Timur Soykan’ı suçlamak değil, kutlamak gerek. Bugün artık 24 yaşında olan bir kadının, 6 yaşından itibaren cinsel istismara uğradığı ses kayıtlarıyla, fotoğraflarla ve eski soruşturma belgeleriyle kanıtlanıyor ve dava açılıyorsa bu haberdir.
Hem de cinsel istismar, “imam nikahı” kılıfı altında işleniyor ve bir tarikatın önde gelen isimlerinden biri olan babası ile annesi de bu suça göz yummakla suçlanıyor, haklarında dava açılıyorsa bu daha büyük haberdir.
Timur Soykan’ın, 3 Aralık’ta BirGün’de yayımlanan “Karanlık dünya bir çocuğu yuttu” başlıklı haberde yazdıklarının kamu yararı tartışılamaz. H.K.G’nin iki yıl kadar önce Cumhuriyet Savcılığı’na şikayetiyle başlayan soruşturma sonucunda babası İsmailağa Cemaatine bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel, annesi Fatıma Gümüşel ve eski kocası Kadir İstekli hakkında dava açıldığı bu haber sayesinde öğrenildi. Haber, Yusuf Ziya Gümüşel, Fatıma Gümüşel ile Kadir İstekli’nin savunmasını da içeriyordu. İddianame ve ekindeki belgelere dayanan dört başı mamur bir haberdi. Timur Soykan, 7 Aralık’ta da hem Yusuf Ziya Gümüşel’in açıklamasını, hem de dava dosyasında yer alan ve istismarı kanıtlayan fotoğrafları yayımladı.
İktidar medyası, BirGün’deki bu haberleri ve ardından Halk TV’de Timur Soykan, Murat Ağırel ve Şule Aydın’ın sunduğu programda dile getirilen olayı önce görmezden geldi. Fakat Sözcü ve Cumhuriyet’in manşetleri ve yazıları, Diken, Gazete Duvar, Gerçek Gündem, Independent Türkçe ve T24 gibi siteler ile Gazete Pencere’deki yayınlar, tabii en önemlisi sosyal medyada arş-ı âlâya çıkan tepkiler olmasa yine aynı tavrı sürdüreceklerdi. Ama tepkiler bu yayınlar ve muhalefet temsilcilerinin açıklamaları sayesinde günler sonra siyasi gündemin ilk sıralarına tırmanabildi.
Timur Soykan, BirGün, Murat Ağırel ve Halk TV’yi hedef gösterenler, baba Yusuf Ziya Gümüşel’in açıklamasındaki gibi “İslami değerler hedef alınıyor” zırhının arkasına saklanarak cinsel istismar suçunun üzerini örtmeye çalışıyorlar. Onlara kalsa 2012 yılında olduğu gibi bu soruşturma da belki sahtekarca yöntemlerle kapatılıp gidecekti! Davada hiç tutuklu olmaması ve ilk duruşmanın altı ay sonraya bırakılması bile manidar zaten.
Bereket olay bu denli büyüyünce Akşam, Milliyet, Sabah ve Yeni Şafak gibi gazeteler, iddiaların yargıda olduğunu vurgulayan ve tepkileri yansıtan haberler yayımladı. Hürriyet, diğerlerinden farklı olarak tepkilerin yanı sıra iddianame ve belgeleri de ayrıntılı haber yaparak okurlarına duyurdu. Milli Gazete görmezden gelmeyi sürdürürken cinsel istismar suçlularını savunmak asıl olarak Yeni Akit’e kaldı.
BirGün’deki ilk haberden beş gün sonra yaygın medyanın devreye girmek zorunda kalması, eleştirel ve bağımsız gazeteciliğin önemi ve gücünü bir kez daha kanıtladı.
İran ve uzman gazetecilik açığı
“Bugün güzel bir haber geldi İran’dan” diyen oyuncu Ezgi Mola, “İran’daki kardeşlerimiz adına Ahlak Polisi kavramının kaldırıldığı, artık olmayacağı söylendi” müjdesini verdiğinde kürsüdeydi. Salonda toplananlar da coşkuyla alkışladı bu müjdeyi.
Fakat Ezgi Mola’nın, 4 Aralık akşamı Altın Kelebek ödül gecesinde verdiği bu müjde tam olarak gerçeği yansıtmıyordu. O akşam bu gelişmeyi Bianet, Gazete Duvar, DW, T24, NTV gibi siteler, AFP’nin haberine dayanarak “Ahlak Polisi kaldırıldı” diye duyurmuştu. BirGün gibi internet siteleri ise İran uzmanı akademisyen Arif Keskin’in sosyal medyadaki paylaşımına dayanıyordu. Arif Keskin, 3 Aralık’taki ilk paylaşımında AFP’den farklı olarak “Ahlak Polisi”nden söz etmiyor, “İrşad Devriyesi”nin kaldırıldığını duyuruyordu:
“Tebrikler. İran değişti demiştim ilk haberini vereyim. Mahsa Amini’yi öldüren İrşad Devriyesi lağvedildi. Protestocular başardı. İran İslam Cumhuriyeti en büyük geri adımını attı.”
Ama ikisi arasındaki ayrımı bilmeyen basılı gazeteler de 5 Aralık nüshalarında internet medyası gibi “Ahlak Polisi kaldırıldı” diye yorumladı bu bilgi kırıntılarını. Akşam, BirGün, Evrensel, Cumhuriyet, Hürriyet, Karar, Milliyet, Türkiye, Yeni Şafak gazeteleri “İran’da ‘ahlak polisi’ kaldırıldı” benzeri başlıklarla yayımladılar bu haberi.
