Eski HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Diken yazarı Kemal Göktaş ile “Kısa Dalga Podcast” için yaptığı dört bölümlük ‘Sırrı Süreyya Önder Anlatıyor’ isimli podcast dizisinin ilk bölümünde yaptığı açıklamada, çözüm sürecinde dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun sorumluluk almasının ardından her şeyin süratle baş aşağı gitmeye başladığını söyledi.
Önder, “İnsanlar ‘nerede bu adam, ortadan kayboldu’ falan diyorlar” diyerek, cezaevinden çıktıktan sonra hem kendisinin hem de annesinin sağlık problemleri ile uğraştığını ve yakın tarihte ameliyat olacağını anlattı.
Cezaevine girmesine neden olan davada mahkeme heyetinin kendisi ve birlikte yargılandığı Selahattin Demirtaş’tan ‘uysal davranmalarını beklediğini’ söyleyen Önder, “Onlar açısından uysal olsaydınız tutuklanmayabilir miydiniz?” sorusuna, “Bence her halükârda tutuklanacaktık, şahsi düşüncemi soruyorsan; ama belki bu kadar ceza vermeyebilirlerdi örneğin. Bunu bilemeyiz, bu spekülatif bir şey olur” karşılığını verdi.
Duvar'ın aktardığı habere göre cezaevine hazırlıklı girdiğini ve 11 ayda 200’ün üzerinde kitap okuduğunu veya taradığını, düşünme ve notlar alma fırsatı bulduğunu söyleyen Önder, yazdığı romanla ilgili olduğu için özellikle Süryani ve Ermeni meselesine dair okumalar yaptığını anlattı.
Önder, cezaevinde iken ameliyat olmak için gittiği doktorun kendisine, “Ya biz sizi seviyoruz kişi olarak, hani bize güvenin, nasıl yapacağımız bizim işimizdir ama o şerefsiz partide ne işiniz var” demesi üzerine ameliyat olmaktan vazgeçtiğini söyledi.
Önder, Ahmet Davutoğlu ile ilgili soruya yanıt verirken de, “Sürecin içerisindeki birisi olarak söyleyeyim ki, sayın Davutoğlu’nun sorumluluk aldığı dönemden sonra her şey süratle baş aşağı gitmeye başladı” dedi. Kürt meselesi söz konusu olduğunda tek bir insanın, tek bir yöneticinin sorumlu tutulamayacağını, bunun bir devlet politikası olduğunu anlatan Önder, “Barışı toplumsal bir talep haline getiremememiz sürecin sonlanmasının en büyük sebeplerinden biridir. Çünkü devlettir, yüzyıllık bir ezberi vardır, tekçidir, erildir falan, bunları zaten biliyoruz. Bunları bugün keşfetmedik ama bize düşen hüner bu aralıktan bir barış koridoru açmaktı. Hakşinaslık adına kendimizden başlatıyorum çünkü barış için uğraşanların mazereti olmaz. Bu bir mazeretse bunu da aşacak yol ve yordamlar bulabilirdik, bulamadık. Barışı toplumsallaştıramadık, gücümüz yetmedi, imkanlarımız kısıtlıydı. Bu bir niyet ve takat meselesidir. Niyetimiz halisti, takatimiz buna yetmedi” dedi.