Prof. Dr. Oğuz Oyan, seçimlerden sonra ekonomi yönetiminin standart ortodoks politikalara geçemedğini belirterek “Aslında bugünlerde bir anti-enflasyonist politikanın uygulandığından hatta ortada bir program olduğundan bile söz edilmesi güç” dedi.
Hükümetin yerel seçimler öncesinde dolar kurunu 30 TL psikolojik sınırının altında tutmak için çabalayacağını dile getiren Oğuz Oyan ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.
Seçimlerden sonra hükümetin uyguladığı ekonomi politikalarını nasıl görüyorsunuz?
Şimdilik standart ortodoks politikalara geçilemedi. Mayıs 2023 seçimleri öncesinin ekonomik vaatlerinin zorlaması ve Mart 2024 yerel seçimleri takviminin siyasi frenleri nedeniyle henüz yeni yönetim kendini yeterince serbest hissetmiyor. Bugünlerde bir anti-enflasyonist politikanın uygulandığından hatta ortada bir program olduğundan bile söz edilmesi güç. IMF tarzı bir “ücretlerin enflasyona endekslenmemesi” duruşuna geçiş de seçimlere kadar mümkün olamayacak. Ama seneye bu zamanlar sert bir anti-enflasyonist programı konuşuyor olabiliriz.
SORUN AĞIRLAŞIYOR
Şu anda Türkiye ekonomisinin önünde duran temel problemler neler? Ciddi vergi artışları ve zamlar devreye konuldu, ekonomiyi vergi artışları kurtarır mı?
Türkiye ekonomisinin önündeki temel sorun, son iki yıldır kamu maliyesinin üzerine devasa yükler bindirilmesi ve dış açık yanına iç açık sorununun da eklenmiş olmasıdır. Kamu ekonomisinin kaynak ihtiyacının karşılanmasında, vergi yükü esasen çok ağır olan geniş toplum kesimlerinin hedeflenmesi ise ülkede giderek ağırlaşan gelir bölüşümü dengesizliğini daha da bozacak türdendir. 2023’ün başlangıç bütçesinde 994 milyar TL’yi bulan vergi istisna ve muafiyetlerinde anlamlı bir ayıklamanın bile öngörülmemesi, iç açık sorununu daha da ağırlaştırmakta.
VERGİ ARTIŞI DA YETMEZ
Gündemdeki Ek Bütçe Yasası ve cumhurbaşkanına inanılmaz borçlanma yetkileri veren Torba Yasa, iç açıklardaki tırmanmanın önemli işaretlerindendir. 2023 Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda 660.9 milyar TL olan başlangıç açığı kadar olan borçlanma yetkisi en fazla 728.6 milyar liraya yükseltilebilecekken, gündemdeki Torba Yasayla 4749 sayılı yasaya eklenen geçici maddeyle Cumhurbaşkanına bunu üç katına çıkarma yetkisi verilmekte. Bu, görülmemiş bir uygulama. Borçlanma yetkisinin 1.5 trilyon TL arttırılarak 2.2 trilyon TL’ye çıkarılması bir yandan Meclis’in bütçe hakkının gasp edilmesi anlamındadır (artış miktarı, ek bütçeden daha büyük) öbür yandan bütçe açıklarının hangi noktaya taşınabileceğinin göstergesi.
Bu boyutlara çıkacak bir bütçe açığının salt vergi artışlarıyla kapatılması mümkün değil. Ek bütçe denk bağlanmak zorunda olduğu için yasaların etrafından dolaşılarak ilave borçlanma yetkileriyle ek kaynaklar oluşturulmaya çalışılmakta. Seçimleri atlatabilmek için vergiden ziyade borçlanmaya yüklenilecek ama onun dışında da her türlü olanak kullanılacak.
ENFLASYON YÜZDE 60’A ÇIKACAK
Enflasyon ve döviz kuru ile ilgili öngörüleriniz neler, nereye çıkar?
