“Kulis haberciliği” son yıllarda iyiden iyiye zayıfladı. En büyük nedeni de kararların Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yakın çevresindeki dar kadro tarafından alınması ve tabii medyanın ağır denetim koşullarında olması. Onun yanına tüm partilerde karar mekanizmalarının daralmasını ve yetkili kurulların etkisizleşmesini de ekleyebiliriz.
“Kulis haber” diye aktarılanların küçük bölümü gerçeği yansıtıyor; çoğu ya o partiden bilinçli olarak sızdırılan yalan yanlış bilgiler ya da gazetecilerin spekülatif duyumları oluyor. Bazı meslektaşların, siyasetçilerden duydukları her cümleyi “kulis haber” sanması ve doğrulatma çabası içine girmeden yayımlaması eğilimi yaygınlaştı.
Özellikle de YouTube gibi dijital mecralarda gazetecilik yapanlarda daha sık görülüyor bu yanlış. Daha fazla izlenme ve beğeni alma kaygısı, daha spekülatif, daha abartılı ve editöryal süreçlerin gözardı edildiği bir haberciliğe yöneltiyor. O yüzden de son zamanlarda anında yalanlanan ve aktaran gazetecinin de savunamadığı “kulis haberleri” epeyce arttı.
Gazeteci, hangi mecrada yayın yaparsa yapsın spekülasyon ya da varsayım ile bilgiyi birbirinden ayırabilmeli; hiçbir bilgiyi de mantık süzgecinden geçirmeden, farklı kaynaklardan doğrulatmadan yayımlamamalı. Siyaset kulisi aktaran bir gazetecinin her duyduğunu haber sanması kadar büyük yanlış yoktur. Bu yanlışa düşen gazeteciler, siyasetçilerin oyuncağı olur.
Gazetecilik için kapkara bir yıldı
2022, tüm dünyada ve elbette ülkemizde de gazetecilik için kapkara bir yıldı. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) verilerine göre, dünya çapında öldürülen gazeteci sayısı 2021 yılında 45’ti, bu sayı 2022’de 66’ya yükseldi.
Geçen yıl öldürülen gazetecilerden biri de Türkiye’dendi. Kocaeli Ses'in sahibi ve yazı işleri müdürü Güngör Arslan, gazetesindeki haberler ve yazıları nedeniyle öldürüldü. Bu kadarla kalmadı; geçen yıl Türkiye’de gazetecilerin şiddete maruz kaldığı olaylar da arttı; bağımsız ve eleştirel gazetecilik koşulları daha da zorlaştı. Nitekim son 20 yılda dünyada öldürülen gazetecilerin çetelesine çıkaran Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne göre Türkiye, dünyada Rusya ve Ukrayna’nın ardından “gazeteciler açısından en tehlikeli” üçüncü ülke.
Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) raporuna göre, Türkiye, dünyada en fazla gazeteci hapse atan ilk beş ülkeden biri. Türkiye’de hapse atılan gazetecilerin sayısı 2021’de 18 iken, 2022’de bu sayı 40’a çıktı. Hapisteki gazeteci sayısı Türkiye Gazeteciler Sendikası’na da göre de 43. İki sayı farklı olsa da her halükârda hapisteki gazeteci sayısının arttığı açık.
Tutuklamaların dışında medya kuruluşları ile gazetecilere açılan davalar ve gözaltılarda da artış gözlendi. Gazetecilerin hedef alındığı tehditler, gözaltılar ve tutuklamaların dışında bir de Sulh Ceza Hakimlikleri’nin erişim engellemeleri, RTÜK’ün bağımsız ve eleştirel kanallara cezaları, Basın İlan Kurumu’nun resmi ilan durdurma cezaları da hız kesmedi. Protesto gösterileri, grevler ve konser yasakları ile ifade özgürlüğüne yönelik baskılar da yoğunlaştı.
Siyasi iktidarın medyayı hedef alan en önemli girişimi ise kuşkusuz, gazetecilik meslek örgütlerinin “Sansür Yasası” olarak nitelendirdiği “Basın Yasası” değişikliğiydi. Ne yazık ki, 2023 de hem bu yasanın yürürlüğe girecek olması hem de siyasi iktidarın baskıcı tutumu nedeniyle medya açısından aydınlık günler vadetmiyor.
Özgür, bağımsız ve eleştirel gazetecilik için yine yoğun çaba, yine mücadele gerekli…
Erdoğan’ın alkış tutarsızlığı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “doğalgaz müjdesi”ni açıklarken “Basın mensupları da hiç alkışlamıyor ha. Yanlış iş mi yaptık?” diyerek alkış isteyince gazeteciler ne yaptı dersiniz? Gülümsediler, çoğu da alkışladı.
Gazeteci alkışlamaz. Sadece siyasetçiyi değil, muhatabı kim olursa olsun alkış tutmaz. Gazetecilik faaliyeti sırasında alkışlamak gazetecinin eleştirelliği bırakması demektir. Saray’a akredite olan gazeteciler de o gün aynı zamanda AKP Genel Başkanı olan Erdoğan’ı alkışlayarak gazeteci gözüyle izlemeyi bırakarak, o siyasi etkinliğin bir parçası haline geldiler.