Medyadaki bu müjde havası 6 Aralık’ta yerini “muamma”ya bıraktı. Cumhuriyet “Açıklama doğrulanmadı”, Hürriyet, “İran’da ‘Ahlak Polisi’ muamması”, Karar “İran’da ahlak polisi bilmecesi”, Diken “İran’da ahlak polisi muamması” haberleri yayımladı. İranlı yetkililerin, uzmanların açıklamalarına da yer verilen haberlerin çoğu durumu açıklamaya yetmiyordu.
Haberlerin net olmamasının nedenlerinden biri, İran yönetiminden gelen çelişkili açıklamalarsa diğer nedeni de İran’ın kolluk gücünün yapısının yeterince bilinmemesiydi. Bu kavram karmaşasını İran uzmanı gazeteci Savaş Porgham, paylaşımıyla açıklığa kavuşturdu:
“1) İran’da Ahlaki Emniyet Polisi veya yaygın adıyla Ahlak Polisi lağvedilmedi. Tüm zalimliğiyle hâlâ yerinde duruyor. 2) İran’da Ahlak Polisi’nin bir alt birimi olan sokaktaki kolu İrşad Devriyesi (Gaşt-e Erşad) lağvedildi.”
Kısacası “Ahlak Polisi” kapatılmadı; onun sokaklarda gezen kolu olan ve Mahsa Amini’yi öldüren “İrşad Devriyesi” kapatıldı. Elbette kadınların özgürlük mücadelesi adına bu da bir kazanım ama maalesef “Ahlak Polisi”nin kapatıldığı bilgisi doğru değil. “İffet ve Örtünme Yasası” hâlâ yürürlükte ve bu yasanın uygulanmasını denetleyen “Ahlaki Güvenlik Polisi” ile Besiç, Devrim Muhafızları ve Emniyet Teşkilatı gibi yapılar da görevlerine devam ediyor.
Sonraki günlerde İran’dan resmi açıklamalar, yeni haberler geldi. Arif Keskin, tv’lerde durumu anlatmaya çalıştı; Gazete Duvar’da Fehim Taştekin’in “İran’da bir tuğla düştü: Sırada ne var?” yazısında gelinen nokta ayrıntılı olarak aktarıldı. Ama İran’da “Ahlak Polisi”nin kapatılmasıyla ilgili karmaşa medyanın büyük bölümünde sürüp gitti.
Gerek İran’daki eylemlere ilişkin haberlerde, gerekse “Ahlak Polisi” ile ilgili son gelişmeleri aktaran haberlerde yaşanan kavram karmaşaları ve yanlışlıklar, önemli bir eksikliğe işaret ediyor. Türkiye medyasında, son derece kritik olayların yaşandığı İran’ı izleyen yeterince uzman muhabir ve yazar yok. Olanların sayısı da bir elin parmaklarını geçmiyor; üstelik onların da neredeyse tamamı İran’da değil Türkiye’de ikamet ediyor.
Aslında Türkiye medyasının İran’ın yanı sıra Suriye, Yunanistan, Mısır, Irak gibi ülkeleri uzman muhabirlerle yerinden izleme konusunda büyük bir açığı söz konusu. Bu ülkelerde yaşananlar çoğunlukla uluslararası ajanslardan izleniyor. Oysa 1990’larda bile Atina, Tahran ve hatta Kahire gibi başkentlerde Türkiye medyasından temsilciler, faaliyetteydi.
Maalesef haber kadrolardaki daralma dış temsilciliklerde de kendini gösterdi. Dış haberlerde de geriye gidildi.
Çocuklara terörist damgası
Şimdiye değin, “Yunan adalarına geçmek isteyen 14 FETÖ üyesi yakalandı” benzeri onlarca yüzlerce haber yayımlanmıştır. Sözcü ve bazı haber sitelerinde yayımlanan haberi daha öncekilerden ayıran çok önemli bir farklılığı vardı.
Haberde aileleriyle birlikte “yakalandığı” belirtilen üç çocuğun da yüzleri açık görünen fotoğrafları kullanılmış; çocuklar suçlu gibi teşhir edilmişti! Sözcü’nün internet sitesinde yanyana dizilmiş kimlik fotoğraflarındaki yüzler, sosyal medyadaki eleştiriler üzerine aradan iki gün geçtikten sonra buzlandı; sosyal medyadaki paylaşım da birkaç gün sonra silindi.
Halbuki anne babaları ne yapmış, nasıl bir suç işlemiş olurlarsa olsunlar, çocuklar masumdur; anne babalarının fiilleri onlara yüklenemez. Türkiye’nin de taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocukların “ana–babasının faaliyetleri, açıklanan düşünceleri veya inançları nedeniyle her türlü ayırıma veya cezaya tâbi tutulmasına karşı korunması”nı öngörür. “Çocuğun üstün yararı” ile “çocuğun varlığını ve gelişimini sürdürmesini sağlama” da bu sözleşmenin temel ilkeleri arasındadır.
Biz gazetecilerin de her haber, fotoğraf ya da yorumu yayımlarken, çocuğun üstün yararını gözetmemiz, onları korumamız gerek. Sözcü’nün haberinde ise çocuklar, anne babalarıyla birlikte suçlu gösterilmekle kalınmıyor; fotoğrafları yayımlanarak mahremiyetleri ihlal ediliyor; ömürleri boyunca peşlerinden gelecek biçimde damgalanıyorlar. Ebeveynlerinin yaşamındaki alt üst oluştan olumsuz etkilenen çocukların yaşamı daha da zorlaştırılıyor.
Çocukların fotoğraflarının suçla ilişkilendirilecek şekilde yayımlanması Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ndeki gazetecilik ilkelerinin çiğnenmesi sonucunu doğuruyor. Kimlikleri tanınacak biçimde yayımlamak Basın Kanunu’na da aykırı…
Tek cümleyle:
ELEŞTİRİ, ŞİKAYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com