Halkın üzerindeki yükler devletin kontrolündeki mal ve hizmet fiyatlarının artışı ile vergi artışlarından ibaret değil. Enflasyon, en adaletsiz vergi olarak adeta sistemin görünmez hırsızı olarak işlev görüyor.
Şu an anti-enflasyonist bir programın yürürlükte olmamasının bir nedeni de yılın ikinci yarısında enflasyonun bir çok nedenle tırmanışa geçecek olmasıdır: Birincisi, Temmuz 2023’ten itibaren artık olumsuz baz etkisi çalışacak. İkincisi, hazirandaki kur artışları bile henüz fiyatlara tam yansımış değil ve ithalatçı bir ekonomide kur-enflasyon geçişkenliği devam edecek. Üçüncüsü, dolaylı ağırlıklı vergi artışlarının fiyatlara hemen yansıması beklenir; kaldi ki işveren brüt ücret artışlarını da fiyatlara yansıtır. Dördüncüsü, maliyet ve kâr biçimindeki tekelci fiyatlama ekonomide hâkim eğilim olduğu gibi KOBİ ve esnaf gibi kategoriler dahi enflasyon fırsatçılığı yaparlar. Dolayısıyla yıllık TÜFE’nin haziranda yüzde 38.21’e gerilemesi aldatıcıdır; yılın geri kalanında baskılanmış haliyle bile TÜFE artacak ve yılı yüzde 55-60 aralığında tamamlayacak.
Kur için bir zirve tahmini daha zor. Ama yerel seçimler öncesinde dolar kurunu 30 TL psikolojik sınırının altında tutmak isteyecek.
İKTİDAR BORÇ İÇİN TEFECİ FAİZİNE RAZI
Başta asgari ücret ve memur maaşları arttı ama zamlarla alım gücü anında eriyor. Bu anlamda yurttaşı nasıl günler bekliyor?
Ücret ve maaşlardaki artışlar kısa vadeyi kurtarmak üzere ayarlandı. Bunların etkisi yılsonuna kadar sürmeyecek. Ama Ocak 2024’te yeni artışlar yapılacak. Ancak, ne temmuz ne de ocak artışlarıyla geçici de olsa giderilmesi pek güç olan iki temel sorun geriye kalmaktadır: Birincisi emekli aylıklarında ciddi bir iyileştirme yapılmamış olmasıdır; ikincisi hem ücretli ve maaşlı kesimler hem de emekli kesimlerin kendi içlerinde ve kendi aralarındaki gelir eşitsizliklerinin büyümesidir. Asgari ücret artışları diğer ücretlerden daha düzenli ve yüksek olduğu için ortalama ücretler ile asgari ücret düzeyleri birbirine yaklaşmakta.
Yoksullaşma eğilimi sürüyor ama bunun daha açıkça hissedileceği dönem yerel seçimler sonrasında olacak. Sistem 2024’ten itibaren şimdikinden çok daha acımasız biçimde toplumun alt kesimlerini vuracak.
Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu kaynağı bulmak için asıl odaklanması gereken alanlar ya da bölgeler nereleri?
İktidarın dış kaynağın her türlüsüne muhtaç duruma gelmesi yeni bağımlılık zaaflarına yol açmaktadır. Dış borçlarda yüksek risk primleri (CDS) nedeniyle şimdilik adeta tefeci faizleri geçerlidir ama iktidardakiler buna dahi razıdır. Sıcak para girişleri şimdilik beklemededir ama BİST endeksinin çok hızlı artışı yabancı portföy yatırımlarını çekiyor gözükmektedir. Doğrudan yabancı sermaye ise Batı’dan gelecek gibi görünmemektedir; son NATO toplantısındaki çaresizlik hamleleri şimdilik ekonomik sonuç üretecek gibi durmasa da seçim sonrasında IMF kapısının çalınması da çok şaşırtıcı olmayacak.
Türkiye’nin bu sorunu uzun vadede çözmesinin yolu, dış açıklarını makul düzeylere çekebilmesinden ve iç kaynaklarını daha iyi harekete geçirebilmesinden geçecek.