Sözcü gazetesi yazarı Uğur Dündar, CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel ve nöbet arkadaşı Özcan Purçu'nun nöbet notlarını köşesine taşıdı.
İşte demokrasi nöbetinden o anlar.
“Yorgundum…
İzmir'de yoğun tempoda geçen propaganda çalışmalarımızın ardından, seçimlere bir gün kala, beni ilçelerinde görmek isteyen belediye başkan adaylarımızı kıramamıştım.
30 Mart sabahı, yani seçime bir gün kala, saat 06.00'da başlayan ve aynı gün geç saatlerde biten 1500 kilometrelik yolculuk da oldukça sarsmıştı.
Afyonkarahisar Dinar, Sultandağı Dereçine ve Konya Akşehir'de üç mitingde konuşmuş, maratonu böylece noktalamıştık.
Oyumuzu kullanacak, sonra sandıkları gezecektik.
Öyle de oldu.
İzmir'de her şey beklediğimiz gibi gitti. Hele AKP'nin elinde olan, bu kez bize geçmesi için yoğun emek harcadığımız Kemalpaşa ve Ödemiş'in kazanıldığı haberleri tüm ekibi çok mutlu etmişti.
Televizyonlarda Anadolu Ajansı'nın sinirleri geren manipülasyonlarına rağmen büyükşehirlerin CHP tarafından kazanıldığının anlaşılması büyük sevinç dalgası yaratıyor, telefonum hiç susmuyordu.
Ekrem İmamoğlu'nun direnerek sorumlu tüm kurum ve kişileri uyarması üzerine AA verileri paylaşmayı kesiyor ama AKP İstanbul Adayı Binali Yıldırım, 3 bin oyla kazandıklarını duyuruyordu!..
Bu oldu bitti karşısında İmamoğlu yine ekrana çıkıyor ve hem kendinden, hem de söylediklerinden emin bir tavırla seçimi önde tamamladığını söylüyordu.
“Biz kimsenin hakkını yemedik, hakkımızı da yedirmeyiz” diyerek geceye noktayı koyuyordu.
Televizyonlarda veri akışının donmasına karşın elimizdeki ıslak tutanaklar, İstanbul'u da kazandığımızı gösteriyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın balkon konuşmasının içindeki cümlelerden anladığım da oydu.
Yorgunluktan saat 04.30 gibi dalmışım.
Telefon sesi ile uyandığımda saatim 12.30'u gösteriyordu. Hemen arayanlara baktım, ardından da mesajlara…
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay Ankara Milletvekilleri hariç hepimizi İstanbul'a çağırıyordu. Mesaj çok netti, bu bir “mazeretsiz göreve çağrı”ydı.
İstanbul'a arabamla gitmeye karar verdim. Zira orada lazım olacaktı.
İlk işim Roman Milletvekili Kardeşim Özcan Purçu'yu aramak oldu. Acilen İstanbul'a gideceğimizi söyledim. Önce 1 Nisan şakası yapıyorum sandı.
Telefonu kapattıktan iki dakika sonra bu kez o beni aradı. “Abi bana da gelmiş mesaj. Bir cenazemiz var, başsağlığına gideyim sonra yola çıkalım” dedi.
Uyku sersemliğini atamamış olmama karşın, valizime bir kaç iç çamaşırı, eşofman, gömlek ve mazbata töreninde giymek için bir takım elbise koydum.
Yolda sohbetimiz hep İstanbul üzerineydi.
YSK Başkanı yaptığı açıklamayla Anadolu Ajansı'nı yerle bir etmişti!.. Sosyal medyada AA Genel müdürünü istifaya çağıran mesajlar yağıyordu!
İstanbul'da danışmanım Seyfettin Şen, Özcan Purçu ve ben, soluk soluğa Ekrem İmamoğlu'nun merkez seçim bürosuna girdik. Uykusuz, perişan gençlerle geceyi gözlerini kırpmadan geçiren kadınlarımızın arasından geçip, yukarıya çıktık. Ekrem İmamoğlu da hiç uyumamış, kalabalığın arasında sonuçlara bakıyordu. Kırk yıl birbirine hasret kalmış kardeşler gibi kucaklaştık.
