BIST 100 9.550 DOLAR 34,54 EURO 36,02 ALTIN 3.005,24
17° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Şuyuu vukuundan beter

Geldikleri ilk günden itibaren, ağızlarından şu iki sözcüğü düşürmediler:

Darbe ve terör

Her ikisi ile de mücadelede etkisiz kaldıkları gibi, (asla inkâr edemeyecekleri, ederlerse belgeleri ile, tarihi gazete kupürleri ve TV arşivleri ile yüzlerine vururuz) her ikisine de dolaylı ya da doğrudan destek oldular.

14 Mayıs seçimlerine doğru hızla yol aldığımız şu günlerde, yine dillerine pelesenk ettiler darbe ve terörü...

Hani şu meşhur tabirle, “Kişi kendinden bilir işi” hesabı.

Gelin, darbe ile başlayalım.

Neden mi?

Bugünlerde olağanüstü bir yüzsüzlük, pişkinlik ve utanmazlıkla, “muhalefetin seçimi kazanması” olasılığını, “İktidara karşı yapılmış olacak bir darbe” diye sunmaya çalışmaları nedeniyle.

Böyle bir kepaze açıklama, böyle bir sorumsuz kışkırtma, böyle bir ahlaksızca yorum, dünya siyaset tarihinde görülmemiştir. Demek ki, “muhalefet kazanırsa” bu demokrasi düşmanları “Saymeyoz! Darbe yaptınız!..” diye savunmaya geçecekler.

Eh... İktidar gücü, yani devletin silahlı tüm güçleri (belki de başkaları) ellerinde iken, seçimi kazananlara karşı bunu “darbeyi bastırma refleksi olarak mı kullanacaksınız yani?

Ne konuştuğunuzun, aklınızdan/gönlünüzden ne geçirdiğinizin farkında mısınız?

Yaratmaya çalıştığınız algının, halk nezdinde nasıl bir tehlikeli kutuplaşmayı beraberinde getireceğini tahmin edebiliyor musunuz?

Belki de tahmin ediyor ve bilhassa, hesaplı kitaplı yapıyorsunuz bunu.

Hâlâ pek çok açıdan izaha muhtaç, o gecenin ve ertesi günün en önemli “rol oyuncularının” 7 yıldır sus-pus oturduğu 15 Temmuz Darbe girişiminin bu ülkeye nelere mal olduğunu unuttuk mu, milletçe?

Kimmiş bu darbeyi yapacaklar?

15 Temmuz’da olduğu gibi, Silahlı Kuvvetleri (sayenizde) ele geçirenler mi? F-16’ların, helikopterlerin kokpitlerinde oturanlar mı? Tankların taretlerinin başında oturanlar mı?

Yoksa, elinde bir mühür bir de oy pusulası olan ve bu ülkeyi bu zihniyetten kurtarmaya kararlı on milyonlarca masum ve mağdur seçmen mi?

Darbe konusunda konuşmaya en son konuşmaya hakkı olanlar, bakar mısınız nelerden söz ediyor?

“14 Mayıs’ta Millet İttifakı darbe yapmaya hazırlanıyor”muş.

Demokratik bir seçimde, iktidarın helal oylarla (sizinki gibi mühürsüz bilmem nesiz hileler yaparak, trafolara kedi sokarak, oy pusulası çalarak, seçmen sayısının bilmem kaç katı pusula bastırarak filan değil) değiştirilmesi “darbe” mi sayılacakmış yani?

İktidara geldiklerinde en başta 12 Eylül faşist darbecilerinden hesap sorma vaadi ile, liboş tayfasını, “solumtrak pembemsi yumuşakçaları” tahrik eden, hislerini “gıcıklayan” ve yanlarına çeken AKP tayfası, bunu yapamadığı gibi, hüküm verebilmek için faşist cuntacı Kenan Evren ve avanesinin ölümünü bekletti.

Darbe olmayan 28 Şubat’a darbe etiketi yapıştırmaşya çalışırken, onunla ilgili bile dava açılması için eski başbakan “Sözde darbe mağduru” ama hiçbir zaman (yardımcısı Çiller de dahil) “bana darbe yapıldı” diyememiş, Necmettin Hoca’larının ölümünü bekledi. Bekledi ki, çıkıp “Ne darbesi yahu?” diyemesin.

