CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Almanya Sosyal Demokrat Parti (SPD) Eş Genel Başkanı Lars Klingbeil ile Anıtkabir ziyaretlerinin ardından CHP Genel Merkezi'ne geldi. Özel ve Klingbeil ilk olarak hafta sonu yaşamını yitiren CHP Genel Merkezi’nin maskotu olan ve bahçeye defnedilen "Şero"nun mezarını ziyaret etti. İki lider daha sonra Siyasi İşbirliği Mutabakatı'nı imzaladı.
Ardından basın açıklaması yapan Özel, şöyle konuştu:
Ankara’da, Türkiye’nin başkentinde, Anıtkabir ile TBMM ile aynı sınırlar içinde olan genel merkezimizde sizi ağırlamaktan büyük bir onur duyuyorum. Kasım ayında sizin parti kongrenize tarafınızdan davet edilmiştim ve orada bir konuşma yapmıştım. Ayrıca hem sizle hem kıymetli Şansölye Olaf Scholz ile yaptığımız birebir görüşmelerde ülkelerimiz arasındaki ilişkileri geliştirmek için partilerimizin de ilişkilerini iyi bir noktaya getirmenin önemine vurgu yapmıştık. Bugün de o kongredeki ortak kararımız gereğince başlayan ikili ilişkiler, geliştirilen ikili ilişkiler doğrultusunda SPD ile CHP arasında bir siyasi işbirliği protokolü imzaladık. O siyasi işbirliği protokolü değerli basın mensuplarına Türkçe ve Almanca olarak dağıtıldı. Almanya, ülkemiz dışında en fazla Türk kökenlinin yaşadığı ülke. Yurttaşlarımızın karşılıklı etkileşimi, ülkelerimiz arasındaki etkileşime de olanak tanıyor. Türkler Avrupa’da yükselen ırkçılık ve İslam karşıtlığından olumsuz yönde etkileniyorlar. Ancak Almanya’da özellikle sosyal demokrat ve sol iktidarların yıllar önce başlattığı, doğru entegrasyon politikaları ile Almanya’da bulunan Türkler bu olumsuz etkilerin minimize edildiği bir ülkede yaşıyorlar. Tüm Türk vatandaşlarımız, Türkiye’deki siyasi tercihleri ne olursa olsun Almanya’da geçmişteki kazanımlarının, sosyal demokratların ve solcuların iktidar dönemlerinde olduğunu biliyorlar. Bunu Türkiye’de anlatıyor olmaları çok kıymetli.
Bu vesile ile Almanya’da yükselen aşırı sağ tehdidinin seçim sandığında bertaraf edileceğine olan inancımı da vurgulamak isterim. Almanya ve Almanya’nın iktidar partisi SPD ile böylesine köklü ilişkilerimiz var. Dolayısıyla heyeti burada ağırlamaktan duyduğumuz memnuniyeti bir kez daha ifade etmek istiyorum. Dostum Lars ile biraz önce imzaladığımız mutabakat metni sadece partilerimiz arasında işbirliği alanlarını genişletmiyor, aynı zamanda çok yakın bağları olan iki ülkenin ve halklarımızın faydasına olacak yeni olanaklar da sunuyor. Bu mutabakat metninin çok daha önce imzalanması gerekirdi. Gecikmiş ve doğru bir adımı biraz önce birlikte attık. Bizler Avrupa’nın en eski ve köklü siyasi partileri olmakla birlikte aynı dünya görüşüne sahip olan kardeş partileriz. Almanya’da yaşayan çok sayıda CHP üyesi aynı zamanda SPD’nin de üyesi ya da üyesi olmasa da SPD’nin gönüllüleri ve SPD için çalışan seçmenler. Almanya’nın iktidar partisi SPD ile son yerel seçimlerde Türkiye’nin birinci partisi unvanını almış partimiz arasında bu işbirliği sadece iki parti arasında değil, iki ülke arasındaki ilişkileri de genişletecek olanaklar sunmakta. Almanya’da yaşayan çok sayıda soydaşımızı dikkate alarak iki ülke arasındaki tarihi ve mevcut derin münasebetler bu denklemdeki iki partinin bir araya gelmesi, ilişkileri derinleştirme isteğini beyan etmesini çok doğal ve olumlu karşılıyoruz.
