Türkiye Barolar Birliği’nin TBB Başkanlığı’na, 8,5 yıllık Metin Feyzioğlu döneminin ardından seçilen Ankara Baro Başkanı Erinç Sağkan, bugün mazbatasını alacak. Devir teslim töreninin de cumartesi günü yapılması bekleniyor. 1999 yılında Ankara Barosu'nda staj yaparak mesleğe başladığını aktaran Sağkan "Staja başladığımdan itibaren de baronun kurullarında, komisyonlarında görev yaptım. Meslektaşlarıma, her şeyden önce teşekkür ediyorum. Liyakate önem verilen bir yapının olduğunu ortaya koyuyor.
Tepeden inme bir başkanlık sürecim olmadı. En baştan itibaren kurul, merkez, komisyon ve yönetim organlarında yer aldıktan sonra başkanlık sürecim gelişti. Türkiye’de de örnek olması gerektiğini düşündüğüm bir yapıdır bu. Çünkü ülkemizdeki en büyük sorunun, kadrolar belirlenirken liyakatin yerini başka unsurların alması olduğunu hep birlikte yaşıyoruz" dedi.
'TBB YARIŞINA GİRMEMİZDE İTEKLEYİCİ GÜÇ...'
"Benim ne Ankara Barosu’nda bu yönetimsel faaliyetlerin içerisinde bulunurken, ne Ankara Barosu Başkanlığı, ne de ikinci başkanlığım sürecinde Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı’na ilişkin hedef koyarak yola çıkmışlığım olmadı" diyen Sağkan, "(Ankara Barosu’nun) Türkiye’deki toplumsal olaylarda taraf gözetmeksizin, mağdurun kimliğine bakmaksızın ama etkin şekilde mağdurun yanında yer alarak temel hak ve özgürlükleri koruyarak, yanında yer alması özellikle avukat kamuoyunun da yurttaşlarımızın da TBB’de son geçtiğimiz 4,5 yıllık sürecin nelere mal olduğu da göz önüne alındığında TBB yarışına girmemizde itekleyici güç oldu" ifadelerini kullandı.
Sağkan açıklamalarında şu ifadeleri kullandı:
“BİR AVUKAT, YAŞAMININ HER ALANINDA ENGELLERLE KARŞILAŞMAYA BAŞLADI”
"Bir avukat sabah evinden çıkıp bir vatandaşın hakkını savunmak üzere bu mesleğini yapmaya çalıştığı yaşamın her alanında engellerle karşılaşmaya başladı… Şunu biliyoruz ki özellikle baskıcı iktidarlar avukatlardan, barolardan memnun olmadılar. Tarih sürecinde böyle oldu.
“HUKUKSUZLUĞU MEŞRULAŞTIRAN BİR POZİSYONA GİRDİ”
Çok uzun zamandır yargı bağımsızlığı sorunumuz var. Özellikle son birkaç yılda yargının artık hukuksuzlukların aracı haline getirildiği süreci yaşadık. Türkiye Barolar Birliği, en temel görevi olan hukukun üstünlüğünü savunmak noktasında etkisiz kaldığı an itibariyle bu hukuksuzlukları meşrulaştıran da bir pozisyona girdi. Bu da aslında bu ülkeye, yurttaşlara yapılabilecek en büyük kötülüklerin başında geliyor. Aynı zamanda bu mesleğe ve mensuplarına yapılabilecek en büyük kötülüklerin de başında geliyordu. Çoklu baro sürecinde baro başkanlarını yalnız bırakan, aynı zamanda mesleğin içerisine düştüğü üzüntü verici hale karşı örgütlü bir tepkiyi organize etmeyen, 150 bin avukatı bu mücadelenin içerisine katmayan, örgütlü güçten uzaklaşıp tek başına bir görüntü veren, bugüne gelinmesinde, önceki dönem TBB Başkanı’nın hataları olduğunu düşünüyorum.”
Genel Kurul’un ardından Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün kendisini aradığını aktaran Sağkan, “Adalet Bakanımız aradı. Tabii ki hukuk kurumu olarak bizim önceliğimiz Adalet Bakanlığı ve Hukuk Politikaları Genel Müdürlüğü ile. Sayın Adalet Bakanımız kutlama ve tebriklerini iletti” dedi.