Beni ve Özcan Purçu'yu yanında görmenin sevinci İle “Ağabey İzmir'in rüzgarını getirmişsiniz. Çok teşekkür ederim. Varolun” dedi.
Tüm Türkiye'nin merak ettiği soruyu sordum:
“Ne durumdayız?..”
Yanıtı, “Kazandık Ağabey. Bu seçimi biz kazandık, elimizde ıslak imzalı tutanaklar var” oldu.
O sırada Engin Altay görev yerimizi açıkladı; Sultanbeyli…
Hep merak ettiğim ancak hiç uğramadığım bir ilçeydi Sultanbeyli. Okuduklarımdan ve dinlediklerimden biliyordum ki, AKP ve tarikatların kalesi durumundaydı. Kurulduğundan beri değil başkanlık, meclis üyesi bile çıkaramamıştık!.. Ama bu seçimde orada da üç belediye meclis üyeliği kazanmıştık!..
Yeni katılımlarla birlikte Sultanbeyli'ye doğru yola çıktığımızda, güvenliğimizi sağlamak için Roman arkadaşlarımız yanımızda bitiverdi. Marmara Bölgesi Roman Dernekleri Federasyonu Başkanı Sinan Karaca Öztürk, Edirne Roman Derneği Başkanı Rıza Ürütürkçü, Ataşehir Roman Eğitim Gönüllüleri Derneği Başkanı Reşat Kaytan ve Yardımcısı Bülent Alaycı bizi hiç yalnız bırakmamak üzere çevremizi sardılar.
1 Nisan günü, saat 23.30 sularında sandıkların bulunduğu Sultanbeyli'deki okula geldik. Polisler, bekçiler karşıladı bizi, tanıştık. O sırada CHP'li olduğumuzu duyan bir genç, yanımızda bitiverdi. Derken karanlığın içinden iki kişi daha çıkageldi. Seçilmiş meclis üyeleri, Sultanbeyli parti yöneticileri ayaktaydı. CHP'liler, oy çuvallarının bulunduğu okulu gözetliyorlardı.
Sayım bitene kadar sandıkları bekleme kararını almışlardı. CHP İlçe Başkanı Murat Kantekin 48 saattir gözünü kırpmamıştı.
Saat 02.00'de, sayım süresince kalacağımız otele yerleşmeye gittik. Eşyalarımı bırakmıştım ki telefonum çaldı. Özcan Purçu, “Hadi gidelim abi” diyordu. Saate baktım, 02.30'du.
Uyku gözümden akıyor ama içimdeki ses, değil uyumak, yatağa uzanıp biraz dinlenmeme bile izin vermiyordu!..
Kalktık, tekrar okula gittik.
Bizimkiler eksiksiz oradaydılar… Niye döndüğümüzü sorunca Özcan espriyi patlattı. “Eee biz de nöbetçi çavuşlarız, sizi denetliyoruz!..”
Sabah okulda ilçe başkanımızla buluştuk. Oyların çok sıkı korunması gerekiyordu ve bu işin hiç şakası yoktu. Gönüllü ordusu gece-gündüz nöbete hazırdı.
İlçe başkanımız sandıkların bulunduğu spor salonunun kapılarının mühürlenmesi için dilekçe verdi. Ama ne yazık ki, ancak üçüncü gün hakime hanımla görüşerek mühürletebildik kapıları.
Spor salonunun arka kapısı omuzlasan içeri girilebilecek gibiydi. Oraya da polis bariyeri kurdurduk ve 24 saat kesintisiz nöbet başlattık.
Ve uykusuz üçüncü gün…
Elazığ Milletvekili Gürsel Erol ile Ankara Milletvekili Nihat Yeşil de geldiler. Gürsel varlıklı bir arkadaşımız. Tam donanımlı lüks minibüsünü nöbet için okulun bahçesine bıraktı. Onun içinde nöbet tutmak ayrıcalıktı. İçi sıcacıktı. Ama çıkıp dolaşmadığımız takdirde uykumuz geliyor, dolayısıyla Gürsel'in sağladığı konfordan yararlanamıyorduk!..
Artık dört vekil, onlarca gönüllü nöbetçi, birlikteydik…
Aracın dışında Sultanbeyli'deki en büyük lüksümüz, okul kantininden sandviç ve ayran almaktı. Bu şekilde geçen üç gece ve gündüzün ardından, nihayet dördüncü gün, sayımlar başladı!..
