Gündem Bilim Teknoloji Spor Dünya Ekonomi Siyaset Sağlık Eğitim Kültür Sanat Magazin Yaşam Reklam Künye Gizlilik Sözleşmesi İletişim
Yazılım ve Tasarım: Bilgin Pro © 2024KRT TV Tüm Hakları Saklıdır

SİT alanlarının tam ortasına akıl almaz ruhsat

Türkiye’nin tarihi doğal hazinelerinin kalbindeki akıl almaz vahşi madencilik yıkımına her geçen gün yenileri eklenirken Toroslar’daki halkın isyanı da giderek büyüyor…

Odatv'den Yusuf Yavuz'un haberine göre, Antalya’nın dağları ve yaylalarıyla ünlü Akseki ilçesi aynı zamanda binlerce yıllık geçmişi olan tarihi yerleşimlere de ev sahipliği yapıyor. Özgün sivil mimari örneği düğmeli evleri ve kamusal yapılarıyla dikkati çeken Akseki ve çevresi aynı zamanda binin üzerinde bitki ve canlı türünü barındırıyor. Ancak ilçenin bu ayrıcalıklı değerleri son yıllarda mermer ve taş ocaklarının tehdidi altında. Birbiri ardına verilen onlarca mermer ocağı iznine yenileri eklenmek üzere. Tarihi, kültürel ve doğal varlıklara yönelik saldırı niteliğindeki vahşi madencilik uygulamalarına tepki gösteren yöre halkı, 8 Nisan’da düzenlediği çalıştayın ardından kapsamlı bir sonuç bildirgesi yayınladı. Bilim insanları ve STK temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşen çalıştayın sonuç bildirgesinde, Akseki’nin Güzelsu, Pınarbaşı, Çaltıçukur ve Çukurköy mahallelerinde altı sit alanının tam ortasında açılmak istenen mermer ocaklarının iptali istendi. Teknomer adlı özel şirket tarafından mermer ocağı açılmak istenen bölgede, 151’i endemik olmak üzere toplam 1023 bitki türü ile nesli tehlike altında bulunan 15 canlı türü yaşıyor. Bölgenin kültürel mirasının yanı sıra zeytinlik alanlarının da mermer ocaklarının tehdidi altında bulunduğuna dikkat çekilen sonuç bildirgesinde, “Zengin ülkenin fakir bekçileri olmayalım. Ancak geri dönüşü olmayan kültürel ve ekolojik yok oluşa da izin vermeyelim” çağrısında bulunuldu.

AKSEKİ HALKI VAHŞİ MADENCİLİĞE KARŞI BİR ARAYA GELDİ

Antalya’nın Akseki ilçesinde son yıllarda birbiri ardına açılan mermer ocaklarına yenileri de eklenmek istenince yöre halkının tepkileri de yükselmeye başladı. Akseki’nin doğal, tarihi ve kültürel varlıklarının yanı sıra tarım alanları ve zeytinliklerini korumak için bir araya gelen sivil toplum örgütleri ve bilim insanları 8 Nisan’da bir çalıştay düzenledi. Mimarlar Odası Antalya Şubesi’nde gerçekleştirilen “Akseki’nin Tehdit Altındaki Doğal ve Kültürel Varlıklarının Korunması: Güzelsu, Pınarbaşı, Çaltıçukur, Çukurköy Örneği” başlığını taşıyan çalıştayda bölgeyi tehdit eden mermer ocakları ele alındı. Çalıştayın ardından ise Prof. Dr. Ahmet Duran, Prof. Dr. Mustafa Sözen, Prof. Dr. Mustafa Adak, Prof. Dr. Mustafa Alparlan, Itri Levent Erkol, Y. Mimar Hakime Yılmaz, Mehmet Ali Kahyaoğlu, Av. Şehrazat Mercan ve Cengiz Demirtaş tarafından ortak bir sonuç bildirgesi hazırlandı.