Öncelikle imzaladığımız metnin bir siyasi işbirliği mutabakatı olduğunu vurgulamak isterim. Burada belli başlı başlıklar sıralanırken, derinlemesine çalışma alanları, prensiplerin genişletilmesi için bir zemin yaratmaktadır. Dolayısıyla burada yazılanlar sınırlarımızı değil, ufkumuzun genişliğini tarif etmektedir. Bu mutakabat metni ile partimin, ülkemizin Avrupa Birliği’ne üyeliğine tam üyeliği konusundaki kararlılığı, bu kararlılığa SPD’nin desteği de vurgulanmaktadır. Sosyal adalet, demokratik ve özgürlükçü değerlerin savunulması, aşırı sağ ve popülizm ile mücadele, adil bir dünya düzeninin oluşturulması, barış, istikrar, çevre ve iklimin korunması, dünyada ve ülkemizde sürdürülebilir ve kapsayıcı ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesi için işbirliği arzumuz teyit edilmektedir. Metnin devamında dört alanda diyalog mekanizmalarının inşası üzerine kararımız tarif edilmektedir. Bu dört alan, bir demokrasi, iki dış politika, barış ve AB ilişkileri, üç sürdürülebilir ve kapsayıcı kalkınma, dört düzenli fikir alışverişi ve kurumsal işbirliği mekanizmaları olarak belirlenmiştir. Özellikle son madde güncel gelişmeler bağlamında da yakın bir işbirliğinin oluşturulması hususunda geniş bir alan sunmaktadır.
Metin, Türkçe ve Almanca nüshaları sizlere incelemeniz için dağıtılmıştır. Bu mutabakatın yapılması için uzun süredir her iki partinin temsilcilerinin yoğun bir mesai harcadığını belirtmek isterim ve tüm arkadaşlarımıza teşekkürlerimi sunarım. Bu mesainin başlangıç noktası Aralık 2023’teki SPD kurultayına katılarak, orada bana hitap etmem için fırsat verilmesi olarak görüyorum ve bunun için müteşekkirliğimi bir kez daha ifade ediyor. Bundan sonra sizlerin de bizim kurultaylarımıza katılmanızı ve kıymetli görüşlerinizi paylaşmanızdan büyük onur duyacağımızı ifade ediyorum. Bu mutabakat metninin mümkün kılan partimin ve SPD’nin değerli yöneticilerine teşekkür ederim. Bu metin sadece kağıda basılmış bir niyet mektubu, niyet beyanı değil iki parti, iki ülke, iki halk ve Avrupa’nın faydasına birçok girişimin ilk adımını teşkil edecek önemli bir adımdır. Sizin şahsınızda tüm heyetinize teşekkür ederim."
SPD Eş Genel Başkanı Lars Klingbeil ise şunları söyledi:
“Çalışmalarımızda yeni bir seviyeye geçmiş bulunuyoruz. Almanya’daki özellikle bir iki madde el alarak bunu daha fazla gözler önüne sermek isterim. Progresif partiler olarak bizler ayrımcılığa, ayrımcılığı sağlayan popülist partilere karşı, aslında demokrasi düşmanlarına karşın nasıl mücadele etmemiz gerektiğini Latin Amerika’da, Afrika’da, Avrupa’da bütün bu aşırı sağ partilerin, popülsitlerin ve anti demokratların nasıl ağlaştığını, bir ağ kurduklarını ve toplum içerisinde, sosyal ağlar içinde ne şekilde bir araya geldiğini gördük ve bu yaklaşımın aynısını sol partiler de gibi partiler de bir araya gelerek daha iyi kullanması gerekiyor. Biz de aynı yöntemle uluslararası seviyede bu sebepten ötürü, daha yakın bir işbirliğini arzu ediyoruz ki CHP ile SPD arasındaki bu çalışmaya niyet ediyoruz. İlk adım olarak bu popülistlere ve ayrıma neden olan partilere neler yapabiliriz? İkinci konu da Türkiye’nin jeopolitik öneme sahip bir olarak nerelerde görebiliriz? Ukrayna savaşında, yakın doğuda ve komşu ilişkilerinde ve özellikle son aylarda Türkiye’nin ne kadar önemli bir aktör olduğunu dış siyasetinde görebiliyoruz. Ve elbette ki güvenlik siyaseti Türkiye’de nasıl önemliyse Almanya’da da aynı şekilde güvenlik siyaseti önemlidir. Bu bize iki ülkenin de aslında güvenlik siyaseti bağlamında aslında önem verdikleri ortak hedeflerin ne olduğunu, ne alanlarda işbirlikleri yapabileceklerini gösteriyor. Ve üçüncü konu, Sayın Genel Başkan az önce de ifade etmişti. Son yıllarda benim de çok acı olarak hissettiğim Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerinden uzaklaşılmasıdır. Esasen CHP’nin Avrupa’ya ve Batı’ya yönelik olan ve Avrupa Birliği’ne değerlerine vermiş olduğu önemin tekrar geliştirilebilir hale getirilmesinde yine işbirliği mutabakatımızda da önem vererek bir başlık altında topladık. Bunlar bizim önemsediğimiz üç maddeydi ve bunların hepsi bizim işbirliğimizi, fikir alışverişini gerçekleştirebilmemiz için bir zemin sağlıyor.”
