Irak’ın kuzeyindeki “Pençe Kilit Operasyonu”nda iki günde 7 asker yaşamını yitirdi ama medyada sıradan bir gelişme gibi küçük haberlerle geçiştirildi.
Her zaman olduğu gibi şehit haberlerinin hemen ertesinde de “intikamlarının alındığı” ve “şehitliğin yüceliği” haberleri kapladı medyayı. 28 Kasım’da Akşam: “Şehidin ağlatan vasiyeti / 13 terörist imha edildi”, Sabah: “Görev aşkıyla şehadete yürüdü”, Sözcü: “Şehidin ağlatan vasiyeti / Çok ağır hesabı soruluyor”, Milliyet: “Karada ilk hedef Fırat’ın batısı”, Türkiye: “Şehitleri kalbimize gömdük / Hesap zamanı” ve Yeni Şafak “Sonuna kadar gideceğiz”.
Sadece Karar gazetesi, “48 saatte 7 şehit acısı”, Cumhuriyet, “Taciz atışı can yaktı / Uzmanlar: Toplam 29 askerimiz şehit düştü, önlemler artsın” ve Milliyet “Akar komutanlarla acil toplantı yaptı” başlıklarıyla ölen askerlerin sayısının çok arttığını yansıttı okurlarına.
Aynı gün bir askerin daha ölüm haberi geldi. İnternet siteleri yine manşetlere çıkarmadığı gibi, gazeteler de ilk sayfalarda kısa bantlarla ya da iç sayfalarda duyurdular gencecik insanların yitip gittiğini. İktidar medyası, yeni şehit haberlerini birbirinden bağımsız, sayıları toplamadan vermeyi tercih etti genellikle.
30 Kasım günü bir tek Karar gazetesinde bu kaygı verici artışı yansıtan başlık gördüm: “Üç günde 8 şehit acısı.” O gün bir asker daha eklendi şehitler listesine. Beş gün içindeki kayıp asker sayısı 9’a yükseldi.
Buna rağmen medyada, FOX TV’de Selçuk Tepeli’nin ifade ettiği gibi “rutine dönmüş” cenaze töreni haberleri yayımlanmaya devam etti. Her zamanki gibi “Kahraman şehitleri kalbimize gömdük”, “Şehitler dualarla uğurlandı” ve “Şehitlere veda” başlıkları kullanıldı haberlerde.
Milli Savunma Bakanlığı’nın sitesine göre bu yıl içerisinde şehit düşen askerlerin sayısı 97’yi buldu. Bildiğim kadarıyla bu sayı son yılların en yüksek asker kaybı. Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay’ın, bu sayıyı düşük gösterme ya da üzerini örtme çabası içinde olduğu da aşikâr. Ama bu çabaya insan yaşamına değer vermesi gereken medyanın katılmaması beklenir.
Medya bırakın asker kaybındaki artışı sorgulamayı, bu haberlerde Milli Savunma Bakanlığı’nın dilini bile aynen benimsiyor. Bilindiği gibi terör haberlerinde eskiden “ölü ele geçirildi” tanımının yerini şimdilerde “etkisiz hale getirildi” almıştı.
Şimdi şehit haberlerinde “Teröristlerin taciz atışı sonucu şehit oldu” açıklamasını sık duyar olduk. Halbuki bir atış sonucunda askerler yaşamını yitirmişse, o artık rastgele “taciz atışı” değil, düpedüz hedef gözetilerek yapılmış bir saldırıdır. Buna rağmen “taciz atışı”ndan bahsetmek, Türkçeyi çarpıtmak pahasına ölümleri önemsizleştirmeye çalışmak anlamına gelir.
Gazeteciden sunucu olmamalı
Özlem Gürses, CHP ve Deva Partisi’nin toplantılarında sunuculuk yaptığında da eleştirmiştim. O günlerde Halk TV’nin ekran yüzlerindendi ve haber programları yönetiyordu; hafta sonlarında ana haber programını sunuyordu.
Şimdi benzer bir yanlışı Duygu Demirdağ tekrarladı. “Altılı masa”nın yeni Anayasa değişikliği önerisi ile CHP’nin de vizyon belgesini açıkladığı iki toplantının sunuculuğunu yaptı.