Erdoğan ise medyaya bakışını dile getirmiş oldu. Etrafında kendisine alkış tutacak gazeteciler istediğini açıkça ilan etti, hem de geçmişteki sözlerini umursamadan. 12 yıl kadar önce gazeteciler Oktay Ekşi ve Tufan Türenç, CHP Kurultayı’nda Kılıçdaroğlu’nu alkışladıkları gerekçesiyle eleştirilmişti. Ekşi bu iddiayı yalanlamış, bugün artık hayatta olmayan Türenç de “olayın heyecanıyla farkında olmadan alkışladığını” söylemişti. O dönem Başbakan olan Erdoğan, bu olayı diline dolamıştı:
“Bize destek veren medya grubuna 'yandaş' medya diyorlardı. Ama şimdi iki tür medya türedi; Birisi ‘Candaş medya’ diğeri ‘Yoldaş medya’. İlk defa medyanın köşe yazarlarının, pabuçlarını çıkartmak suretiyle, sandalyeler üzerinden nasıl alkış tuttuklarını da gördük."
Belli ki Erdoğan, kendini tutarlı olmak zorunda hissetmiyor. Aynı şekilde, gazetecilerin Kılıçdaroğlu’nu alkışladıkları iddiasını ortaya atan -o dönem Taraf’ta yazan- Sabah yazarı Melih Altınok da Erdoğan’ın gazetecilere kendisini alkışlatmasını görmezden gelmeyi yeğledi. Ekşi ve Türenç için kullandığı ağır sözcükleri Erdoğan’ı alkışlayan gazetecilere uygun görmedi.
CHP’den de gazetecilerin alkışlaması konusunda geçmişte farklı açıklamalar gelmişti. O dönem CHP Grup Başkanvekili olan Hakkı Suha Okay, “Alkışlamak doğal tepkidir” diyerek, Kılıçdaroğlu’nun alkışlanmasını savunmuştu. Şimdi ise CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Erdoğan’ın kendisini gazetecilere alkışlatmasını “Alkış, gazetecilerin görev tanımlarında yoktur” diyerek eleştirdi. İki olay ve aynı partiden iki farklı yaklaşım!
Siyasetçiler, rakibine yapıldığında yanlış bulduğu bir davranışı, kendi tarafına yapıldığında sahiplenmemeli. Gazetecilik meslek kuruluşları da gazetecilik faaliyeti sırasında siyasetçi alkışlayan gazetecileri uyarmalı.
Akşam yazarı Cengiz Özdemir, sekiz yıl önce Meclis’te Erdoğan’ı alkışladığında Parlamento Muhabirleri Derneği, “Basın locasında alkış olmaz” diye uyarmıştı. Ama şimdi Erdoğan’ı alkışlayan gazetecileri uyaran, gazetecilik ilkelerini anımsatan meslek kuruluşu da olmadı.
Sanırım en büyük tehlikelerden biri yanlışların olağanlaşması…
Yanlışa yanlışla cevap
Herhalde İngiliz haber ajansı Reuters’ın yöneticileri, sosyal medyada yayımladıkları eleman ilanına Türkiye’den gelen tepkilere çok şaşırmıştır. Zira Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’dan, AKP yönetici ve yazarlarına kadar geniş bir çevre kınama yarışına girdi.
Reuters’ın “Erdoğan düşmanı eleman aradığı” suçlaması doğru değildi. Zira ilanda Erdoğan'ın “Türkiye'yi modern laik geleneklerden uzaklaştırdığı” vurgulanıyor ama “Türkiye’yi iddialı bir diplomatik ve askeri varlığa dönüştürdüğü” de savunuluyor; ardından “yüksek enflasyonun Erdoğan’ın seçilme hedefini tehdit ettiği” değerlendirmesi yapılıyordu. Türkiye Ofisi için aranan elemanda “derinlemesine kurumsal hikayeler sunabilecek güçlü yazma ve raporlama becerilerine sahip olma” niteliği istendiği ifade ediliyordu.
Altun ve iktidar sözcüleri, bu ifadelerin hangisinde düşmanlık buluyor anlayamadım. Bir iş ilanında bu kadar geniş analize yer verilmesi şık olmayabilir ama o mecrada ilanlar hep böyle yazılıyor. Reuters’in Avustralya, Hindistan ve Çin için verdiği ilanlar da hep böyle ayrıntılı.
Devletler arası bir problem gibi algılanıp ilana bu kadar üst düzeyde tepki gösterilmesi abartılıydı. Dahası Reuters’ın ilanını yanlış bulanların, TRT World’e benzer bir ilanla misilleme yaptırması da çelişkili bir davranıştı. Reuters’in yaptığı yanlışsa, TRT’ninki de yanlıştır.
Tek cümleyle:
ELEŞTİRİ, ŞİKAYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com