‘DOĞAL VE KÜLTÜREL MİRASI KORUMAK YERİNE DIŞLANIYOR’

Türkiye’nin dünya mimarlık tarihine esin kaynağı olmuş eşsiz kültürel mirasa sahip bir coğrafyada bulunduğuna dikkat çekilen sonuç bildirgesinde, “Böylesine önemli bir coğrafyada nitelikli doğal ve kültürel mirasın desteklenmesi, özendirilmesi ve yaşam kalitesini olumlu yönde etkileyecek olan kentsel gelişimin egemen kılınması ülkemizin merkezi ve yerel yönetimlerinin öncelikli politikalarından olmalıdır. Ancak çeşitli nedenlerle (rant vb.) doğal ve kültürel mirasın kentsel mekana yansıtılmasını yönlendirecek koruma anlayışı yerine, başta planlama süreçleri olmak üzere, imar, afet, çevre, denetim ve benzeri mevzuatta son yıllarda sıklıkla yapılan değişikliklerle yaşanan kaos ortamı giderek doğal ve kültürel mirası dışlayan anlayışlara dönüşmektedir. Bunun yanında ormanlar ve tarımsal niteliği devam ettirilmesi gereken zeytinlik vb. alanlarımız da farklı hedef ve amaçlara hizmet etmeye yönelik tahsislerle karşı karşıyadır” görüşüne yer verildi.

‘BİNLERCE TÜR İÇİN ÖLÜMCÜL BİR SON HAZIRLANIYOR’

Biyolojik çeşitliliğin ulusal mirasın bir parçası olduğuna değinilen bildirgede, binlerce yıl öncesine dayanan ve toplu yaşam alanı olduğu bilinen Anadolu’da, eski medeniyetlerden günümüze yaşamsal döngünün sürekliliğinin kültürün, fauna ve florasının devamlılığıyla mümkün olduğu vurgulanarak, şöyle denildi: “Bugün insan unsurunun sebep olduğu küresel ısınma, bitki ve hayvan türlerinin azalmasına, endemik türlerin tehlikeye girmesine ve küresel boyutta ekolojik dengenin bozulmasına neden olmuştur. İnsanlığın tarihte eşine az rastlanır bir darboğaza girdiği, nüfus artışı ve ekonomik baskılarla yaşam alanlarının sıkıştığı günümüz koşullarında taş ocağı, imar faaliyetleri gibi yerel ekonomilerin ayakta kalmasını sağlamak için bu alanlar yok edilmekte ve varlığı bilinen binlerce türe ölümcül bir son hazırlamaktadır. Derinleşmekte olan çevresel bozulmanın en zarar verici yanı biyolojik çeşitliliğin kaybıdır. Biyoçeşitlilik azaldıkça gelecek nesiller çok daha yoksul olacaktır.

‘ÜRETİMİN OLMADIĞI EKONOMİLERDE DOĞAYA BASKI ARTIYOR’

Yeryüzünün birbirinden çok uzak coğrafyalarında yaşayan farklı kültür ve ülkelerin insanları da olsak, bu yaşlı gezegenin doğal kaynakları tek yaşam alanımız ve yegâne mirasımızdır. On binlerce yıl öncesinden gelerek günümüzün zor ekolojik koşullarında hayata tutunmaya çalışan Anadolu’nun nadir endemik flora ve fauna türlerinin korunması can çekişen doğanın gelecek nesillerin için omuzlarımıza yüklediği bir sorumluluktur. Üretimin olmadığı ekonomilerde, insanın doğa üzerine büyük bir baskısı vardır ve biyoçeşitlilik, yaşamsal alanlar ve kültürel değerleri yok eder. Bu nedenle ekolojiyi merkeze alan, doğaya dost olan bir ekonomiye ve bunları yerel kimlikle evrensel değerlere taşıyan planlı çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.”

