Türkiye, son 10 yılda yurtdışından milyonlarca insanın kaçak veya legal yollardan göçüne uğradı. Göçün de etkisiyle İstanbul başta olmak üzere kimi büyükşehirlerde ve Güneydoğu illerinde farklı kültürlerden insanlar belli yerlerde yoğunlaştı.
Bunun sonucunda kimi mahalleler, halk arasında "Suriyeliler Mahallesi", "Afgan Mahallesi" gibi isimlerle anılmaya başladı.
Bu mahallelerden biri de İstanbul Boğazı kıyısındaki Beykoz'da bulunuyor. Beykoz'a bağlı Küçüksu Mahallesi, "Afgan Mahallesi" olarak adlandırılıyor.
Genellikle Türkiye'ye kaçak yollardan gelerek bu mahalledeki evlerde 5'erli 10'arlı gruplar halinde yaşayan ve ezici çoğunluğu da genç–orta yaş grubu erkeklerden oluşan Afgan göçmenler, gündelik işlerde çalışarak yaşama tutunmaya çalışıyorlar.
Her sabah henüz hava aydınlanmadan Küçüksu Mahallesi'ndeki bir caminin önündeki yolda durarak hamal, inşaat işçisi, bahçıvan vb.gibi işler için gündelik elaman arayanları bekliyorlar.
UCUZ İŞ GÜCÜ OLDUKLARI İÇİN TERCİH EDİLİYORLAR
Independent Türkçe'den Ali Kemal Erdem, CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in buraya yaptığı rutin ziyaretlerden birine eşlik ederek, sorunlarını kendilerinden dinledi.
Gürsel Tekin, çevre sakinleri arasında "Afgan amele pazarı" diye adlandırılan yeri "İnsan pazarı" diye tanımladı.
Hava aydınlanırken Tekin, şu sözlerle tanıklıklarını anlatmaya başladı:
Hiçbirinin de sosyal güvencesi yok. Buraya gelenler (işverenler) önce bu kardeşlerimizi tercih ediyorlar. Tercih etmelerinin nedeni ucuz iş gücü ve iş cinayetinde hayatlarını kaybettiklerinde işverene bir maliyet ve bir külfet yüklenmiyor. Kısaca bir insanlık dramı yaşanıyor. İstanbul'da insan pazarları 50 - 60 yerde var.
İSTANBUL'DA SAYILARI 10 BİNE ULAŞIYOR
Kimi zamanlar 100–200 kişinin bir arada olduğu pazarda çekim yapılacağını gören kaçak göçmenlerin birçoğu görünmemek için çevreye dağıldı. Ancak geriye kalan az sayıda kişi çekingenliklerine karşı dertlerini anlatmaya başladı.
Afgan göçmenlerin çoğunlukla iki üç yıldır Türkiye'de olmasına karşın Türkçe'yi iyi konuşmaları dikkat çekti.
Tekin, dil yakınlığından dolayı Türkiye'deki göçmenler içinde en hızlı Türkçe'yi öğrenenlerin önce Afganlar olduğunu onlardan sonra Suriyelilerin geldiğini söyledi.
Birçoğu Afganistan'ın kuzeyinde yaşayan Özbek'lerden olduğunu belirten Afgan göçmenlere göre İstanbul'da sayıları 10 bin kişi civarında.
1500–2000 kadarı ise Beykoz'da yaşıyor. Zeytinburnu da yoğun Afgan nüfusuna sahip ilçelerden.
İş kazasında ölen arkadaşlarını aralarında para toplayıp ülkelerine gönderiyorlar. Gündelik işlerde 120 ile 150 lira arasında para kazanıyorlar.
Bir evde çoğunlukla 10 kişi bir arada kalarak kiralarını ve faturalarını ortak ödeyerek, geri kalan paralarını artırmaya çalışıyorlar.
Tekin'in "Peki iş kazası yaptığınızda size sahip çıkan oluyor mu" sorusuna verdikleri cevap ise dramatik.
Kaçak çalışan bu insanlar, iş kazalarında öldüklerinde işverenlerin başını belaya sokmamak için kendilerine hiçbir şekilde sahip çıkmadığını, kimlikleri olmadığı için de yaralanmaları halinde hastanelere götürmediklerini iddia etti.
Cenazeleri, "Başkan" olarak adlandırdıkları bir temsilcinin öncülüğünde para toplayarak ülkelerine göndermeye çalıştıklarını söylediler.
ÖLENLER KİMSESİZLER MEZARLIĞINA GÖMÜLÜYOR
Gürsel Tekin ise kimi zaman bu paranın bile toplanamadığını söyleyerek, şöyle bir iddiada bulundu:
Buralar insan pazarlarıdır. Geliyor bir araç, ‘Bana 10 işçi lazım' diyor. Bu arkadaşların hiçbirinin ‘Ne iş yapacağız' sorusu yok. Çünkü o gün yaşamını sürdürebilmesi için bir yevmiyeye ihtiyacı var. Ama hangi serüvene gittiğini o da bilmiyor. Kimi arkadaşları iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Burada birçok kimsesizler mezarlığı var. Kimsesizler mezarlığına gittiğinizde bir insanlık dramı yaşandığını göreceksiniz. Burada dayanışmayla varsa gönderebiliyorlar ama onun da maliyeti yüksek olduğundan çoğu kimsesizler mezarlığına defnediliyor.