Özel ve Klingbeil açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Özel, bir gazetecinin, "Alman-Türk ilişkileri önemli ama bazen de gerilimli yanları da var. CHP, Türkiye’de iktidara geldiği takdirde değişen neler olur? İlişkiler nasıl etkilenir ve nasıl değişir?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Türkiye, Almanya ilişkileri çok köklü ilişkiler. İyi sürdürülmesinde her iki ülkenin ve ülkedeki tüm toplumların faydasına olan ilişkiler. Cumhuriyet Halk Partisi geldiğinde iyi ilişkiler artarak sürecek ama bugünden farkı şu olacak. İlişkiler, kişisel müzakerelerden kurumsal ve geçmişteki kurumsal kazanımları da önceleyen, diplomasiyi önceleyen ve kişisel pazarlıklardan, anlaşmalardan, kişisel ajandalardan, yaklaşan seçimlerden tamamen bağımsız bir şekilde kurumsal olarak yürütülecek. Türkiye-Almanya ilişkilerinde inişli, çıkışlı dönemler maalesef her iki ülkenin iç siyasetine zaman zaman alet ediliyor ve bundan daha sonra onarılması güç yaralar alıyoruz. Bir diğer tespit olarak da şunu söyleyebilirim. Sayın Erdoğan ile Sayın Merkel arasında yapılmış olan sığınmacı anlaşması, '6 milyar Euro' olarak ifade edilen sığınmacı anlaşması Merkel için büyük bir başarı. Belki Erdoğan da övünüyor bu anlaşmayla ama Avrupa idealleri açısından ve bizim inandığımız insani yaklaşım açısından hiç de doğru bir anlaşma değil. Türkiye Avrupa’nın sınırında, Avrupa’nın bir sığınmacı deposu olarak kullanılacak ve 6 milyar Euro’ya bedeli ödenecek bir ülke değil. Hepimiz biliyoruz ki bu sadece 6 milyar Euro ile de bağıtlanmadı. Türkiye hakkında yazılan raporların çok daha yumuşak yazılması, Türkiye hakkında hak ihlalleri noktasında uluslararası çok sayıda heyetin eskiden olduğuna göre daha çekimser davranması gibi Avrupa ideallerine de aykırı meseleler yaşandı. Biz Avrupa Birliği’ne tam üye olmak istiyoruz. Türkiye’de hakkında raporların iyi yazılmasını değil, kötü yazılacak hiçbir şey bırakmak istemiyoruz. Demokratikleşmeyi, hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını ve Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olmayı hak etmek istiyoruz. Ama Sayın Merkel ve Erdoğan yaptıkları anlaşmada, 'Siz dışarıda kalın, parayı alın ve bildiğiniz gibi yapın, yeter ki bu sığınmacılara siz bakın' anlaşmasıydı bu. Biz Türkiye’nin sığınmacı sorununun orta ve uzun vadede bütün Avrupa’yı tehdit ettiğini, Suriye’ye barış gelmesi gerektiğini, Türkiye-Suriye ilişkilerinin derhal iyileşmesi gerektiğini, bütün Avrupa’nın elini taşın altına koyarak Suriyeli sığımacıların Suriye’ye kendi rızalarıyla geri dönecek şekilde teşvik edilmelerini ve hem Avrupa’nın sınırında bir açık sığınmacı kampından Türkiye’nin kurtulmasını hem de Türkiye’nin bu yükü tek başına taşımaktan kurtulmasını savunuyoruz. Bunu ancak ve ancak her iki taraftaki Türkiye’de bizim gibi sığınmacı düşmanı olmayan ama sığınmacı yaratan politikalara düşman olan politikacılara karşıt olan bir yönetim çözebilir. Bunu Avrupa’yı Avrupa yapan ideallere inanmış sosyal demokratlar çözebilir. Ben bu açıdan kişisellikten uzak, kurumsallığa dayanan, kişisel dostlukları reddetmeyen ama kişisel yaklaşımlarla sürdürülebilir olmayan ilişkileri kurumsal düzeye taşıyan iki eşit, müttefik, birbirine saygılı devlet ilişkisini vaat ediyorum."