BÖLGEDE 151’İ ENDEMİK TOPLAM 1023 BİTKİ TÜRÜ BULUNUYOR

Yeryüzünde yaşarken öleceğini bilen tek canlı varlığın insan olduğunun altı çizilen bildirgede, bu nedenle gelecek nesillere bozulmamış ‘Doğal ve Kültürel Çevre’ bırakma bilincinin insanlığın öncelikli görevi olması gerektiğine dikkat çekilerek şu bilgilere yer verildi: “Bölgede 1023 bitki türünün yaşadığı ve bu bitkilerden 151’inin endemik olduğu tespit edilmiştir. Uluslararası sözleşmelere göre bu endemik bitkilerden 54’ü korunması önceliğine sahiptir. Yine bu endemik bitkilerden 26’sı CR ve EN kategorilerinde yer alır. Bu iki kategorideki bitkilerin doğada tükenme riski çok yüksek ve yaşam alanlarında hiçbir çalışmaya izin verilemez. Son 20 yılda alandan 14 yeni bitki türü keşfedilerek dünya literatürüne kazandırılmıştır. Havza bir buzul sığınağı olduğu için aynı zamanda bir ‘Genetik Rezerv Alanı’ özelliklerine sahiptir. Alanda yetişen endemik bitkiler özellikle kalker kaya çatlakları, uçurum kayalıklar ve taşlık habitatlara lokalize olmuştur. Bölgede açılması planlanan mermer ocaklarının oluşturacağı tahribat bu habitatlarda yetişen dar yayılışlı bitkileri geri dönüşü olmayan ekolojik yok oluşa sürükleyecektir.

TÜRKİYE’NİN 6 BUZUL SIĞINAĞINDAN BİRİ

Akseki’nin en geniş ve verimli zeytinlik alanları bu havzada bulunur. Bölge tipik Akdeniz ikliminden farklıdır ve çevresinden izole olmuş bir mikro klima yapısına sahiptir. Yıllık 1865 mm yağış ile Doğu Karadeniz Bölgesinden sonra Türkiye’nin en fazla yağış alan ikinci alanıdır. Bu yönü ile hassas bir ekosistemdir. Alandaki farklı habitat karakterleri ve buzul çağı sığınağı olması nedeniyle zengin bir biyoçeşitliliğe sahiptir. Geniş kapsamlı bilimsel çalışmalara göre Akseki çevresi Torosları Türkiye’deki 6 büyük buzul sığınağından birisi durumundadır. Bütün buzul sığınaklarının genel özelliği olarak aynı zamanda önemli bir türleşme merkezdir ve çok sayıda endemik tür içermektedir. Bunların yanında türleşme merkezleri barındırdığı türlerin genetik çeşitliliği de daha sonra yayıldıkları alanlardaki popülasyonlara göre daha zengindir ve gen koruma çalışmalarında odak bölge konumundadır.”

BÖLGE ÖNCELİKLİ KORUNMASI GEREKEN YERLERDEN BİRİ

Bu eşsiz bitki çeşitliğinin yanında alanın faunasının da Türkiye çapında eşsiz bir zenginliğe sahip olduğu belirtilen sonuç bildirgesinde, Türkiye için endemik olan 6 memeli türünün 4 tanesinin bölgede yayılış gösterdiği kaydedildi. Türkiye için endemik olan bir memeli alt türünün de bölgede yayılış gösterdiği belirtilen bildirgede, şu bilgilere yer verildi: “Projeye konu 5 köyün bulunduğu bölgede 4 endemik memeli türü, 1 endemik memeli alttürü, 1 endemik semender ve 3 endemik kertenkele olmak üzere 9 endemik omurgalı taksonu yayılış göstermektedir. Türkiye’de bu 5 köyün bulunduğu alan büyüklüğündeki başka hiçbir alanda bu kadar çok endemik karasal omurgalı türü bulunmamaktadır. Bu açıdan bölge Türkiye’de en öncelikli korunması gereken bölge konumundadır.

