CHP eski milletvekili ve gazeteci Mustafa Balbay, onuncusu düzenlenen Antalya Kitap Fuarı'nda Doğukan Anek'in sorularını yanıtladı.
Balbay'ın röportajı şöyle:
Sizce Suriye politikası noktasında Türkiye masada kazandı mı?
Şimdi tabi olay çok sıcak gelişmelere gebe. Bir defa ABD Başkanı Donald Trump’ın Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na yazdığı mektup kabul edilebilir değil. O mektup masada olduğu sürece kazanılan her şey sıfırla çarpılır. Türkiye’ye yönelik davranış biçimine baktığımızda öyle anlaşılıyor ki Amerikan Başkanı Türkiye’yi muz cumhuriyetleri ile karıştırıyor. Biliyorsunuz muz cumhuriyetleri diye bir kavram vardır. Güney Amerika, Orta Amerika ve Afrika ülkelerinde o muz plantasyonları, o tarlalar o ülkeye ait görünür ama ağaçlar emperyalizmindir. Böyle bir gidiş görüyorum. Bu ülkenin bir yurtseveri, bir yazarı olarak buna üzülüyorum. Amerika’nın zaten dünyayla ilişkilerini bu şekilde kurduğunu da biliyoruz ama karşısında duruşu sağlam bir ülke görürse de ona göre davrandığını da biliyoruz. Biz Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde Kurtuluş Savaşı döneminde Amerika’nın Wilson Prensiplerini, Avrupa’nın Sevr Antlaşmasını yırtarak geldik. O yüzden bu tür antlaşmalara da tarihimizi gözeterek bakmamız gerekiyor. Ben o anlaşmadaki bizim lehimize görünen maddelerin geçmişte uygulanmadığını biliyorum. Amerika bize Suriye ile ilgili verdiği sözlerin hiç birini tutmadı. Zaten biz tutmadığı için bu yönteme başvurduk.
Yine tutmayacak mı?
Yani benim gördüğüm o. Umarım yine görüşürüz, yine karşılaşırız, yine değerlendiririz ama o noktaya doğru gidiyor. Ben özünde komşularımızla ilişkilerimizi 7000 km ötedeki Amerika’nın Karadeniz’in kuzeyindeki Rusya’nın yönlendirmesine karşıyım. El elin barışına önce kendini düşünerek bakar.
“Sen kendi ülkende yan bakanı hakaretten içeri atıyorsun ama bu mektubu sineye çekiyorsun. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?”
ABD Başkanı Donald Trump’ın süreç ile ilgili söylemlerini ABD-Türkiye ilişkileri noktasında nasıl değerlendirirsiniz?
Ben buna ABD-Türkiye ilişkileri diye bakmıyorum. Ben buna Trump – Erdoğan ilişkileri diye bakıyorum. Sanıyorum aralarında kamuoyunun bilmediği başka bir ilişki, başka bir hukuk var. Sen kendi ülkende yan bakanı hakaretten içeri atıyorsun ama bu mektubu sineye çekiyorsun. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
“Bu topraklarda siyaset yapanların, bu topraklarda bir mücadele üretenlerin önceliği oturduğumuz zemine vermesi lazım. Zemin kayarsa her şey kayar. Zemin kaydı ama senin düşüncelerin sağlam. Bir kıymeti var mı? Tepetaklak gidersin.”
HDP’nin Barış Pınarı Harekatıyla beraber ayyuka çıkan ve Türkiye düşmanlığına varan bir tutumu var. Nasıl değerlendirirsiniz bu tutumu?
Bu topraklarda birlikte yaşayacaksak önce onun hukukunu hepimizin gözetmesi lazım. Şimdi bu topraklarda iç barışı kaybetmenin, bir arada yaşama duygusunu kaybetmenin ne olduğunu etrafımızdaki coğrafyaya bakarak görelim. Öyle bir durumda herkes zarar görür. O nedenle ben bu topraklarda siyaset yapanların, bu topraklarda bir mücadele üretenlerin önceliği oturduğumuz zemine vermesi lazım. Zemin kayarsa her şey kayar. Zemin kaydı ama senin düşüncelerin sağlam. Bir kıymeti var mı? Tepetaklak gidersin. Siyasetçilerin hep birlikte bu pencereden bakmalarını diliyorum.
“Olmaz öyle siyaset, olmaz öyle siyasette.”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile ilgili Cumhurbaşkanını yönlendirdiğine dair bir söyleminiz var. Bu söylemi biraz açar mısınız?
O yazıyı yazdığım dönemde AKP içerisinde kimi bakanların gitmesi kalması ile ilgili bir haber vardı. Devlet Bahçeli müdahale etti. Dedi ki; “Bülent Arınç evinde otursun. O bakan da yerinde kalsın.” Ne çıkıyor buradan? AKP’yi Bahçeli’nin yönettiği çıkıyor. Bahçeli’nin bunu hangi siyasete dayalı yaptığını sormuştuk orada. Orada biraz da rahatsız oldular çünkü ciddi bir soruydu. MHP’nin duruşu şu şekilde; “Ben hükümete ortak değilim ama destekliyorum.”
Hükümetin her hamlesini destekliyorlar…
Her hamlesini destekliyorlar ama ortak değiller. Bu, şu anlama geliyor: “Kazancına ortağım ama zararına karışmam.” Olmaz öyle siyaset…Olmaz öyle siyasette.
“Sistemde üç büyük kopukluk var.”
Ben harekat öncesinde eski bakanların hatta Cumhurbaşkanının da dile getirdiği yüzde kırk ifadesine bakarak, hükümetin Başkanlık Sisteminde bir değişim arayışında olduğunu seziyorum. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Oturmadı… Bir defa şunu çok açık söylüyorum: “Biz bu anayasa değişiklikleri sırasında gündeme hangi olası sorunları getirdiysek hepsi şu anda yaşanıyor. Bundan AKP’liler de rahatsız.
Evet, AKP’li vekiller Cumhurbaşkanına da bakanlara ulaşamadıkları için şikayette bulunmuşlardı.
Bu durumla ilgili üç büyük kopukluk var; meclis ile bakanlar arasında, bakanlar ile bakanlık arasında... Örneğin Kültür ve Turizm Bakanlığı, o bakanlığın ana halkası müsteşardır. Müsteşarı kaldırdılar, bakan ile bakanlık arasındaki bağı o sağlardı. Bu bağ koptu, bir de bakanlar arasında bir kopukluk var çünkü Bakanlar Kurulu kaldırıldı. Diyelim ki; Tarım Bakanı Antalya’nın bir bölgesini tarım alanı ilan etti. Kültür ve Turizm Bakanı da “Orada Turizm yapacağım.” dedi. Bakanlar kurulunda bir araya gelmezlerse tartışabilirler mi? Bir sonuca varamazlar. O nedenle Bakanlar arasındaki diyalog önemliydi. Ben aklın yolunun bir olduğunu düşünüyor, bir arayış içinde olduklarını duyuyorum.
Sizce yaşanan bu sorunlar bir erken seçime gebe mi?
Bu sistem Türkiye’nin kaldıramayacağı bir noktaya doğru gidiyor dolayısıyla da erken seçim olur.
Sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.