BIST 100 9.550 DOLAR 34,54 EURO 36,01 ALTIN 3.005,46
8° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Tarafsız gözle Can Atalay olayı ve Türkiye’nin nereye çeksen oraya giden Anayasası

Can Atalay, Gezi Parkı davası kapsamında, 2019'da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya başladı. 25 Nisan 2022’de “Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçuna yardım” suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve tutuklanarak Silivri’ye gönderildi. 14 Mayıs 2023’te TİP’in Hatay milletvekili seçildi.

Vekil olduktan sonra Anayasa'nın yasama dokunulmazlığıyla ilgili 83. maddesi gereği tahliyesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuru yapıldı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Gezi Parkı Davası'nın anayasal düzen ile ilgili olduğunu söyledi. 14. maddeye işaret etti. O madde dokunulmazlık kapsamı dışında olan dosyaları kapsadığı için Atalay’ın tahliye edilmesinin önünde engel teşkil ediyordu.

Anayasanın 83. maddesi, "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz" derken devamında, “Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır” ile 14’e atıf yapıyor.

14. maddede ise “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” diye yazıyor.

13 Temmuz’da Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Atalay'ın tahliyesi ve hakkındaki yargılamanın durması istemini reddetti. 20 Temmuz’da Atalay, "kişi hürriyeti ve güvenliği" hakkının ihlal edildiğini öne sürerek Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulundu. Bu arada mahkumiyet kararı onandı.

Anayasa Mahkemesi dörde karşı dokuz oyla Can Atalay’ın haklı olduğuna kanaat getirdi. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, "AYM kararı ortadadır, Meclis gereğini yerine getirecektir" dedi. AYM, yeniden yargılama ve tahliye için kararını İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi.

Mahkeme, karar verme yetkisinin Yargıtay'da olduğunu belirterek dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne gönderdi. Yargıtay, bir önceki kararın doğru olduğunu belirterek, AYM'nin ihlal kararını reddetti ve hukuk tarihimizde görülmemiş bir şekilde, Can Atalay hakkındaki AYM'nin verdiği ihlal kararına uyulmamasına, Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlere başlanması için karar örneğinin TBMM'ye gönderilmesine ve ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmasına karar verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Her şeyden önce Yargıtay’ın bir yüksek mahkeme olduğunu herhalde kimse inkâr edemez. Anayasa Mahkemesi bu noktada maalesef birçok yanlışları da arka arkaya yapar hale geldi. Bu da bizi ciddi manada üzmektedir. Şu an itibarıyla Yargıtay’ın aldığı karar asla bir kenara atılamaz, itilemez" dedi. Daha sonraki konuşmasında hak olacağını ifade eden Erdoğan yargı kurumlarının yıpranmaması gerektiğini ve kavga görüntüsünün doğru olmadığını söyledi.

İkinci kez AYM’ye bireysel başvuruda bulunan Can Atalay’a AYM yine hak verdi ama 30 Ocak’ta Yargıtay’ın kararı baz alındı. Tutukluluk halinin devamı ve suçun kesinleşmesi sebebiyle Meclis’te milletvekilliğinin düşürülmesi kararı Numan Kurtulmuş’un yokluğunda Bekir Bozdağ tarafından okundu.

Biri diyor ki, ‘’benim kararım kesindir ve hemen uygulanır.’’ Diğeri diyor ki, ‘’Sen süper temyiz değilsin. Adli yargılama yapamazsın. Usül yönünden bakarsın.’’ Sonra biri diyor ki, ‘’83. maddeye göre Meclis’e dönmesi gerekiyor.’’ Diğeri diyor ki, ‘’14. maddeye göre o kapsamın dışında suçu var.’’ Siyasilerin bir kısmı birine diğeri diğerine taraf. Taraf olanların tarafgirliği hukuki değil, siyasi. Anayasa Mahkemesi’nin içtihadı hukuki değil, siyasi. Yargıtay’ın diklenmesi hukuki değil, siyasi. Geçmiş yasa ve anayasa yapıcıların her seferinde yaptığı değişiklikleri hukuki değil, siyasi olduğu için anayasamız elastik. Nereye çekersen oraya gidiyor.

