Sığınma evlerinin yanı sıra belediyelerin de kadınlar ve çocuklar için konuk evi açma zorunluluğu bulunuyor. 5393 sayılı Belediyeler Kanunu’nun 14. maddesi şöyle diyor: “Büyükşehir Belediyeleri ile nüfusu 100 binin üzerindeki belediyeler, kadınlar ve çocuklar için konuk evi açmak zorundadır.”
Fakat bu hükme rağmen Türkiye’de belediyelerin açtıkları konuk evleri oldukça az, toplam sayı 32’ye gelebilmiş durumda. Aile ve Çalışma Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na at 110 sığınma evi de ihtiyacı karşılayamıyor. Bu evlerde de 2 bin 717 kadın kalabiliyor.
HERHANGİ BİR DELİLE VE TANIĞA İHTİYAÇ YOK
Kadınların sığınaklara yerleştirilmesi için herhangi bir delil ve tanığa da ihtiyaç yok. Kadının beyanı sonrası kolluk güçleri, kadını sığınağa yönlendirmekle, olmuyorsa güvenli bir yerde konaklamasını sağlamakla yükümlü.
Sığınma evlerinde durum böyleyken ülkenin farklı yerlerinde neredeyse her gün bir kadın öldürülüyor.
Gerçek Gündem'den Fırat Fıstık; Mor Çatı gönüllüsü Ezgi Çelik ile 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle hem sığınma evlerini, bu evlerde yaşanan durumu ve sıkıntıları hem de kadına yönelik şiddete karşı ne yapmak gerektiğini konuştu.
Çelik, sığınma evlerine dair temel sorunun kapasiteyle alakalı olduğunu, evlerde bazı sıkıntıların da var olduğunu söyledi. Bununla birlikte Mor Çatı’nın sığınaklarından bahseden Çelik, “Bizler için sığınakta vazgeçilmez iki temel kural, gizlilik-güvenlik ve şiddetsizlik” diyor.
Türkiye’de sığınma evlerinin sayısı sizce yeterli mi?
Avrupa Konseyi’nin standartlarına göre, sığınaklarda her 10.000 kişi için kalacak bir yer olması ve her 50.000 kadın için bir dayanışma merkezi açılması gerekiyor. Belediye Kanunu’nun 14. maddesinin a bendine göre, büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 100.000’in üzerindeki belediyeler, kadınlar ve çocuklar için sığınak açmakla yükümlü.
Buna karşın Türkiye’de, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, belediyeler ve sivil toplum örgütlerine ait toplam sığınak sayısı ise 145. Dayanışma merkezleri ve sığınaklar, kadına yönelik şiddetle mücadelenin önemli araçlarından biridir. Türkiye’deki kadın nüfusunu ve toplum içindeki cinsiyet eşitsizliği temelli erkek şiddetini düşündüğümüzde bu sayının ne kadar yetersiz olduğunu görüyoruz.
Temel sorun kapasite mi? Kadınlar sığınma evlerine nasıl başvuruyor, nasıl kabul ediliyor?
Sığınakların yetersiz olmasının temel nedeni, sayı ve kapasitenin az olması ile ilgili. Sığınakların nasıl yerler olduğu, neden var oldukları ile başlamak iyi olacaktır. Sığınaklar erkek şiddetine maruz kalan kadınların çocuklarıyla birlikte kalabilecekleri, şiddetten uzak ve bağımsız bir yaşam kurmak için ihtiyaç duydukları destekleri alabilecekleri yerler.
Sığınaklar yalnızca can güvenliği riskinden kaçılan bir yer değil aynı zamanda sıcak bir güvenlik riski olmasa dahi her türlü şiddetin etkisinden sıyrılmak için, kendimizi ve hedeflerimizi keşfetmeye ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda gerekli desteklere ulaşabileceğimiz yerlerdir. Bu anlamda sığınaklar hayatlarımıza dair kararlar alabilmemiz için geçici süreliğine var olan bir araçtır.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na (ASHB) bağlı bir sığınağa kabul edilmek için kadınlar kendilerine en yakın karakol, jandarma ya da mülki amirliklere, ASHB İl Müdürlükleri ile ŞÖNİM’lere başvurabilir. Kolluk kuvvetleri, kadın ve çocukları, bir ilk adım merkezine, sığınağa ya da güvende olacakları geçici bir konaklama mekânına (otel, misafirhane, polis evi gibi) yerleştirmekle yükümlüdür. Ayrıca kadınlar belediyelerin kadın danışma merkezleri ya da kadın örgütlerinin dayanışma merkezlerine doğrudan başvuru yapabilir. Başvuran kadının ihtiyaçları sosyal çalışmacı ile birlikte derinlemesine değerlendirildikten sonra sığınak kabulleri gerçekleşiyor.
