Sanatçı Ferhat Tunç, 4 yıl önce 8 Mart Dünya Kadınlar gününde evinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybeden kadın aktivist kardeşi Nadire Yoslun’a duygusal bir mektup yazdı.
Ünlü sanatçı mektubunda şu ifadelere yer verdi:
“Benim güzel bacım, günler, aylar derken 8 Mart gelip çattı yine. Kadınlar günün kutlu olsun Nedirem. Bilmelisin ki bu tarih bize artık sadece seni ve özlem dolu ayrılığı hatırlatıyor, hatırlatacak.
Nadire, bu benim sana uzattığım kaçıncı mektup bilmiyorum. “Abi ben mektup değil, senin gelmeni istiyorum” diyen serzeniş dolu sesin içimde yankılanıyor sanki. Elbette yan yana olmak adına, kalp kalbe olmak adına haklısın. Seni köyümüzün o dağlara ve vadilere açılan en görkemli tepesinde ağırladığım gün, seni yalnız bırakmayacağıma söz vermiştim. Sözümde duramadığım için bağışla beni bacım. Hiç şüphesiz ki çocukluğumuzun birlikte geçtiği dağların sırrına uzanan o güzel köyde yalnız değilsin. Sarışın, mavi gözlü Nade’siydin sen onların ve hep öyle kalacaksın. Dedemiz, nenemiz, amcalarımız ve kuzenlerimiz başta olmak üzere birçok insanımız kalbinin komşusu. Elbette yalnız değilsin benim güzel kardeşim.
Şarkılarımı ve bestelerimi ilk sana dinletirdim ve ne gariptir ki senin, “Abi bu şarkı olmasa da olur” dediğini hiç hatırlamıyorum. Böyle bir tepki vermeni istemediğim halde şarkılarımı içselleştirdiğini ifade ederdin. Benim en sadık, en yürekten dinleyicimdin sen. Üç yıldır ayrı kaldığımız ve hiç istemediğimiz halde sürgünde yaşamak zorunda bırakıldığımız bu ülkede –Almanya’da- biriktirdiğim özlemleri, gözyaşlarını, savrulmaları, yalnızlıkları, yağmurları yeni bir albüme dönüştürdüm. Memleketçe albümü, bu büyük özlemi dile getiren eserleri içeriyor olsa da aynı zamanda sana gelemiyor olmamın meramını, umudunu ve isyanını da taşıyor. Her zaman olduğu gibi albümde yer alan eserleri ilk senin duymanı çok isterdim, olmadı canımın içi, olmadı! Bu ayrılık, bu buluşma özlemi daha ne kadar sürer bilmiyorum ama şimdilik Munzurları düşleyerek sabrediyorum.
Sevgili Nadire, bu yıl bizzat yaşamasam da yoğun karın beyaza bürüdüğü bir Dersim’i gördük. Bilirsin en çokta Dersim’in beyaz örtüden kışını hep sevmişimdir. Köyümüzün çetin geçen kışlarını anımsattı bana. O küçük odamızı ısıtmak için yaptığımız derme çatma kızaklarla yakacak odun aradığımız çocukluk günlerimizi hatırladım. Öyle ki diğer kuzenlerimizin de katılımıyla bir şölen havasında geçerdi bu yolculuklarımız, hatırladın mı? Ellerimiz, ayaklarımız üşürdü ama sıcak gülümseyişlerle mutlu dönerdik evimize. Şimdi bu çetin kışın ardından eli kulağında olan baharın ve yeniden doğuşun ilk heyecanını sen duyumsuyor olacaksın sevgili Nadire. Her baharda olduğu gibi eriyen kar sularını taşıyan derelerin sesini, kuşların ötüşmelerini, dağların tarihten kopan seslerini duyacaksın. Etrafını sarmalayarak sana kol kanat germiş meşe ağaçlarındaki serçelerin heyecanlı ötüşlerini işiteceksin.
Bir itiraf daha şurada dursun, bazen sana kızıyorum. Kalbini bu kadar çok yormasaydın keşke, diyorum. Gidişinle tarifsiz bir acıyla tanıştırdın bizi. Oysa daha birlikte geçireceğimiz doyumsuz güzel günler vardı. Nadire’m, biliyorum hiçbir şey seni bize geri getirmeyecek. Ama seni hep o gülen gözlerinle, en güzel halinle hatırlıyor, anıyor ve seviyor olacağız. Bizi merakta kalma, sen rahat uyu güzel kardeşim, elbet bir gün yine buluşacağız, elbet! Buluşacağımız günlerin özlemiyle, sevgiyle kucaklıyorum seni.