işleyenlerin, suçun işlendiği Türkiye’ye iadesi için başvurduk” dedi.
Yazının sonunda “Bizim, insanlığın çıkarları böyle bir suçun bir daha hiçbir yerde işlenmemesini sağlamaktan geçer. Cezasızlıkla mücadele bu neticeye varmanın en kolay yoludur ve Cemal'in ailesine bunu borçluyuz” ifadelerini kullandı.
Kısa bir süre sonra Suudi Arabistan’daki yargılama sonuçlandı. 5 kişi idam cezasına çarptırıldı, 3 kişiye de toplam 24 yıl hapis cezası verildi. İdam cezaları 20’şer yıllık hapis cezalarına dönüştürüldü.
Türkiye Kaşıkçı Davasından Vazgeçmeye Hazırlanıyor
Erdoğan’ın yazısından 3 yıl sonra Türkiye’deki davanın savcısı Suudi Arabistan’ın talepleri doğrultusunda bir mütalaa verdi. Suudi Arabistan dava dosyasının kendilerine gönderilmesini istiyordu. Savcılık, yargılamanın Suudi Arabistan’a devredilmesini ve sanıkları hakkında çıkarılan kırmızı bültenlerin kaldırılmasını talep etti.
Aynı gün Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu A Haber’de Suudi Arabistan’la ilişkilerin normalleşmesi konusunda önemli adımlar atıldığını söylüyordu. İki ülke arasında yargı işbirliği olduğunu hatırlattı ve “Bu yargı işbirliği daha iyi noktaya geldi” dedi.
İktidarın “Normalleşme” Hevesi
Türkiye daha önce suçladığı, “terörist” ve “katil” dediği hükümetlerle son dönemde bir yakınlaşma sürecinde. Bunun bir nedeni Doğu Akdeniz gibi bölgelerdeki yalnızlığının artık “değerli” değil zararlı olduğunu görülmesiydi. Bir diğer nedeni de iktidarın ekonomik kriz ve iç siyasette yönetilemeyen ekonomiye bağlı oy kaybıydı.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile yaşanan yakınlaşma buna bir örnek. 15 Temmuz Darbe girişimini desteklediği öne sürülen “darbeci” BAE bir anda “dost ülke” olmuştu. Karşılıklı SWAP ve yatırım anlaşmaları imzalanmıştı. Döviz rezervi eksi 50 Milyar Dolar seviyelerinde gezinen Merkez Bankası’nın bulabileceği her dövize ihtiyacı vardı.
Sedat Peker ve Suudi Arabistan İddiası
Bir de Sedat Peker meselesi vardı. Buzların erimeye başlamasının ardından Dubai’de çektiği videolarla iktidarın karanlık taraflarına ışık tutan organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in sosyal medya paylaşımları bıçak gibi kesildi.
Cumhuriyet Gazetesi’nden Barış Pehlivan’a göre bunun arkasında bir ülke daha vardı: Suudi Arabistan.
Pehlivan, Sedat Peker’in videolarının kesilmesi için Suudi Arabistan’ın devreye girdiği iddiasını köşesine taşıdı. İddiaya göre Peker’in durdurulması karşılığında Türkiye de Cemal Kaşıkçı davasının büyütmeyecekti.
Aynı dönemde Suudi Arabistan’la da yakınlaşma sinyalleri verildi. 2017’den sonra Erdoğan’ın 2022’de ilk kez Suudi Arabistan’a gideceği açıklandı. Ancak Wall Street Journal’a göre Suudi Arabistan’ın bir şartı vardı: Kaşıkçı cinayetinin daha fazla gündeme getirilmemesi.
Suudi Arabistan ile Kötüleşen İlişkiler
İki ülkenin ilişkileri 2010’dan sonra özellikle bozulmaya başlamıştı. Mısır’daki “Arap Baharı”nda Türkiye Müslüman Kardeşleri desteklerken, Suudiler diğer taraftaydı.
2017’deki Katar Diplomatik krizinde Suudi Arabistan ve BAE, Katar’a karşı yaptırım kararı aldığında, Türkiye Katar’la ilişkilerini daha da ilerletti. Suudilerin başını çektiği koalisyonun taleplerinden biri ülkedeki Türk askeri üslerinin kapatılmasıydı.
Suudi Arabistan, Türkiye’yi “yayılmacı politika” izlemekle suçluyordu. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, İran, Müslüman Kardeşler ve Türkiye için “kötülük üçgeni” bile dedi. Türkiye, Sudan ve Suriye’de de Suudi Arabistan ile karşı saflarda yer aldı. Suudi Arabistan, Yunanistan’la da yakınlaştı.
Cinayet Davasından Para için mi Vazgeçilecek?
Bu ayrışmanın en önemli noktalarından biri Kaşıkçı cinayetiydi. İlişkilerdeki çatlak daha da derinleşti. Özellikle 2020’in sonuna doğru Suudlar Türk mallarını boykot etmeye başladı. Boykot resmi değildi ancak etkisi büyüktü.
TÜİK verilerine göre 2021’in ilk 11 ayında Türkiye’nin ihracatı 189 milyon dolara gerilemişti. 2019’da Türkiye’nin Suudi Arabistan’a ihracatı 3,2 milyar dolardı.
İşte böyle bir ortamda Türkiye’deki Kaşıkçı davasının Suudi Arabistan’a devredilmesi savcılık tarafından talep edildi. Erdoğan’ın “Cemal’in ailesine borcu” unutuldu. Suudi Arabistan’ın suikast emrini verdiği görmezden gelindi. Erdoğan’ın Suudi Arabistan’a yönelik eleştirileri yok sayıldı.
Benzer örnekler Deniz Yücel ve Rahip Brunson davalarında da görülmüştü. Davalar bir çeşit koz olarak kullanılmıştı. Türkiye o dönem “rehine politikası” izlemekle suçlanmıştı.
Şimdi ortadaki tablo belki biraz daha farklı. Ekonomik gerekçeler yine ön planda ama Türkiye kendi topraklarında işlenen vahşi bir cinayeti görmezden gelmeye hazırlanıyor.
Erdoğan Suudi Arabistan ziyaretini daha gerçekleştirmedi. Ancak dosyanın devrine karar verilirse ilişkilerde hızlı bir “normalleşme” ve BAE ile olduğu gibi Suudi Arabistan’la da yatırım anlaşmaları yapılacağını tahmin etmek zor değil.