Sığınaklara yerleşmek için herhangi bir delil ve tanığa ihtiyaç yok. Sözel ifade sonrası kolluk kuvvetleri kadınları varsa çocuklarıyla birlikte sığınağa yönlendirmekle yükümlüdür.
"SIĞINMA EVLERİNDE KADINLARI ZORLAYICI ÖRNEKLER MEVCUT"
BBC bir haber yapmıştı ve sığınma evinde kalan kadınlardan biri “Burada sanki suç işlemişiz gibi davranıyorlar” diyordu. Evlerdeki durum ne, sıkıntılar neler?
Sığınaklar toplu yaşamın olduğu yerlerdir, ortak yaşamı düzenlemek için de kurumlar içlerinde çeşitli yöntemlere başvuruyor. Bizler hem dayanışma merkezi hem sığınak çalışmalarının feminist ilkelerle yürütülmesinin önemini vurguluyoruz. Kamu kurumlarına ait sığınaklarda feminist yöntemlerin kullanılmadığı görülüyor. Yani kadınların yaşadıkları şiddetin kanıtını sunmak zorunda olmamaları, koşullarının kadınlar ve çocukları için zorlayıcı ve denetleyici olduğu örnekler ne yazık ki mevcut. Güvenliği sağlamak adına bir dizi kurallar uygulanabiliyor. Ancak kurallar kişinin ihtiyaçlarını görmeyi engellememeli ve kişisel baskı oluşturmamalı. Şiddete yol açan erkek-kadın arasındaki egemenlik ilişkilerinin yani hiyerarşinin sığınaklarda yeniden kurulduğu uygulamaları kadınların deneyimlerinden duyabiliyoruz.
Kurallar ihtiyaçlar doğrultusunda toplu yaşamı kolaylaştırmak için vardır, bu sebeple, bunlar değişmez, dokunulmaz olmamalıdır. Türkiye’de sığınak uygulamalarının çoğunda, kadınları en çok zorlayan uygulamalardan biri cep telefonları, tablet, bilgisayar gibi iletişim araçlarına el konulmasıdır. Oysa şiddetin bir özelliği de kontrol ve izolasyonla kadının diğer kişilerle bağlarının zayıflatılması. Bu sebeple, kadınların iletişim araçlarına erişiminin ve sığınağa giriş çıkışlarının esnek olması, kadınların sosyal bir bağlamda yeni bir yaşam kurmaları ve hayatlarının kontrolünü ellerine almaları için son derece önemli.
Sığınma evinde kalan kadınların öldürüldüğü haberleriyle karşılaşıyoruz. Peki bu evler gerçekten güvenli mi?
Sığınaklarda güvenliği sağlamak için kadınlarla ilk kabullerde bireysel güvenlik planları yapılır. Güvenliği sağlamak için binanın fiziki koşullarının oluşturulması, sığınakta kalan kadın ve çocukların gizlilik ilkesini çok iyi anladığından emin olmak, çalışanların hizmet alımı yaparken, kadınlarla birebir çalışırken güvenlik risklerine karşı sürekli tetikte ve dikkatli olmaları gerekir.
Tüm bu bütünlüklü çalışmaya rağmen kadınların failleri tarafından bulunduğu durumlar olabiliyor. Bunun nedeni kadını koruyan kanun, yasa ve sözleşmelerin yeterli olmaması. 6284 sayılı kanun kararınca uzaklaştırma ve gizlilik kararı olan kadın kolluk güçleri tarafından korunmalı. Failin kanunu ihlal ettiği durumlarda mekanizmaların yavaş çalışıyor olması ya da hiç işlememesi kadınların şiddetten korunmasının önünde bir engel oluşturmaktadır. Yine bu kanun uyarınca alınan gizlilik kararı ile kadınlar failleri tarafından bulunmamak ve takip edilmemek için kimlik ve adres bilgilerinin tüm resmi kayıtlarda gizlenmesini talep edebilir. Ancak kurumlar arası koordinasyonsuzluk, bilgilerin gizlenmediği ve kadınların kaçtıkları failler tarafından bulundukları durumları ortaya çıkarabiliyor.
Bu örnekler de bize yalnızca sığınaklarda alınan sıkı güvenlik önlemlerinin, kadınları dış dünyadan izole ederek korumaya çalışmanın yeterli olmayacağını, ancak bütünlüklü bir koruma sisteminin, tüm kurumların koordineli çalışmasının kadınları şiddetten koruyabildiğini göstermektedir.
Belediye konuk evleri ile sığınma evleri arasında bir fark var mı?