POLİSE YAKALANMA KORKUSUYLA GÜNLERCE EVDEN ÇIKAMAMIŞLAR
Türkiye'de kaçak olarak yaşayan Afganların sayısı geçen yıl daha fazlaymış.
Ancak geçen yıl İstanbul genelinde polis tarafından yapılan yoğun kimlik kontrollerinde birçoğu yakalanıp sınırdışı edilmiş. Hatta evlerden bile toplananlar olmuş.
Kimlikleri bulunmayan bu insanlar o dönemde sokakta yakalanırız korkusuyla evden bile çıkamamışlar.
İçlerinden biri "Günlerce ekmek alamadık, yemeksiz kaldık" diye anlatıyor o günleri.
Şimdi kontroller azaldığından biraz daha rahatlasalar da yine temkinliler.
AVRUPAYA GTMEYE ÇALIŞANLARIN BİR KISMI ORMANDA KALMIŞ
Geçen yıl sınır kapılarının açılmasıyla Avrupa ülkelerine gitmeye çalışan çok Afgan oldu. Ancak birçoğunun amacına ulaşamadığı şu sözlerle anlatıyorlar:
'Kapılar açılmış dediler. Zeytinburnu'na arabalar geldi, herkes bindi. Bir kısmı sınırın öte tarafında, bir kısmı bu tarafında kaldı. Çoğu ormanda kalıyor.
Gidersem dönemem korkusuyla üç dört yıldır ailesini göremeyen var.'
En büyük amaçlarının üç-beş yıl Türkiye'de çalışıp para biriktirdikten sonra ülkelerine ailelerinin yanına dönmek olduğunu söyleyen bu insanların Türkiye'den dileği kendilerine oturum ve çalışma izni verilmesi.
Bir Afgan göçmen Türkiye'de çıkış yaparlarsa bir daha dönememe korkusuyla üç dört yıldır ailesini göremediğinden yakındı.
Uçakla gidip gelmenin altı bin doları bulduğunu öne sürerek, "6 bin dolarımız olsa burada olmazdık" dedi.
ÇALIŞTIRIP PARALARINI VERMEYEN HATTA İSTEYİNCE DÖVEN VAR İDDİASI
Afgan göçmenlerin en çok şikayet ettiği konuların arasında bazı kişilerin kendilerini çalıştırdıktan sonra para vermemeye çalıştıkları iddiası geliyor.
Paraları için ısrar ettiklerinde de kaçak olmalarından dolayı şikayetçi olmalarının zor olduğunu bilen bu kişilerce "Git nereye şikayet edersen et, babanı bile getirsen alamazsın" gibi cevaplarla karşılaştıklarını öne sürdüler.
Hatta kendileriyle birlikte gündelik işe çıkan bir Türk arkadaşlarının söylediğine bakılırsa Beykoz'da bulunan bir grup, gün boyu çalıştırdığı Afgan göçmenleri işin bitiminde paralarını istediği için döverek geri gönderdi.
Fiyat düşürdüklerini iddia eden gündelikçi işçilerin tepkisi çektiler
Zor hayat şartları aynı zorluklarla boğuşan insanlar arasında dayanışmaya neden olabildiği gibi zaman zaman da karşı karşıya getirebiliyor.
Geçtiğimiz süreçlerde daha ucuza çalışarak fiyat düşürdüklerini iddia eden ve kendileri gibi gündelik işlere giden işçilerin tepkisini de çekmişler.
İşçiler, kendileriyle aynı yerde durmamaları konusunda Afgan göçmenleri uyarmış.
'AMELE PAZARINDA 'EKMEĞİMİZİ ALIYORSUNUZ' POLEMİĞİ'
Afgan göçmenlere yönelen tepki aslında toplumun bir kısmında sığınmacılara yönelik "Geliyorlar işimizi alıyorlar, ücretleri düşürüyorlar" şeklindeki önyargının bir yansıması.
Her ne kadar çevrede "Afgan amele pazarı" olarak anılmaya başlansa da az sayıda olsa Türk vatandaşlarından da iş bekleyenler oluyor.
Onlardan biri de beş çocuk babası olan emekli Sabri Polat. Maaşı yetmediği için her sabah pazara gelerek Afgan göçmenlerle birlikte iş bekliyor.
Polat, geçim sıkıntısından şikayetçi ve adalet olmadığını iddia etti.