Özel, birbaşka gazetecinin, "Sayın Scholz ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında büyük bir anlaşma sağlandı. O da Türk vatandaşlarının özellikle tekrar geri gönderilmesine yönelik. Bu Türkiye’nin şu anda yararlı gördüğü bir konu mu? Sınır dışı edilen Türklerle ilgili. Göç konusunda her ikinize tekrar soru yöneltmek istiyorum. Çünkü heyetler arası görüşmelerinizde ele alınan bir konuydu. Aşırı sağın özellikle çok destek gördüğü ve puan topladığı bir üslup, dil konusu var göçe yaklaştıkları ile ilgili. Bunun zararlı olup olmadığına yönelik bir değerlendirme sizden almak istiyorum" sorusunu ise şöyle yanıtladı:
"Yapılan anlaşma şu zemini ortadan kaldırıyorsa çok mutlu olacağım. Türkiye’deki başta gençler, hastalar, iş adamları vize sorunu ile ilgili çok mağdurlar. Alman Büyükelçimizle konuştuğumuzda da Sayın Scholz ile konuştuğumuzda da Türkiye’den inanılmaz bir sığınma talebi olduğunu ve bu yoğun sığınmacı talebi yüzünden vizeleri reddetmek zorunda kaldıklarını, işlemlerin bu yüzden uzun sürdüğünü söylüyordu. Aslında fiili olarak Türkiye’den vize başvurularına karşı çok ciddi bir yavaşlatma vardı. Bu anlaşmanın bu sorunu çözeceğini taahhüt etti Sayın Sholz. Öyle okuduk, öyle bilgilendirildik. Bu işlerse bu Türkiye’deki gençler, hastalar, iş adamları için ve Türk insanları için çok iyidir. Almanya’ya sığınması kabul edilmeyenler için de Türkiye’de Anayasal düzene karşı suç işlemiş, darbe girişiminde rol almış kişilerin, belli sayıda kişilerin olduğu ifade ediliyor. Bu bilgi benim elimde resmi olarak yok. Eğer bu varsa zaten bu kişilerin Almanya tarafından kabul edilmemesi normal ama onun dışında bir listeye ve bu listelerin gerekçelerine hakim değilim. 'Bu kişilerin sınır dışı edilmesi doğrudur ya da yanlıştır' diyecek resmi bilgiye sahip değilim. Ancak kabul edilmedi ve sınır dışı ediliyorlarsa Türkiye’ye gelmeleri zaten yükümlülüğümüz gereği. Ama bunun vize sorununu çözeceğine yürekten inanmak istiyorum."
Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş’ın Cumhurbaşkanı adaylığına ilişkin açıklamalarının sorulması üzerine de Özel şu yanıtı verdi:
"Birincisi Mansur Beyin cümlesini ikiye ayırıyorum. Bir tanesi 'Mutlaka kazanacağız.' Yürekten katılıyorum. İkincisi, 'Partim aday gösterirse.' Bu parti disiplinini vurgulaması açısından önemli. Çünkü işte 'CHP'nin birden çok adayı olur mu?' gibi tartışmalarının önünü kesen bir mevzu. Partinin kararına saygılı olacak olması, kendisinden beklenen yaklaşımdır. ‘Mutlaka kazanacağız’ derken bahsettiği parti de CHP'dir. Bence son derece kuvvetli bir cümle. Bunun dışında artık CHP aday tartışmalarını bir tarafa bırakıyor. Kazanma konusunda mutabakatımız var. Parti adayını belirleyecek. Onun dışında bir aday söz konusu değil. Ve o adayın etrafında tüm parti kenetlenecek ve seçimi kazanacağız."
