Gerçek bir seri katilin hikâyesinden esinlenen “Kibele’nin Laneti”nde yazar Cevat Turan bir taraftan katil olmaya dair keskin bir bakış sunarken diğer taraftan tarihi eser kaçakçılığı üzerinden sıradan insanların da nasıl olağandışı hayatlar yaşayabileceğini anlatıyor. Okuyucuyu Tapınak Şövalyelerinden Hacerü’l-evsa Taşı’na sürükleyen roman, sadece bir cinayet hikâyesini anlatmakla kalmayıp “normal” insanların da seri katile dönüşüp dönüşemeyeceğini sorguluyor.
Salih ve Alman arkadaşı Müller, Kalatepe’de bir mağarada, bereket tanrıçası Kibele heykeli bulunduğuna dair bir bilginin peşine düşer. Eşsiz Frig heykeline ulaşmak için plan yaparlar. Ancak bu hırsızlıkta kendilerine yardım edecek, yöreyi iyi tanıyan ve güvenilir birine ihtiyaçları vardır. Parasını verince susacak ve suç işlemeye alışık birine… Salih’in çocukluk arkadaşı aklına gelir. Kabarık suç sicili yüzünden artık dağa çıkmış olan Mirza Hud! Genç bir adam olan Mirza, buluştukları meydanda, onları küçük siyah gözleri ile ölçüp tartarken, diğerleri başlarına geleceklerden habersizdir.
Altın Kibele heykelciği ile başlayan hikâye, zaman zaman bizi tarihin gizemli odalarında dolaştırsa da, daha çok bir seri katilin hayatına ne hissettiğine ve romanın yan karakterlerinin de yaşamlarına odaklanıyor.
Cevat Turan, Mirza Hud karakterini yazarken gerçek seri katel ile görüşüyor. Turan, bu süreci Milliyet gazetesine şöyle anlatmıştı:
“Evet, kendisiyle görüştüm. Oldukça sakindi. Yaşı ilerlemiş olmasına rağmen hayatının tüm detaylarını anımsayacak kadar da keskin bir zekâya sahipti. Her cinayet hakkında sürekli kendi haklılığını anlattı. Benim esas merak ettiğim vicdanının olup olmadığıydı. Öldürdüğün insanların hiç gözlerinin içine baktın mı diye sordum? Ve de en çok öldürdüklerin arasında hangisine üzüldün dedim? Çok rahat ve açık yüreklilikle yanıtladı. Karşımda duran hepimiz gibi bir insandı. Ama duygular, kişilik ve olaylar karşısındaki soruna çözüm yöntemi akıl almaz çılgınlıktaydı. O zaman romanı yazarken çıkış noktalarımdan biri olan soruya yanıt aramalıydım. İçimizden birileri de ya da sen, ben hepimiz bir anda katil olup sonrasında bundan haz duymaya başlayabilir miydik? Bu bize bir sosyal statü kazandırır mıydı?”
“Unutulmak ister ölen,
Ölür yaşarken öldüren…
Ülke yangın yerine dönmüşken Anadolu’nun büyük zenginliğine göz koyanlar da tarihi eserlere göz dikmiştir. Kalatepe’de bir mağarada, bereket tanrıçası Kibele heykeli bulunduğuna dair bir bilginin peşine düşen Salih ve Alman arkadaşı Müller, eşsiz Frig heykeline ulaşmak için bir plan yaparlar. Ancak bu hırsızlıkta kendilerine yardım edecek, yöreyi iyi tanıyan ve güvenilir birine ihtiyaçları vardır. Parasını verince susacak ve suç işlemeye alışık birine… Salih’in çocukluk arkadaşı ve kabarık suç sicili yüzünden artık dağa çıkmış olan Mirza Hud’a ulaşırlar. Genç bir adam olan Mirza, buluştukları meydanda, onları küçük siyah gözleri ile ölçüp tartarken başlarına geleceklerden habersizdirler!
Altın Kibele heykelciği onları birleştiren bir kader yolu muydu yoksa yolun kendisi miydi? Bu yol sizi Tapınak Şövalyelerinden, Hacerü’l-esved taşına, uykusundan uyandırılan Kibele’ye ve küçük hayatlarında huzuru arayan sade insanların kesişmelerine götürecek. Bu yolda belki kendinize de rastlayacaksınız.
Cevat Turan’dan bir seri katilin dünyasına keskin bir bakış: Kibele’nin Laneti!
CEVAT TURAN KİMDİR?
Cevat Turan, 1966 Çorum doğumludur. Yazarın iki şiir kitabı ve bir de öykü kitabı bulunmakta olup Mis Group Şirketler Topluluğunun Yönetim Kurulu Başkanlığını yapmaktadır.