Yapılması gereken çalışma arasında bir fark yok. Deneyimlerini duyduğumuz bazı belediyelerin duruma özel ihtisaslaşma çalışmaları farklılık olarak belirtilebilir. Belediyelerin konuk evleri de yine şiddetten kaçan kadınlar ve çocukları için var olan yerler. Ancak bazı belediyeler hem çalışan sayısı ve kapasitesi, hem fiziki koşullarını göz önünde bulundurarak çalışmalarını özelleştirebiliyor. Nasıl özelleşmeler bu bahsettiğim; yalnızca can güvenliği riski düşük olan kadınlarla çalışmalar yürütmek, yalnızca engellilik durumu olan kadınlarla çalışmalar yürütmek gibi.
Mor Çatı, bu duruma karşı neler yapıyor? Temel öncelediğiniz şey ve farkı nedir?
Mor Çatı sığınağında sığınak desteği isteyen kadın önce dayanışma merkezine başvuruda bulunuyor. Oradaki sosyal çalışmacılarla birlikte ihtiyaçları değerlendirilerek güvenlik riskleri üzerine planlama yapılıyor.
Ortak yaşama, sığınak koşullarının gerektirdiği işbirliğine uyum konusuna vurgu yapılarak sığınak kabulü gerçekleşiyor. Bizler için sığınakta vazgeçilmez iki temel kural, gizlilik-güvenlik ve şiddetsizlik. Bu nedenle başvuran kadınlara sığınak kabulü sırasında gizlilik ilkesi anlatılıyor, onaylarını ve taahhütlerini içeren belge imzalatılıyor. Bu taahhüt sığınaktan ayrıldıktan sonraki dönemi de kapsıyor. Mor Çatı sığınağında önemsediğimiz temel yaklaşım kadınlarla kurduğumuz ilişkinin bir dayanışma ilişkisi olması, kadınların yargısızca dinlendikleri alanların yaratılması. Feminist bir yaklaşımla hareket ediliyor.
Diğer sığınaklardan farklı olarak kadınlar kendi güvenliklerini kendileri sağlıyor. Yani kapısında bekleyen bir güvenlik görevlisi bulunmuyor. Çünkü kadınlar sığınaktan ayrıldıktan sonra kapısında güvenlik ya da başka bir personelin olmadığı bir ortamda, kendilerinin ve çocuklarının güvenliklerini sağlamak durumunda olacaklar. Bu nedenle sığınak aynı zamanda kendi güvenliğini sağlama deneyimini kazandırmalıdır. Bu amaçla düzenli gerçekleştirilen bireysel görüşmelerde ve grup çalışmalarında gizlilik kuralları tekrar tekrar ele alınır. Kadın ve çocuklar sığınağa yakın yerlerde yakınlarıyla veya tanıdıklarıyla görüşme yapmaz, mahalledeki esnaf ve komşularla sosyalleşmemeye dikkat eder. Hastane, banka, noter vb. kurumlarda yapılacak işlemler için sığınaktan uzak bölgeler tercih edilir.
"DEVLETE HATIRLATMAK GEREKİYOR"
Bugün 25 Kasım. Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığı, 6284 sayılı kanunun çoğu kez uygulanmadığı kadına şiddet nasıl durdurulabilir? İlk anda neler yapılmalı?
Kaygı verici bir tablo ile karşı karşıya olsak ve deneyimlediklerimiz güvensiz hissettirici olsa da kadına yönelik erkek şiddeti ile mücadele etmenin devletlerin sorumluluğu olduğunu sorumlulara sürekli hatırlatmak gerekiyor. Biz alanda çalışan kadın örgütleri olarak kadınların deneyimlerine, maruz kaldıkları şiddetin dinamiklerine ve aldıkları/alamadıkları desteklerin hayatlarına etkilerine her gün tanıklık ediyoruz. Ancak yine de kadınlarla kurduğumuz dayanışmada 6284 sayılı kanunun uygulanması için baskı yapmak, şiddeti önlemede sorumluluk sahibi olan kurumlara görevlerini hatırlatmak gerektiğini biliyoruz.
İstanbul Sözleşmesi yürürlükteyken de kanunların uygulanmasında koordinasyonsuzluk, kadından yana olmayan bir bakış açısı vardı. Bu mekanizmalara sorumluluklarını hatırlatmak geçmişte olduğu gibi şimdi de pes etmeden yapılması gerekenlerden biri. Bunun yanında şiddeti tanımak, yaşadıklarımızı anlamlandırmak, güvenli ve güvensiz ilişkileri tanıyor olmak, bu konularda farkındalık kazanmak, sosyal desteklere, destekleyici ilişkilere sahip olmak da şiddetten bizleri koruyabilmektedir.