MERMER OCAĞI İÇİN 15 CANLI TÜRÜNÜN HAYATI TEHLİKEYE SOKULACAK

İlave olarak bölge için konu uzmanları tarafından hazırlanan karasal omurgalı faunası listelerine göre alanda 15 tane nesli tehlikede veya tehlikeye yakın hayvan türü yayılış göstermektedir. Bu durum da alanın korunmasının önemini ortaya koymaktadır. Tüm bu verilere rağmen proje için hazırlanan ÇED raporunda verilen fauna listelerinde büyük eksiklik ve hatalar bulunmaktadır. Örneğin tarafımızdan yapılan çalışmalara göre alanda 9 endemik memeli taksonu ve 15 adet nesli tehlikede ve tehlikeye yakın hayvan türü belirlenmiş olmasına rağmen ÇED raporunda listelenen endemik hayvan türü sayısı sadece 2 ve nesli tehlikede ve tehlikeye yakın hayvan türü sayısı sadece 4 olarak veriliştir. Bu hatalı ve eksik listelere göre alanın faunasının sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesinin mümkün olamayacağı açıktır.”

20 YAYLASI BULUNAN BÖLGEDEKİ ZEYTİNLİKLER DE RİSK ALTINDA

Yaklaşık 20 farklı yaylası bulunan bölgenin tarihi ve kültürel zenginliklerinin yanında yüksek bir eko-turizm potansiyeli barındırdığına değinilen bildirgede ayrıca mermer ocaklarının zeytinlikleri de tehdit ettiğine dikkat çekildi. 3573 sayılı Zeytincilik Kanununun, “Zeytinlik sahalara içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vejetatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez” hükmünü içerdiğine dikkat çekilen bildirgede, bölgede mermer ocağı açılmak istenen alanda ayrıca zeytinlikler bulunduğunun belgelendiğinin altı çizilen bildirgede konuyla ilgili Danıştay kararına da atıfta bulunularak, “Ekolojik özellikleri ayrıntılı olarak açıklanan bu bölgenin taşıdığı değer nedeniyle, ‘Kesin Korunacak Hassas Alanlar-Nitelikli Doğal Koruma Alanları’ statüsünde olması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve İl müdürlüklerine müracaatta bulunarak alanın tescil edilmesi gereklidir. Bölgenin Doğal Sit Alanı kapsamına alınarak korunmasının en uygun yol olacağı öngörülmektedir” ifadelerine yer verildi.

2 BİN YIL ÖNCE BU BÖLGEDE DAHA FAZLA NÜFUS YAŞIYORDU

Mermer ocağı açılmak istenen bölgede, yaklaşık 8 x 3,5 kilometreye yayılan bir alanda 4 büyük köy yerleşimi, 3 küçük mahalle, 2 tapınak alanı ile 3 farklı noktada sınır yazıtları tespit edildiği belirtilen sonuç bildirgesinde, söz konusu alanların I. Derece Arkeolojik Sit Alanları olarak tescil edildiği kaydedilerek, “Bu veriler doğrultusunda söz konusu alanın iki bin yıl önce günümüzden daha yoğun bir yerleşim ağına ve daha yüksek insan popülasyonuna sahip olduğu sonucuna ulaşmak mümkün olduğu bilimsel anlamda tanımlanmıştır” denildi.

ARKEOLOJİK SİT ALANLARINDA TAHRİBATA İZİN YOK

2863 sayılı ‘Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’ ile Koruma Yüksek Kurulu İlke Kararında, I. Derece Arkeolojik Sit Alanları’nda korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında kesinlikle hiçbir yapılaşmaya ve bilimsel kazıların dışında hiçbir kazıya izin verilmediği anımsatılan bildirgede, bölgedeki arkeolojik sit alanlarının geçiş sahalarının da ilgili imar planlarına işlenmesi istendi.

‘KÜLTÜREL VE EKOLOJİK YOK OLUŞA İZİN VERMEYELİM’

Ayrıca, 2863 sayılı kanun gereğince oluşturulacak alan yönetimi ve anıt eser kurulları aracılığı ile oluşturulacak eylem planı doğrultusunda söz konusu alanda bütüncül bir anlayışla ve koruma kullanma dengesi kurulabileceğinin altı çizilen sonuç bildirgesinde, “Zengin ülkenin fakir bekçileri olmayalım. Ancak geri dönüşü olmayan kültürel ve ekolojik yok oluşa da izin vermeyelim” çağrısına yer verildi.

İlginizi Çekebilir
SONRAKİ HABER