Hangi gün?
Neyi bekliyoruz?
Bu soruların cevabını peşinen vereyim de, karıştırılmasın.
Dünyanın çok daha iyi ve daha yaşanılası bir gezegen haline geleceği "D" gününü kast etmiyorum. O günü, yani "emeğin tek hakim ve tek geçerli değer" olarak kabul edileceği Devrim Günü bekleyişimiz başka.
Türkiye'nin, "Tek bir kişi ve onun emrindeki imziyazlı bir zümre tarafından yönetildiği günün, o seçim gecesinde (her ne zaman yapılırsa yapılsın) biraz olsun nefes alacağımız günü" bekleyişimiz ise malum. Onu da kast etmiyorum.
Bugün sözünü ettiğim o "bekleyiş", başka.
Mevcut muktedir kliğin, birbirlerinin boğazına iyice sarılacağı gün.
Daha bugünden işaretlerini görmeye, ayak seslerini duymaya başladığımız gün.
Şaşmaz bir kuraldır:
Başarılar, belli bir davaya inanmış, belli bir fikrin peşinden giden, belli bir hedefe odaklanmış kitleleri, ekipleri ve camiaları kenetlenmeye sevkeder.
Tam tersi ise, yani yenilgiler, başarısızlıklar, hezimetler, hatta en ufak yalpalamalar ise çözülmeyi ve beraberinde iç kavgayı beraberinde getirir. Bir yandan, disiplinsiz ve başı bozuk biçimde, rakip kampa, karşı cenaha bağırıp çağırmaya, öfkelerini kusmaya ama bir yandan da birbirlerinin gırtlağına sarılmaya başlarlar. Futbol maçlarından biliriz. "Golü yiyen takım, kalecisinden defans elemanlarına, ortaya sahaya kadar birbirine el kol hareketi yapmaya başlar" hemen.
Muhalefetteki partilerin de, iktidardaki partilerin de standart davranış biçimidir bu.
Hatırlayın, geçmişte hangi parti seçim yitirse ya da referandumdan hayal kırıklığı içinde çıksa, içerideki çalkantılar, önce biraz "kıyıya vurap dönen dalgalar" ardından da Karadeniz'in devasa dalgalarına dönüşmüştür. Her yerde görülen bir "Hep senin yüzünden geldi bunlar başımıza diye, en yakınından başlayarak, birbiri ile hesaplaşma ve boğazlaşma sürecine" giriverir siyasetçi denen canlı türü.
O, kendilerini sürekli "Yenilmez Armada" olarak gören bugünün muktedirlerinin de bu "çözülüş süreci" aslında 2015 Haziran seçimindeki ağır yenilgi ile başladı. Hem birbirlerine hem de sağa sola karşı aşırı bir saldırganlık içine girdiklerini hatırlarsınız Bugünün Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu'nun "azil süreci"ni, unutmuyoruz.
Özgül Ağırlık Bülent Arınç'ın dönemsel çıkışlarının sıklaşması da o sürece denk gelir. İktidar partisinin saflarındaki çatlak seslerin duyulması, bir yıl sonraki FETÖ'cü darbe girişimi sonrası da hiçbirinin "olayı" tam olarak vatandaşa izah edemeyecek bir ruh hali içinde görülmesi, muhalefeti ezmeye dönük, antidemokratik bir çığrın açılıp, tamamen "yokuş aşağı" bir yuvarlanmaya dönüşmesi de ondan sonra başlar.
Rejimi değiştirme referandumunu takip eden dönemde de bu "hırçınlık ve iç kapışmaların" hızlandığına dair pek çok örneği biliyoruz.
Ve sonunda 2019 yılına gelindiğinde yerel seçim'de uğradıkları olağanüstü hezimet, sinirlerini iyice bozdu. Ekonominin de krizden buhrana, buhrandan da büyük bir Milli Felaket'e dönüştüğü son 3 yıllık süreçte, muktedir saflar, artık giderek daha da hızlanan bir biçimde birbirlerine karşı kılıçları bileylemeye başladılar.
Yazının başlığında ve girişinde sözünü ettiğim o "bekleyiş", tam da bu kılıçların artık birbirlerine karşı acımasızca sallanmaya başlanacağı gündür. Çünkü, antidemokratik yapılarda, baskıcı bir sistemle, Hot-Zotla ayakta tutulan camialarda, bu tür patlamalar, aniden başlar ve bir noktadan sonra çorap söküğü gibi gelir.
Sedat Peker çıkışı, onun ifşaatları ile patlayıp ortalığa bir cerahat gibi yayılan Sezgin Baran Korkmaz meselesi, uyuşturucu kaçakçılığına dair iddialar, her köşeden gelen hırsızlık, talan, yolsuzluk ve arsızlık haberlerine bir de "giderayak" peşkeş örnekleri, arazi talanı, rant sofraları arsızlıkları eklendiğinde, iç kavganın ayak sesleri iyice duyulacaktır.
Göreceksiniz, "gidişi" hissetmeye iyice başlayan muktedir saflarda, "rakip cephe ile" dirsek temasında bulunmak isteyenlerin sayısı giderek artacak ve "canhıraş bir dosya trafiği"nin de önü açılacaktır.
Bu bağlamda, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun verdiği "Kimse heveslenmesin. Kimse bize uzlaşma haberi-sinyali göndermesin" diye "çetelere" sert çıkışı da bu sinyallerin alındığına bir delildir. Son derece "Bulaşıcı" olan bu trafik, hızlandığı anda, pislik ve irin kokan dosyaların havalarda uçuştuğuna, hatta yandaş medyanın bile bu konuda "Yeniden konumlandığına, akla hayale gelmeyen isimlerin. akla hayale gelmedik başka isimlere, deyim yerindeyse 'kafa göz' göz giriştiğine" tanık olacağız. Daha bugünden başladılar bu tür "salvolara". Bugün 2 - 3 sütunluk bir utangaç haber, "Boğaz Kıyısında kanat çırpan koca ağızlı kuşların" hareketleri, kısa süre içinde kanlı hesaplaşmalara ve manşetlere dönüştüğünde hiç şaşırmayacağız. Bekleyin.
Bu oyunun kuralı böyledir.
Zaferlerde havai fişekler eşliğinde kolkola girip halay çekenlerin, mağlubiyet ve tabii ki hezimetlerde nasıl birbirlerine yaylım ateşi için siperlere girdiği örnekler öyle çoktur ki siyaset tarihinde.
Kısacası...
Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar.
Güzel Günler, Güneşli Günler.
"Motorları Maviliklere Sürmeye" hazırlanırken, gökyüzünde "Kapkara dosyaların" uçuştuğunu da göreceğiz.
Çekirdeklerimiz hazır.
Bu hazin ve meş'um korku filminin "Çöküş Episodu"na hazır olun.