Ayın 15’nde bir Cumhurbaşkanlığı kararı ile görevden alındı Melih Bulu.
O göreve geliş biçimi, hukuka, liyakat kurallarına, Boğaziçi’nin geleneklerine filan aykırılığı hep tartışıldı ve tartışılmaya da devam ediyor. O rezalete ve skandala tepkiler hiç durmayacak ve devam da ediyor.
Ama, bir yandan da bu atamanın ve Melih Bulu gibilerin “akademik kariyer sıçramaları”ndaki şaibenin de peşini bırakmaya niyetli değil Boğaziçi Ailesi… O aileye 1976 senesinde bir şekilde dahil olmuş ve yıllarca o kampüste eğitim almış yüzlerce - binlerce insandan biri, eski bir Boğaçi Üniversitesi öğrencisi olarak bu ortak mücadeleye dikkat çekmek istiyorum…
Melih Bulu’nun, nasıl olup da “leş gibi intihal kokan” Yüksek Lisans – MA” ve “Doktora - PhD” tezlerinin üzerine basarak, akademik kariyer yapabildiği meselesinin peşini bırakmıyor Boğaziçililer.
Daha göreve getirildiği ilk gündern itibaren bu konuda deyim yerindeyse “kıyameti koparan” Boğaziçili akademisyenler ve şu anda başka mesleklerde bulunan kimisi de emekli pırıl pırıl insanlar, “Mektebimizin onuru, haysiyeti, kalite düzeyi, saygınlığı söz konusu” şiarı ile onurlu bir kavganın içindeler.
YÖK’e yaptıkları başvurularda bu “intihal iddialarını” ayrıntılı biçimde belgeleyen mezun ve akademisyenler, “çatır çatır” kavgasını veriyorlar bu işin. Hem yurt içinde hem yurt dışında binlerce sayfalık yayınları tarayarak, bu konudaki bilgisayar programlarını da ustaca kullanarak belgelenen “intihal” öyle boyutlarda ki, böyle bir şeye tevessül eden bir insanın, artık bir daha insan içine bile çıkamaması gerekiyor.
Belgelere bakılırsa, kimi zaman (toplamda bakıldığında) yüzlerce sayfa “çalıntı bilgi ve analizin” neredeyse “satır satır copy-paste” edilerek tezlere aktarıldığı anlaşılmakta. Melih Bulu bir TV röportajında “Bazı yerlerde tırnak içine almayı unutmuş olabilirim” gibilerden utanç verici biçimde savunmaya çalışsa da, olayın “savunulabilir” boyutlarda olmadığı belgelerle ortada.
İlgili makamlara ve yargıya bu iddialarını avukatları aracılığı ile ayrıntılı biçimde “iadeli taahhütlü” ileten akademisyen ve mezunlar, öylesine titiz bir çalışma yaptılar ki, her biri ayrı bir yerinden ya da farklı bölümlerden örneklemelerle, daha da önemlisi (malum cenahın kendilerinin çok iyi becerdikleri) “copy-paste fotokopi usulü bir başvuru harekatı” olarak algılanmasını da önleyecek yöntemlerle bu işi delillendirdiler.
Akademik tezler hazırlanırken uygulanması gereken tüm uluslararası tüm kural ve teamülleri çiğneyerek MA ve PhD derecelerini kazandığı anlaşılan Melih Bulu ile ilgili bu başvuruların peşi asla bırakılmayacak.
İntihal denen şeyin, düpedüz “adi bir hırsızlıktan”, ya da başkasını tabağındaki yemeği çalmaktan hiç bir farkı olmadığını avazı çıktığı kadar haykırıyor Boğaziçililer. Çünkü, Türkiye’nin yüz akı, akademinin medar-ı iftiharı o değerli mektebin “o seviyesi”ni beş paralık etmeye, saygınlığını ayaklar altına almaya kimsenin hakkı yok.
Buna sebep olan, yol veren, göz yuman, kayıtsız kalan herkes de Melih Bulu ve benzerleri gibi utançla ve nefretle anılacak. Bu konuda, o tezlere onay vermiş, hepsi birbirinden ünlü hocaların da çıkıp bir iki kelam etmesi şarttır artık.
Yağma yok, Melih Bey!..
“Yorgan gitti, kavga bitti” demeyecek Boğaziçi Ailesi.
Peşinizi bırakmayacağız.
Her hırsızlığın bir bedeli olmalı.
Fikri ve fikrî üretimi çalmanın da faturasını ödemeden bir yere gitmek yok!..