Yaşadığı zorlukların bir nedeninin de her gün birlikte sıcakta ve soğukta beklediği göçmenler olduğunu öne sürerek şunları söyledi:
Bütün yabancıları doldurmuşlar buraya artık ekmek götüremiyoruz. Bu yabancıları doldurmuşsun buraya, bunlara çözüm bulsunlar. Afganistanlı, Kırgızistanlı, Pakistanlı gelmiş. Peki bu insanlar (yerlileri kastederek) eve ekmek götürmesin mi? Geliyor benim elimdeki ekmeği alıyor.
Bir Afgan göçmenin "Biz savaştan kaçıyoruz" diye itiraz etmesi üzerine Polat, bu sefer de sözünü şöyle sürdürdü:
Savaştan kaçıyorsun ama gelip buradaki insanların ekmeğini alıyorsun. Gelip diyorlar ki (işverenler), "Ben Afgan götüreceğim Türkleri götürmeyeceğim" Niye? Türkler ekmek götürmesin mi? Aç mı ölsün. Çocukları yemek yemiyor mu?
'BİZİM YAPTIĞIMIZ İŞİ SİZ YAPMAZSINIZ'
Polat'ın bu sözleri üzerine bu sefer başka bir Afgan tartışmaya müdahil olup şunları söyledi:
Bizim yaptığımız işi siz yapmazsınız. Sırtımızda beş kata kadar çimento kaldıracağız bir saate. Beş dakika dinlenmeden çalışıyoruz akşama kadar. Siz, kavga çıkarıp bırakıyorsunuz. Biz sizleri rahatsız etmek istemiyoruz. İnşallah ülkemiz düzelince ülkemize döneceğiz
'BU İNSANLAR MAZLUM OLDUĞU İÇİN HAKLARINI ARAYACAKLARI MEKANİZMA YOK'
Polat'ın "Hakkınızı arayacaksınız" diye karşı itirazına "Sana hakkını vermiyorlar onlara nasıl verecekler" diyerek polemiğe müdahale eden Gürsel Tekin, göçmenlere tepki gösterilmesinin yanlış olduğunu söyleyerek şöyle dedi:
Bizim insanlarımız iş alanı daraldığı için onun öfkesi var. Buradaki insanlar mazlum olduğu için hakkını arayacağı bir mekanizma yok. 60 gün çalıştırdığu halde 'Senin paranı vermeyeceğim' diyen haysiyetsiz insanların olmasına çok üzüldüm. 60 lira günlük yevmiye, onu da vermiyorsun. Çünkü biliyorsun başvuracağı bir yer yok. Nasıl olsa mazlum.
Göçmenlerden, paralarını ödemeyen kişilerin bilgilerini alan Tekin, ödemeleri için çaba göstereceğini söyledi.
Belediyenin taşeron şirketleri de gündelik göçmen işçi çalıştırıyor
Pazara gelip gündelikçi elaman toplayanlar arasında belediyelere ait taşeron çalışan şirketlere ait araçlar da var.
Onlardan birine denk geliyoruz.
Bu araçlarda birinde olan 17 yaşındaki Afgan gencin 120 lira gündeliğe çalıştığını öğreniyoruz.
'GEREKİRSE BM'Yİ DEVREYE SOKMAMIZ LAZIM'
Bu genç ile konuşan Gürsel Tekin, ardından göçmen işçilerin içinde bulundukları zor şartlara ve pandemi riskine dikkat çekti.
Bu bir dram. İnsani olarak bakmamız lazım. Gerekirse BM'yi de devreye sokmamız lazım. Göçmenlerin de pandemisi yok mu? 9-10 kişi bir aradaysa bu insanları nasıl pandemiden koruyacağız.
Göçmenlerin İstanbul'da özellikle Esenyurt, Beykoz, Fatih, Bağcılar, Sultanbeyli gibi ilçelerde yoğunlaştığını ve il genelindeki yabancı sayısının altı milyona ulaştığını öne süren Gürsel, bu insanların sorunlarının çözümü için çaba gösterilmemesi halinde yeni sosyal sorunlar doğabileceğine de dikkat çekti.
BU PAZARDA GÜLEN YÜZLER GÖRMEK ZOR
Tekin'in tabiriyle "İnsan Pazarı"ndaki ziyaretimizin sonuna gelirken geride kalan son kişilerin bekleyişi sürüyordu.
Onlar da belki şansları varsa ilerleyen saatlerde önlerinde duracak olan bir araca binecek, bugün bahtlarına ne iş varsa onu yapacaklardı.
O kadar kanıksanmış ki gelen araçla, araca binilmesi arasında geçen süre birkaç dakikayı almıyor.
Normal pazarlardaki gibi karşılıklı pazarlıklar, bu pazarlıklar sırasında karşılıklı atılan kahkahalar ya da atışmalar da amele pazarında olmuyor.
Bu pazarda gülen yüzler görmek zor.
Gelen de fazla bir şey söylemiyor, araca binen de nereye ve ne işe gideceğini sormuyor.
Kendi içinde kurallarını oluşturmuş bu düzen her gün her sabah kendini tekrar ediyor.