Edepsizce montaj ve düzenbazlık yapmanın adını, “kıvrak zekâ” koymaya çalışarak, tam da bu “zekâ” diye satmaya çalıştığın, “kaba-saba-ilkel-yavan-sığ-boş” tavrın yeni bir örneğini daha sergiliyorsun.
Aklınca işin içinden çıkabilmek için “gücüm yetmiyor ama, kural dışına çıkarak ben bu işin altından yine de kalkarım” demeye getiriyorsun.
Çünkü “güçlü” olduğun için, her şeye hakkın olduğuna, senin için her yolun mübah olduğuna inanıyorsun, değil mi?
Hani şu futbol maçlarında çaresiz rakip tribünün “Vur, kır, parçala, bu maçı kazan” mantığı?
Demek ki Abdul (Abdulkadir hayatının hatasını yaparak fena bir çığır açtı aslında – Aferin oğlum Abdul) , “Seçimi de hile yaparak, kütüklerde, seçmen listelerinde oy sayımında, tasnifinde, dökümünde ve açıklanmasında büyük bir dümen çevirerek kazandınız, öyle mi? Ben tam anlayamadım” diye sorsa, “Hile ya da şu ya da bu... Kazandık ya...” diyeceksin.
Demek ki Abdulkadir, “Şu sizin diploma şeyini de merak ediyorum. Ben tam anlayamadım. Önce gerçek dediniz. Sonra duplikata diye bir şey çıktı. Ama orada da tarihler, okulun adı, rektörün adı, imzamı filan pek tutmuyor. Sahte filan diyorlar Anlayamadım...” diye sorsa, orada da “Sahte ya da şu ya da bu... Geçirdik ya onaydan. Geçmiş olsun...” deyip çıkacaksın işin içinden.
Demek ki Abdul, “Şu Anayasa’nın 101’inci ve 116’ncı maddelerine göre ikinci kez aday olmanız, hattâ TBMM kendini feshetmeden 3’ncü dönem için adaylık başvurusu yapabilmeniz söz konusu olamaz diyorlar. Anlamayadım...” dese, “Anayasa manayasa.. Uydu ya da uymadı. Şu ya da bu...” deyip yine bu sözde “kıvrak zekâ” ile sıyırmaya çalışacaksın.
Demek ki Abdul, “Şu mühürsüz oy pusulaları kullarakak Referandumu kazanıp rejimi değiştirdiniz de. Kanun dışı değil miydi o iş?..” diye sorma gafletinde bulunsa, “Mühürsüz ya da şu ya da bu.. Nası koyduk ama?...” diyecektin?
Demek ki Abdul, “Geçenlerde bir yerde TOGG’un üretim bandında 3 dakikada 1 otomobil üretiyoruz dediniz tam anlayamadım. O hesaba göre şu anda binlerce aracın galerilerde kapış kapış satılıyor olması ve yollarda sürekli bu arabaya ratlamamız gerekiyor. Anlayamadım...” diye bir soru sorsa, “3 dakika da bir 5 dakikada bir.. Şu ya da bu... Millet yiyor ya...Biz zeka ile üretiyoruz... Kurcalama o kadar” diye etrafından dolaşmaya çalışacaksın, öyle mi?
Demek ki Abdul, “Efendim şu TCG Anadolu’ya önce uçak gemisi dediniz ama uçaklar sadece üzerinden uçabiliyor. Sonra İHA – SİHA gemisi dediniz ama onların da nip kalkabildiğini göremedik hala. Bir tanesini galiba vinçle indirmişsiniz. Sadece helikopterler iniyor. Onlar da binaların terasına-çatısına bile inebiliyor zaten. Anlayamadım” dese, “Ya Abdul.. Yemişim heli’sini kopter’ini, İHA’sını şusunu ya da busunu.. Sana ne ya... Zekamızı sorgulama” diyeceksin.
Demek ki Abdul “Kılıçdaroğlu’nun New York yolunda hamburgercide 'FETÖ’ ile görüşürken videosu var dediniz. Hazır değil mi halâ? Montajcılar greve mi gitti? Anlayamadım... ” diye kurcalasa, “montaj şantaj, şu ya da bu... Sana ne oğlum?..” deyip kalkıp gideceksin.
Demek ki Abdul, “Şu Çeviköz’ün ses kaydı ne oldu? Hani Almanları dinlerken, 6’lı masa metninin redaksiyona-onaya getiren Ünay Bey’i yakalamıştınız... Tam nedir o iş. Anlayamadım..” diye malum konuyu açsa... “Dinledik ya da dinlemedik, bant var ya da yok. Şu ya da bu...” diye kih kih güleceksin.
İmralı ile görüşmelerinizi,
Oslo’da yabancı istihbaratçılarla masada kıkırdaşmalarınızı,
Habur’dan davul zurnalı, kaleşli girişleri, çadır mahkemelerini,
Kandil’e gönderdiğiniz heyetleri,
Salih Müslim’i kabullerinizi,
Prens Selman’ın dosyasını,
ÖSO’cuları, MÖSO’cuları,
IŞİD bombacılarını
Reza Zarrab’ın altın – maltın – ambargo mambargo işlerini,
Sıfırlama konuşmalarını,
Para sayma makinelerini,
Ayakkabı kutularını,
Çikolata kutularını,
Hakara – Makara muhabbetlerini,
Ve bilcümle “kirli – pasaklı – şaibeli” işleri , çökmeleri mökmeleri, dökmeleri, Cengizleri, Mengizleri hatırlatsa Abdul, aynı yanıtı alacaktı...
“Ya hu Abdul... Yemişim senin anlamanı anlamamanı... Ne alemi var oğlum bu soruların? Şantajdı, montajdı, soygundu, şaibeydi, şuydu buydu... Sana ne ulan? Önemli olan kazanmak...”
Ve sen buna “Zeka” diyorsun?
Hattâ, “kıvrak zeka” diyorsun?
Bunun adı resmen “Kriminal uyanıklık girişimi”dir ve ortalama bir zeka seviyesinde hiç kimse yemez bunları.
Ne kıvraklığından söz ediyorsun?
Ne zekasından?
Düpedüz “Şark kurnazlığı” bunun adı.
Düpedüz “Çarıklı uyanıklığı(!)”
Hani “Şark’ın (yani geri kalmış toplumların) Garp (yani bilime, demokratik kurallara ve ahlaka önem veren toplumlar) karşısındaki en az 100 yıllık geriliğinin” tam da vücut bulmuş hali bu.
Niye kendini kandırıyorsun?
Yıllarca elinde sopa ile, elinde “din – iman – şehadet şerbeti afyonu” ile sadaka ile iaşe ve iane ile buraya kadar yönetebildin diye, sundan sonra da bu kirli yöntemlerini “zekâ” diye yutturarak yoluna devam edebileceğini mi sanıyosun?
Kusura bakma annem.
Seni üzmek istemem ama...
Hiç zekice değil.