Cemal Süreya, sevgiliye seslendiği, “Aşk” adlı şiirinde sanki iğneden ipliğe her ürünün gün be gün zamlandığı Türkiye’yi ve enflasyonist bir süreçten geçen ekonomiyi tarif ediyor:
“Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu,
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük…”
Bir aşk şiiriyle Türkiye ekonomisi arasında nasıl bir anoloji kurulabilir? Buyurun… Türkiye, ekonomik krizde yeni bir uğraktadır. Bu, yepyeni bir olgudur. Bu krizi, hem nitelik hem de nicelik yönünden öncekilerle karşılaştırmak, sineğe nal çakmaktır. Elekle su taşımak gibidir. Sadece, kendinizi kandırırsınız.
2018 yılının Ağustos ayında patlak veren kur şokuyla görünür olan, pandemiyle derinleşen ve sonrasında gerçeklikten uzak irrasyonel kararlarla büyüyüp genişleyen bu kriz kendi içinde “biricik”tir.
Bu nedenle hakkını vererek başta tarımsal üretim, işsizlik, enflasyon, iç ve dış borç miktarı olmak üzere tüm verilerin ince ince analiz edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu analizler sonrasında diyalektik işletilmeli, kapsayıp aşan bir senteze ulaşılmalıdır.
TÜİK’in enflasyonu, halkın enflasyonuna karşı
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Ekim ayında yıllık tüketici enflasyonu yüzde 19,89'a yükseldi. Eylül’de enflasyon yüzde 19,58 idi.
Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAGrup) hesapladığı enflasyon, TÜİK’in açıkladığı rakamın çok üzerinde oldu. ENAGrup Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) Ekim’de aylık yüzde 6.90, yıllık yüzde 49,87 arttı. TÜİK’le, 2.5 kat bir fark ortaya çıktı. Diğer bir deyişle bir yanda TÜİK’in enflasyonu, diğer yanda halkın enflasyonu…
Şimdi, ekonomide son dönemde yaşananları sayısal verilere ve istatistiklere boğmadan, Cemal Süreya’nın öpücükte el yükselttiği aşk şiiriyle ilişkisini de kurmaya çalışarak gösterelim.
İkinin hatırı kalıyor… Üçün boynu bükük…
Anımsayalım, 2018 yılının Ağustos ayında yaşanan kur şoku sonrasında, dolar bir anda 7 TL 20 kuruşu gördü. Hükümet, krizin önüne geçmek için paket üstüne paket açıkladı. Dolar kuru, para piyasalarını yakından takip edenlerin saptamalarına göre Merkez Bankası ve kamu bankaları eliyle geriletildi. Bu amaçla devletin, zor zamanlarda kullanması gereken milyarlarca dolar seferber edildi. Bu müdahaleler sonrasında dolar kuru 5 TL 20 kuruşları görmesine karşın bu düzeyler korunamadı. Kur, aşama aşama arttı ve bugün 9 TL 70 kuruş sınırına dayandı.
Resmi verilerin, gerçeğin yakıcılığı karşısındaki kofluğu, en çok çarşı-pazarda hissediliyor. 2018 yılı Ağustos ayı öncesinde semt pazarından 1 TL’ye, bir kilogram sebze ya da meyve almak mümkündü. Bu dönemde en azından belli ürünlerde ikinin hatırı kalıyordu, üçün boynu büküktü…
Dipsiz kuyu
Kriz sonrasında bir kilogram sebze ya da meyve için 1 TL’nin mumla arandığı dipsiz bir kuyuya düşüldü. Herhangi bir meyve ya da sebze fiyatı, dev adımlarla hızla 5 TL’ye, ardından “hatırı kalmasın” diye 10 TL’ye yükseldi. Pandemi ile birlikte 15 TL zorlandı. Fiyat artışları hız kesmedi. Bugün, 20 TL’nin yetersiz kaldığı bir aşamadayız. Belli ki fiyatların gidebileceği zirveden de henüz çok uzağız.
Zira, BOTAŞ 1 Kasım’dan geçerli doğal gaza sanayide yüzde 48, elektrik santrallarına yüzde 46 zam yaptı. Bu zam, ürün ve hizmetlerde yeni zammı tetikleyecek. Zammın etkisi öncelikle ortalama elektrik birim maliyetlerinde görüldü.
Doğal gaza gelen yüklü zam öncesinde, yılın ilk 10 ayında elektrikte piyasa takas fiyatı (PTF) ortalaması 42,37 kuruştu. PTF ortalaması, (3 Kasım 2021) kilovatsaat başına 93.7 kuruşa çıktı. Yılın ilk 10 ayına göre iki katından fazla artış kaydetti. Bu artışın, en geç 1 Ocak’ta elektriğe “çift haneli” zam olarak yansımasına kesin gözüyle bakılıyor. Aralık’ta yapılır mı? Sürpriz beklenebilir. Dolar kuru, akaryakıt ve otogaza gelen zamların da beslediği bu süreç, üç haneli enflasyon tartışmalarını da beraberinde getireceği görünüyor.
Yazıyı, bir atasözüyle tamamlayalım: “Yanlış hesap Bağdat’tan döner”, anlayana…