Prof. Dr. Çetin Yetkin İçişleri Bakanlığı'nın sadece 65 yaş üstü için aldığı evden çıkma yasağını eleştirdi. Toplumun virüsü sanki yaşlılardan kaynaklandığını zannettiğini belirten Yetkin, "Bu yasağın yalnızca yaşlılar için konulması, kültürel besin kaynağı yüzeysel TV yayınlarından öteye geçmeyen, bilimsel eğitim yüzü görmemiş kitlelerde bu salgının kaynağı sanki yaşlılarmış gibi bir algının doğmasına neden olması kaçınılmazdı. Nitekim öyle oluyor. Elbette sonuç, yaşlıların suçlanması, dışlanması, alay konusu olması olacaktı" dedi.
Yetkin'in sosyal medya hesabından "BİR YAŞLI ADAM KONUŞUYOR" başlığıyla yaptığı açıklamalar şöyle:
Ben 81 yaşındayım, çok yaşlıyım. Resmi kayıtlara göre bu topluma 33 yıl hizmet ettiğim için, kimilerinin bu günlerde dillerine doladıkları "emekli aylığı" bağlanmış bana. Ne ki, bu hizmet yıllarımın bir bölümü de ölümcül saldırı, sürekli tehdit altında geçirmiş bulunuyorum. Ama emekli oldum diye bir köşeye çekilmiş değilim. 1969'dan bu yana başka çalışmalarımın yanı sıra 39 kitabım yayınlanmış bulunuyor. 14 yıl dergi çıkardım. Türkiye'de olabilecek en yüksek eğitimi aldım. Kazandığım ödüller de var. Ama artık, dedim ya, iyice yaşlandım. Ve "yaşıtlarım"a reva görülenlere, TV'lerde gördükçe, isyan ediyorum. O nedenle o aşağılan, horlanan, alay konusu yapılan, yaşamdan zorla soyutlanmak istenen yaşlılar adına birkaç söz söylemek benim için kaçınılmaz bir görev.
* * *
Önce memur ve işçi emeklilerine tanınan sosyal haklar aşama aşama kısıtlandı. Sonra, asalaktan başka bir şey olmayan birileri kalktı emekli aylıklarına göz dikti. Öyle bir hava yaratıldı ki şu emekliler olmasa Türkiye ekonomik olarak düzlüğe çıkacak. Hal böyle iken yalnızca yaşlılara sokağa çıkma yasağı getirildi. Bu yasağın yalnızca yaşlılar için konulması, kültürel besin kaynağı yüzeysel TV yayınlarından öteye geçmeyen, bilimsel eğitim yüzü görmemiş kitlelerde bu salgının kaynağı sanki yaşlılarmış gibi bir algının doğmasına neden olması kaçınılmazdı. Nitekim öyle oluyor. Elbette sonuç, yaşlıların suçlanması, dışlanması, alay konusu olması olacaktı. TV ekranlarında izliyoruz bütün bunları.
* * *
ŞİMDİ SÖZÜM, YAŞLILARLA ALAY EDENLERE, ONLARI SOKAKLARDAN KOVALAYANLARA:
Senin sözcük dağarcığın bile küçük mü küçük. Birkaç yüz sözcükle yaşamını sürüklersin Çoğu sözcüğü hiç duymamışsındır bile. Örneğin, "ışıldak", "ihtikar", "mütekait" nedir, biliyor musun? Bilemezsin, çünkü sen İkinci Dünya Savaşı'nı yalnızca Hollywood filmlerinden belki bilebilirsin. ama benim çocukluğum o yıllarda biçimlendi. Sen açık oy - gizli sayım nedir bilemezsin. Ama bizler o seçim günlerini de yaşadık. Sen Celal Bayar'ın kim olduğunu çok büyük bir olasılıkla belki bilmiyorsun, ama ben 1950 seçimi sonrası onun elini öptüm.Sen Adnan Menderes'i "demokrasi kahramanı" sanırsın, nereden bileceksin demokrasiyi katlettiğini. 27 Mayıs 1960'ı eğer biraz mürekkep yalamışsan, birbirinden kopya çeken kitaplardan yalan yanlış öğrenmişsindir, ama ben Kızılıy'da polislerle didişen gençler arasındaydım. 12 Mart 1971'i ben yaşadım. Ben, birbirini öldüren sağcı solcu gençlerin kanlar içindeki ölülerini morglara taşıdım, otopsilerini yaptım., sen yaşamadın bunları. 12 Eylül 1980'in cezaevlerini ne olduğunu bilmiyorsun, sıkıyönetim mahkemelerinde sanıkları savunan bendim, sen değil. Bendim Kenan Evren ile karşılıklı oturup ona sorgu sual eden. Sen neredeydin o zaman? Bak, Celal Bayar'ın, Bülent Ecevit'in bana imzalayıp verdikleri kitapları var bende. Ben tarihim, çünkü yaşlıyım. Sen nesin, dünkü çocuk? Gerçi benim yaşıtlarımın birçoğu benim yaşadıklarımı yaşamamışlardır, kimileri ise daha çoğunu görüp geçirmişlerdir; ama ne olursa olsun, onlarla aynı zaman dilimini paylaşıyorum, onlar yaşıtlarım benim.
* * *
'BUNAMAK İÇİN BUNAYACAK BİR BEYNİN OLMASI GEREKİR'
Doğrudur, biz yaşlılardan kimilerimiz bunuyoruz. Ama bizler yılları geride bıraktığımız için, yaşadığımız için bunuyoruz. Uzun yaşamımız boyunca verdiğimiz savaşımlar, geçim derdi, yitirdiğimiz yakınlarımızın ve sevgililerimiz derin acıları... beynimizi yorup, kemirdiği için bu sonla karşılaşıyoruz. Dahası ve asıl önemlisi, vatan ve ulus aşkı yüzünden yediğimiz darbeler kimilerimize artık dayanılmaz geldiği için!... Ama sen, yaşlıları hor gören, alay eden, sokaklardan kovalayan sen, bir ayrıkotu gibi gerçek yaşamdan o denli uzaksın ki bunamaktan bile acizsin. Çünkü, bunamak için bunayacak bir beynin olması gerekir. Sen, otsun.
'CEP TELEFONU TUTSAĞISIN, KAPATALİST EMPERYALİZMİN "DİJİTALİZM"İNİN KÖLESİSİN'
Evet, yaşlılar tutucu olur. Öğrenme yetenekleri azaldığı için genellikle birikimlerine dayanarak yaşamlarını sürdürmek eğilimindedirler. Bu, yaşlıların en büyük "zaaf"ıdır. Ne var ki, Türkiye'de benim ve benim gibi olanlar için bu "zaaf", bir üstünlük, bir"meziyet"tir. Çünkü tutunduğumuz birikimlerimiz Kemalist Cumhuriyet'in ta kendisidir. Yeni yetme "yükselen değerler" değil! Yaşlıları kovalayan, aşağılayan sen! Sen sadece cep telefonu tutsağısın. Kapitalist emperyalizmin "dijitalizm"inin kölesisin!...
'TOPLUMSAL BUNAKLIK OLACAK'
* * *
Şunu iyi bilin: Bizler bu dünyadan çıkıp gittikten sonra, bu bozuk eğitim düzeni, yobazlık, cahillik yüzünden geçmişle bağlarınız tümden kopacak. İşte o zaman nereden gelip nereye gittiğini bilmeyen, bu yerkürede nerede durduğunu algılayamayan bireylerden oluşan toplumsal bunaklık olacak.