Bireysel fikrim Can Atalay Meclis’e dönmeli, Anayasa Mahkemesi’nin konumu korunmalı ama derhal siyaseten işine gelince süper temyiz gibi davranmasının önüne geçilecek anayasa değişikliği adımları atılmalı. Bu yamalı bohça darbe anayasasından kurtulmalı.

Neyin peşindesin KRT?

Eğer medya 4. güç ise ki öyle bu gerginlik önce medyayı sonra toplumu kıracak ve birbirimize düşman olacağız. Cetvelin sağına ve soluna yükleniyoruz. Bir kısmımız sağda, bir kısmımız solda toplanıyoruz. Ortalarda hiç işimiz yok. Duymuyoruz karşı tarafı, kendi içimizde yankılanan sesten gayrısını duymuyoruz. Cetvelin sağı ve solunda o kadar biriktik ve o kadar uçlarda durduk ki cetvel kırıldı kırılacak.

Merkezde kimse kalmadı. Olan kurumlar cetvelin sağına çekildi, kurumlardaki birçok kişi cetvelin soluna. Mahallesiz olmak suç oldu. Linç sebebi oldu. Yalnız bu medya 4. güç ise cetvel kırıldığında ne olacağını kimse sorgulamadı…

80 öncesinde ne olursa o olur. Belki bu sefer birbirimizi kesmeyiz. Çünkü birbirinden güç devşirebilen bir iktidar ve harbi bir muhalefet yok. Hele de kaostan beslenen vesayet odakları hiç yok. Bugün net bir iktidar ve yalandan muhalefet partileri var. Bu ‘’yalandan’’ ifadesini onlarca delille beslerim ama konum o değil. Ama fikri olarak bile bölünürsek, bir arada yaşayabilme yetimizi, millet olma reflekslerimizi yitirirsek bize daha büyük bir zararı kimse vermemiş olur.

İşte bu noktada KRT bir karar verdi ve ‘’Ben o özlenen merkez medyayı tekrar getireceğim’’ dedi. ‘’Birbirini yankı odalarına kilitleyen mahalleri, her kesimin eğlenebileceği içerikleri, sporu, magazini, haberi merkezde ve herkese eşit mesafede izleyiciye sunacağım’’ dedi. ‘’Daha önceden beni mahallelere kilitleyenlere inat ben bu anlayışla hareket edeceğim’’ dedi.

Ben daha önce de bu kararı almış olan bir kurumda ‘’kınayanların kınamasına aldırmadan’’ bu anlayışla yayınlar yaptım. Devlet televizyonunun da muhalefetin amiral gemisinin de aynı gün aynı konuda konuğu olup, aynı şeyi anlattım. Anlatıyorum. Ve şimdi bu hayali KRT için kuruyorum. Buradayım.

İnsanımızın karşısında olmadıktan sonra bu toprakların içindeki her rengi ve görüşü yansıtacak insanların bir araya gelmesine yardımcı olacağım. Karşılıklı tartışmaya, hakaret etmeden didişmeye, sonra gülerek ayrılmaya destek olacağım. Herkesin tarafı olacak. Tarafsızlık en büyük yalan. Ama her taraf adil olacak. 1 kişi bir görüşü savunuyorsa diğeri de diğer görüşü özgürce savunacak. Ama empoze etmeden, saygı ile…

İnternet sitesinde yazar olarak, ekranında yorumcu ve programcı olarak bu sürece elimden gelen katkıyı yapmak bu daraldığımız medyada aslında görevim. Beni üzen tek şey bunları yazma ihtiyacı hissetmek. Normal olanı anomali yaşayan insanlara -ki bu insanlar normal insanlardan daha çok gibi görünüyor- anlatmak.