Sağkan, şu değerlendirmeleri yaptı:
“BİZE BAKANLIĞIN KAPILARI AÇIK OLDU”
“Sayın Adalet Bakanı ile ben Ankara Barosu’nu ilk ve ikinci kez kazandığım zaman da bu görüşmeleri yaptık. Süreç içerisinde ne zaman randevu istesek mesleğin dertleri konusunda çalışmalarımızı ilettik. Bu noktada bize bakanlığın kapıları açık oldu, net olarak ifade etmek istiyorum. Ancak şu da bir gerçek ki içerisinde bulunduğumuz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin mevcut yapısı içinde bizim bakanlığa ilettiğimiz sorunların çözümü noktasında bir karşılık bugüne kadar somut, net olarak alamadık.”
“KANUNU HAYATA GEÇİRMEK İÇİN ÇALIŞA YÜRÜTECEĞİZ”
Türkiye Barolar Birliği olarak ilk işlerimizden birisi, bakanlıkla da görüşerek mesleğin bu içerisinde bulunduğu sorunların giderilmesine yönelik yeni bir Avukatlık Kanunu taslağı hazırlanması olacak. Baştan sona yeni bir taslağı hazırladıktan sonra öncelikle bakanlık ve TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin tamamıyla görüşerek kanunu hayata geçirmek noktasında ciddi çalışma yürüteceğiz.”
“Çoklu baro” yasası süreci ile ilgili olarak Sağkan, şunları söyledi:
“Biz burada kırılma anını TBB Başkanı’nın oradaki onlarca baro başkanını yalnız bıraktığı an itibariyle yaşadık. Biz bu pratikle ilk defa karşılaştık. İktidarların yargı üzerindeki baskısını görüyor ve biliyoruz. Ama ilk defa kendi çatı örgütümüzün başkanının buna alet olduğunu ve maalesef arka plandan bu yasayı desteklediğini gördük. Sebebi çok açıktı. Sayın başkan kendi koltuğunu kurtarabilmek için, çünkü TBB süreci geçtiğimiz ayın aralık ayında başlayacaktı, bu yasayı destekledi ve siyasal iktidarla birlikte TBB’nin mevcut suskunluk sarmalı içindeki kullanışlı rolünün devam etmesi noktasında birlikte hazırladıkları yasa teklifini hayata geçirdiler. Burada avukatlar oyunu gördüler. Çoklu baro sürecine karşı çıkış yaşandı…
“ÇOKLU BARO SİSTEMİNİN ORTADAN KALDIRILMASI İÇİN BİR YASAL ÇALIŞMA YAPILMASI ÖNCELİĞİMİZ”
Asıl önemli olan bu mesajın anlaşılabilmesidir. Savunma makamı baroların ve savunmanın bağımsız kılınması noktasında net mesajını iletmiştir. Umarız ki siyasal iktidar tarafından da bu mesaj alınmıştır. Genel kurulda bir gündem maddesi vardı. Çoklu baro konusunda TBB yönetim kuruluna yetki verildi. Bizim meslek örgütümüzün nasıl çalışması gerektiğine avukatlar olarak biz karar veririz mesajıydı. O nedenle üzerimize de görev tanımı aldık. Aslında genel kurulda bu konuda büyük destek ve güç aldık. Çoklu baro sisteminin ortadan kaldırılması için bir yasal çalışma yapılması, bu noktada baskı unsuru olunması için aldığımız görev önceliğimiz olacaktır.
Taslak hazırlamaktan ibaret değildir. Bizim beklediğimiz şu aslında. Genel kurulun bu iradesinin iktidar tarafından görülmesini bekliyoruz. Yapılan düzenleme yanlış bir düzenlemeydi. Bilinçli olarak bu yanlışı düzenleme hayata geçirildi. İstenilen sonuç buradan elde edilemedi. Çünkü burada avukatlar var. Avukatlar bu baskıya boyun eğmediler. Şimdi artık kendi meslek örgütlerimizin yapılanmasında bu genel kurulun sesini duyurmak tabii ki TTB yönetim kurulunun görevidir. Biz bu konudaki düzenlememizi hazırlayacağız. Tabii ki bürokratik görüşmelerimizi yaparak, bu yanlıştan dönülmesi noktasında öncelikli görüşmelerimizi hayata geçirmeye çalışacağız. Sonuç alınamaması halinde Anayasal demokratik haklarımızı kullanmaktan da bir adım uzakta durmayacağız.”