27 Nisan Muhtırası’nda çıkıp 3-5 saatlik “sözde sivil kahraman” gibi şov yapmanın ötesine geçmedi. Muhtıranın metnini bizzat kaleme aldığını, çıkıp göğsünü gere gere söyleyen zamanın Genelkurmay Başkanı General Büyükanıt ile Dolmabahçe’de (hâlâ izaha muhtaç) “fiskos” seansı yapıp, hakkında tek bir soruşturma bile açmaya yüreği yetmedi.

Sonunda, 12 Eylül’den beri görülmüş ilk ve gerçek darbe girişiminin faillerini palazlandırıp, bizzat kendi elleri ile kahraman silahlı kuvvetlerimizin onurlu mensuplarını tasfiye ederek, bir bir onların yerine geçirdiler.

15 Temmuz gecesi de, her biri bir yerlerde saklanıp, “tehlike geçti” işareti alındıktan sonra ortalığa çıkıp “Kahramanlık – cengaverlik” oynadılar.

Darbecilerin ağababalarını Zekeriyaları, Adilleri, FETÖ’nün medya hokkabazlarını, asıl teorisyenlerini bir bir “kuşlar gibi uçurup”, bankacıyı, çaycıyı, kadayıfçıyı, baklavacıyı filan zindanlara atarak “Anti – Darbe” edebiyatı yaptılar. Darbenin Reis’i FETÖ ile fotoğrafı olan ne kadar zibidi varsa, bugün bürokraside, siyasette, bakanlar kurulunda, milletvekili listelerinde, gazete sütunlarında, TV ekranlarında pis pis sırıtarak cirit atıyorlar.

Ne darbesi ulan?!

Kime ve hangi yüzle “darbeci” diyorsunuz şimdi.

Seçim sandığına, hangi cür’etle “Darbe” yakıştırması yapıyorsunuz?

Gelelim “terör” muhabbetine.

Apo’nun İmralı’daki ikametgahı, Kandil’in dağlarındaki terörist çetecilerin çadırları, sığınakları, Oslo’da yabancı istihbaratçılarla birlikte yıvış yıvış, vıcık vıcık şovlarınıza sahne olan meş’um karanlık odaların dili olsa da konuşsa.

TV arşivlerinden, hala Türkiye Cumhuriyeti düşmanı Şiwan Perver ve avanesinin “Megri Megri” sedaları fışkırıyor. O canım Kürtçe ağıtı bile böyle “sefil bir şov” için kullanmanıza Kürt Halkı’nın öfkesi de hala dinmedi.

İmralı’dan getirilen mektubun bütün ekranlarda naklen yayında okutulması rezaleti hâlâ anılarımızda taptaze. Osman Öcalan’a TRT (Pardon Türki değil Kürdi’ydi değil mi?) ekranlarında mikrofon tutma utanmazlığını kim unutabilir?

Habur’dan kaleşlerini bile bırakmadan giren ve çadır mahkemelerinde Türkiye Cumhuriyeti hakimleri ile gırgır geçen teröristleri, bir Cumhuriyet Bayramı’nda topraklarımızdan lahmacunlarını kemirerek, ayranlarını yudumlayarak (parasını da biz ödedik) geçen peşmergenin ayak izleri bu cennet vatanın topraklarında daha taptaze.

Ne konuşuyorsunuz hala?

Hiç mi utanmıyorsunuz, seçim kampanyası yapan ve sandıktan başka bir kaygısı olmayan politikacıları “Kandil – İmralı vs.” İle dirsek teması içinde olmakla suçlamaya?

Komşu ve dost bir ülkenin liderine karşı ayaklanan çapulcu terörist sürülerini eğitip donatırken, onları topraklarımızda tedavi ederken, uluslararası savaş suçu işlemeyi göze alarak, komşu ülkenin topraklarına saldırmaları için kışkırtırken, bir yığın insanlık suçu işlemelerini teşvik ederken, “terör” lafını bugün ağzınıza bile almaya utanmıyor musunuz?

Eğer kafanızda, bu “Darbe ve Terör” umacıları ile seçim kazanmak, dahası bunlar üzerinden toplumu gererek 15 Mayıs günü “istemediğiniz bir sonucun çıkması” durumunda bir kısım azgını milletin üzerine saldırtmak varsa, bundan derhal vazgeçin.

Bu milletin karnı artık bunlara tok.

Bu kullandığınız iki iğrenç silah, elinizde patlar ve tarihi yenilgiyi tattığınızda bu seviyesiz siyasi manevralarla anılırsınız.

Bizden söylemesi.

İsterseniz, aynen böyle devam edin.