Özel, okullardaki hijyen sorununa belediyelerin sunduğu çözümün Milli Eğitim Bakanlığı tarafından engellenmesine yönelik soruyu da şöyle yanıtladı:
"Bizim tüm CHP'li belediyelere yazdığımız bir yazıydı. ‘Türkiye’de okullarda hijyen sorununu biz yetişemediğiniz yere yetişiriz, çözeriz’ demiştik. Çok sayıda belediyemiz bu konuda çalışıyorlar. Mansur Bey de bu konuda adımlar attı. Ankara’nın neredeyse tamamından talep geldi. Şimdi baskı ile bize okulları temizletmiyorlar. Bunu yaparak okullar temizleniyorsa iyi. Ama okullar temizlenmediği halde okul müdürlerine baskı yapmak, halk sağlığıyla, çocukların sağlığı ile oynamaktır. Bu kendi ayıplarını bir başka ayıpla örtmeye çalışmaktır. Bunu kesinlikle doğru bulmuyoruz. Bu arada çok sayıda belediyemizden şöyle raporlar geliyor. ‘Biz bunu sosyal medyaya taşımadan ve kimselere duyurmadan, okulların müdürleri ve okul aile birliklerinin yoğun talepleri ile bütün okulları şakır şakır temizliyoruz. Bunu paylaşmıyoruz, çünkü paylaşılırsa engel olunur’ diye. Biz de dedik ki, ‘Bunun iletişimini değil gerçekten işin kendisine önem verin’ dedik. Ve arkadaşlarımız mümkün olan en iyi şekilde bu görevi yapmaya çalışıyorlar."
Özel, CHP'nin 7’nci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sosyal medyadan yaptığı paylaşımı hakkındaki soruya ise şu yanıtı verdi:
“Bilgi eksikliğinden kaynaklandığını düşündüğüm için Genel Başkanıma hiç gönül koymadım. Çünkü maalesef twitterda sadece bir cümle yer aldı. Türkiye rüşvet verecek bir ülke değildir diye. Oysa ki yaptığım açıklamada biliyorsunuz, dün çok sayıda gazetede de vardı. Amerika’da, New York'ta yaptığım açıklamada şunu söylüyorum. Amerika bir hukuk devleti. Orada kimse hukuktan kaçamaz. Suçlu varsa mutlaka cezasını çekmelidir. Eğer Türkiye’den de bu suça karışan varsa Türkiye’ye büyük bir kötülük yapmıştır. O da cezasını çekmelidir. Sayın Kılıçdaroğlu cümlenin bu tarafını okusaydı, o değerlendirmeyi yapmazdı. Maalesef, yanındaki ve yakınındaki arkadaşların sadece twitterdaki bir cümleyi aktarmasından kaynaklandığını düşünüyorum bu mevzunun. Bugün de iki saat kadar Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte Sinan Ateş davasının öğlen arasını geçirdik. Orada gayet samimi bir ortam vardı. Bu hatadan uzak bir dille birbirimizle sohbet ettik."
Diğer bir gazetecinin, “Özellikle aşırı sağ artık Almanya’da gerçekten ürkütücü bir şey olmaktan çıktı, son derece ciddi bir oy oranı var. Yüzde 30 oranında artık yerel seçimden çıkmış bulunuyorlar. Siz kendi vatandaşlarınıza, Almanya’da yaşayan insanları, örneğin Türk kökenlileri bu aşırı sağ partilere karşı uyarıyor musunuz? Bu sizin gündeminizde yer alıyor mu?” sorusunu da Özel şöyle yanıtladı:
“Açık söyleyeyim Fransa seçimlerinden önce öyle gizli ve kapaklı değil sosyal medyadan sözüme değer veren herkesi aşırı sağa karşı dikkatli olmalarını ve oylarını ona göre kullanmalarını söylemiştim. Bu uyarının yapılmasına en az ihtiyaç olan ülke Almanya. Çünkü Almanya’daki Türkler aşırı sağın kendileri açısından nasıl bir tehdit olduğunu biliyorlar ama bir kez daha buradan tekrar etmem gerekirse Almanya’da Türklerin hem entegrasyon sürecinde hem de yaşadıkları tüm sıkıntıların aşılmasına yönelik adımlar hep sosyal demokratların döneminde atıldı, sol iktidarların döneminde atıldı ya da büyük koalisyonun içinde solcular, sosyal demokratlar varsa atıldı. Bunu Almanya’daki yurttaşlarımıza ben öğretecek değilim. Aksine onlardan duyduklarımız bunlar. Ben onlardan öğrendim."