Sağkan, iş insanı Osman Kavala ve eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş davaları için ise şu değerlendirmeleri yaptı:
“Türkiye’de yargının bağımsız olmadığını herkes biliyor. Başta, ‘yargı bağımsız’ diyenler biliyor. Önemli olan yargıyı bağımsız yapmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Biz istiyoruz. Ankara Barosu olarak da istiyoruz, TBB olarak da yargıyı bağımsız ve tarafsız kılmayı sadece istemekle yetinmeyeceğiz. Bunun için de üzerimize düşen vazifemiz ve görevimiz doğrultusunda büyük çaba yürüteceğiz. Biz Türkiye’deki bütün sorunların temelini, yargının bağımsız olmaması olarak görüyoruz. Ekonomik sorunlar da dahil olmak üzere. AİHM’in kararlarının uygulanmaması, ‘Yargı gereğini yapacaktır’ şeklindeki ifadeler yargıya talimatın verildiğinin ifade ediyor.
“ARTIK YALNIZ BIRAKMAYAN BİR TBB OLACAK”
Bu noktada artık TBB’nin bu tür müdahalelere sesi çıkmayacaksa eğer orada bir TBB’nin varlığından söz edemeyiz. Bir yerde insan hakları ihlali olduğunda, ifade özgürlüğü kısıtlandığında, adil yargılanma savunma hakkı kısıtlandığında TBB buna ses çıkarmıyorsa, orada bir birlikten söz edemeyiz. Önceki dönemle bu dönem arasındaki fark en çok da bu noktada yer alacaktır… Bu noktada TBB insan hakları ihlalleri konusunda yasadan kaynaklanan görevini etkin şekilde yerine getirecek, sadece söylemde kalmayacak. Bu davaları ciddi şekilde takip edecek, kamuoyu yaratacak. Meslektaşlarını bu konuda bilgilendirecek. Her şeyden öte bu yargılamalarda mücadele veren avukatları ve savunma makamını artık yalnız bırakmayan bir TBB olacak.”
Sağkan, adli yıl açılışı için de şu açıklamaları yaptı:
“Türkiye’de hak ihlalleri, kadın cinayetleri söz konusuyken, çocuk istismarı, çocuk işçilik, doğa, hayvan katliamları varken, en çok da savunma makamı saldırı altındayken TBB’nin başkanı tabii ki adli yıl açılış törenlerinde bu haksızlık ve hukuksuzlukları dile getirmek zorundadır. Bu en başta görevidir. Tabii ki yasal sınırlar içerisinde bu görevimizi etkili şekilde yapacağız. Bizim en başta görevimiz yargıyı bağımsız kılacak kurumları uyarmaktır. Bu uyarılarımızı da TBB’ni o yarım asırlık geleneğine uygun şekilde, sadece adli yıl açılışlarında değil, görev tanımızın içinde olan her yerde en yüksek perdeden dile getireceğiz. Bunu yapmamamız zaten görevimizi yapmamamız anlamına gelir.
Aslında bu yaşadığımız süreç ve TBB genel kurulunun bu noktada yetki sahibi olan kişilere bir mesajı göstermesi gerekiyor. Türkiye’de avukatlar ve avukatlar hukuk devletinin tesis edilmesinde ve mesleğin sorunlarının çözülmesinde bundan sonra birlikte hareket edecek ve TBB onların çatı örgütü olarak o birlikteliği sağlayacak, bir organizasyon şeması haline getirilmiştir. Önceden yaşanmış bu tür konulara takılmadan, çünkü bu bahsettiğiniz konu Ankara Barosu’nun yaptığı açıklama üzerinden Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamasıydı. Bizim durduğumuz yer çok nettir. Bizim durduğumuz yer hukuk çizgisidir. Bu çizgide yurttaşların haklarını savunmaya devam edeceğiz. Bunu çok net olarak ifade edebilirim.
Sağkan, Türkiye Barolar Birliği Genel Kurulu’nda seçildikten sonra anne ve babasına sarılması ile ilgili olarak da şunları söyledi:
“Ben seçildiysem ve Ankara Barosu’nun başkanlığını yürütebildiysem onlar sayesinde. Bana küçüklüğümden beri dürüst insan olmayı öğrettiler. Peşinden Atatürkçülük geldi. Bugün meslektaşlarımızla ve yurttaşlarımızla yol alabiliyorsak, en başında bu iki ilke olduğuna inanıyorum. Atatürk’ün ilke ve devrimleri benim açımdan vazgeçilmez unsurlardır. Ben bunu ailemden aldım. Onlar da kendi çocuklarının TBB gibi bu ülkenin en önemli meslek örgütünde eşitler arasında sözcü diyorum ben, lider gibi kelimeleri sevmiyorum, eşitler arasında sözcü olarak belirlenmesinden onur duyduklarını ifade ettiler. Bugün bu koltuklarda bulunabiliyorsam, en başta anne ve babam sayesinde. Bu açıdan duygusal bir an oldu.”(ANKA-Tamer Arda Erşin/Fatih Nazım Efe)