Partilerin Anayasa çalışmasını anlatırken kendini de kattı işin içine. “Ben Duygu Demirdağ, bugün bu salonda bu tanıklığın bir parçası olmaktan büyük heyecan ve mutluluk duyuyorum” diye başladığı sunumunda “Şimdi demokrasi zamanı diyerek çıktık yola” dedi. Program boyunca ve en sonundaki “Anayasa önerisi kitapçığımızı çıkışta sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyacağız” sözleriyle o partilerin üyesiymiş gibi konuştu.
Fakat bir yandan da gazeteci olduğunu vurgulama gereği duydu. “Bugün bu salonda sizlerle birlikte olmaktan bir kadın, bir gazeteci, bir yurttaş olarak anayasayı konuşabilmekten büyük heyecan duyuyorum. Ben her akşam izleyicilere o günün getirdiğini anlatıyorum” diye konuştu.
CHP’nin “İkinciYüzyıla Çağrı” başlıklı vizyon belgesini açıkladığı toplantıyı sunarken de parti sözcüsü gibi davrandı; CHP ile özdeşleşti.
Duygu Demirdağ, dijital mecralarda içerik üreten Gain Medya’da haber programları yapıyor. Ama şimdi çıkar çatışması doğdu. Altı partinin ortak programında sunuculuk yaparak “Anayasa önerisi kitapçığımız” diye konuştuktan ve CHP’nin vizyon belgesinin tanıtımını yaptıktan sonra çıkıp haber yayınında bu programları nesnel biçimde değerlendirmesi mümkün olmaktan çıktı.
Bu iki toplantıda sunuculuk yaparak, orada duyurulmasına katkıda bulunduğu siyasi çalışmaları eleştirme hakkından feragat ettiği gibi, izleyenlerin kendisini bir gazeteci değil o partilerin bir üyesi ve o siyasi faaliyetlerin parçası olarak algılamasına da neden oldu.
Tabii Duygu Demirdağ’ın aynı zamanda bazı “konuşmacı ajansları”na kayıtlı konuşmacı olduğunu da belirtmeliyim. Anlaşılan gazeteciliğin yanı sıra böyle bir faaliyeti de profesyonel olarak sürdürüyor.
Halbuki gazetecilik ve sunuculuk ayrı meslekler. Siyasi partiler, profesyonel sunucular yerine gazetecilere sunuculuk yaptırarak haberciliğin getirdiği güvenilirlikten yararlanmak isteyebilirler ama bu uygulama gazeteciye ve gazetecilik mesleğine zarar veriyor.
Kadın cinayeti ve intihar
Kadınları öldürüp sonra da intihar eden erkeklerle ilgili haberler, son zamanlarda daha çok dikkatimi çeker oldu. Bu vakaların sayısı artmış da olabilir ama doğrusu bunu netleştirecek bir sayısal veri yok elimde.
Her şekilde bu haberleri yayımlarken dikkat etmek gerek. Çünkü bu olaylar bir yanıyla kadın cinayeti, öbür yanıyla intihar. Daha önce defalarca yazdığım gibi kadın cinayeti haberlerinde cinayeti gerekçelendirmemek, meşrulaştırıcı ifade kullanmamak şart. İntihar haberlerinde de bulaşıcı olma özelliğini göz önünde tutarak, istisnai durumlar dışında intiharları yayımlamamak ve özellikle de intiharın yöntemine haberde yer vermemek zorunlu.
En son örnek olan, Bolu'da Umutcan İlter (25) adlı erkeğin, sokakta tartıştığı kız arkadaşı Selcan Dönmezer'i (24) tabanca ile vurarak öldürüp ardından intihar etmesiyle ilgili haberlerde medyanın bu ilkelere tümüyle uyduğunu söyleyemem. Korkusuz, “Yok yere öldüler: İki gencin feci sonu” diye cinayeti romantize ederken, Milliyet, Posta ve Sözcü, “Sevgilisini vurup intihar etti” diye intiharı da öne çıkarmıştı.
Akşam “Cani sevgiliden silahlı dehşet”, Hürriyet ise “Sokak ortasında kız arkadaşını öldürdü: Sevgili dehşeti” başlığıyla diğer gazetelerden ayrılıyordu. İntiharı geri plana iterken, kadın cinayetini kınayan dil kullanan bu iki gazete doğru yaklaşım sergilemişlerdi.
Tek cümleyle:
ELEŞTİRİ, ŞİKAYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com