AKP Milletvekilleri de ilçeye geldiler. İsim vermeyeyim. Bazı milletvekilleri ile sohbet ederken, tebrik ve kutlama sözcüklerini duyduk. Önemli makamda bulunan bir AKP'li, “Biz CHP'den böyle bir performans beklemiyorduk. Hele seçim sonrası birlikteliğiniz hakikaten takdire şayan” diyordu.
Artık sıra mühürlü torbaların açılıp sayılmasına gelmişti. Bir zarftan dört oy çıktı. İkisi AKP'ye mühürlü, ikisi de boştu. Tutanakta 3+1 yazılmış ve oylar iptal edilmişti. Sandık görevlisi, bir kişiye dört oy pusulası vermeyeceğine göre, dışarıdan getirilmişti! Uzun süren münakaşaların ardından AKP'ye bir oy yazıldı.
AKP'nin kalesi Sultanbeyli'de 9 bin 500 geçersiz oy vardı ve bu ilçede farkın kapanacağına inanıyorlardı. YSK geçersiz oyların sayımının kararını almıştı. Ancak sandık başkanları geçersiz oyları ayırıp paketleyecekleri yerde diğer oylarla karıştırarak torbalamışlardı!
En büyük sıkıntı da bu sandıkların sayımında çıktı. Geçersiz oyların bulunması için bütün oylar sil baştan sayıldı.
Danışmanlarım Murat Koç ve Seyfettin Şen, Özcan Purçu, Gürsel Erol ve Nihat Yeşil ile sandıkları paylaştık.
Sayım bittiğinde, 9 bin 500 oydan, AKP lehine sadece 201 oyluk bir fark oluştu. Büyük kısmı, tercih mührünün AKP ampulünün üzerine basılması nedeniyle görülmemişti. Ampul siyah, mühür siyah olunca görülmeyen oylar yeniden sayıldı!..
Eskiden seçim pusulasında logolar renkli, mühür siyah olurdu. Şimdi logolar ve mühür de siyah olunca, sayımda geçerli oyların çok az bir kısmı gözden kaçmıştı.
Demek ki her seçimde uyanık olan AKP ve MHP yetkilileri, bu kez sandık başında uyumuşlardı!..
Sultanbeyli'de 4 günde biten sayımın ardından, bir-iki saatlik uykuyla, sabah erkenden Kadıköy'de buluştuk. Bizimle birlikte Kadıköy Belediye Başkanı seçilen Şerdil Dara Odabaşı, Şanlıurfa Milletvekilimiz Aziz Aydınlık, Denizli Milletvekilimiz Kazım Arslan, Kadıköy ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Fahrettin Kayhan, CHP Kadıköy İlçe Başkanı Ali Narin ve diğer partililerimiz de oradaydı.
Kadıköy'deki sayım da beş gün sürdü!..
Büyükşehir oylarının yanı sıra, geçersiz oyların karıştırıldığı tüm torbalar açılıp sayılıyordu. Kadıköy Belediye Başkanı Odabaşı, rakibine 163 bin oy fark atmıştı, geçersiz oylar ise sadece 5 bindi. Bu açık farka rağmen Odabaşı'nın mazbatası da aradan on gün geçtikten sonra verilebildi!..
Maltepe'nin de sayılmasıyla, 17 Nisan günü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu'na mazbatasını alırken, hepimiz sevinç gözyaşlarımızı tutamıyorduk.
AKP döneminde bedelli askerlik, yol izni dahil 18 günde bitiyor!..
Mazbata da 18 günün sonunda gelebilmişti!..
Günler boyu evlerimizden uzak kalmıştık. Ama sonuçta demokrasi, İstanbul, Türkiye kazanmıştı!..”
Sevgili okurlarım,
CHP İzmir Milletvekili, değerli meslektaşım Atila Sertel ve nöbet arkadaşı Özcan Purçu'ya bu etkileyici anıları paylaştıkları için çok teşekkür ediyorum.
Onlarla birlikte, demokrasiye gönül vermiş herkesi umut dolu, güneşli bahar günlerine kavuşturan tüm sandık nöbetçilerini yürekten kutluyorum…