Gazeteci Timur Soykan’ın Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan ‘Badeci Şeyh’in Sır Odası’ kitabını hayretler içinde okuyacaksınız. Kitap; 21. yüzyıl Türkiyesi’nde bir şeyhin, erkek ve kadın tüm müritleriyle cinsel ilişkiye girdiği ve bunun bir ibadet olarak görüldüğü tarikatı anlatıyor. Okurken ‘İnanılmaz’ diyeceğiniz tüm satırlar belgeli gerçekler. Şeyh ve müritleri emniyet, savcılık ifadeleri ile mahkeme tutanaklarında tarikatlarını bütün açıklığı ile ifade ediyor. İnsanların akıl, mantık, sorgulama yetilerini terk ettiği yerdeki karanlık bu ülke için çok ürkütücü.
Timur Soykan'ın kitabı ile ilgili Cumhutiyet'e verdiği röportaj şöyle:
-Badeci Şeyh vakası 2011’de ortaya çıktı ve medyada haber oldu. Bu olayı incelemeye ve kitaba dönüştürmeye nasıl karar verdiniz?
Editörlük yaptığım dönemde Bursa’da Nakşibendi tarikatı Halidiye koluna bağlı olduğunu öne süren Şeyh Uğur Korunmaz bir ihbar üzerine gözaltına alınmıştı. Haberlerini gazeteye koyduk. Badelemenin ne demek olduğunu bu haberlerle öğrendik. Müritlerin şeyhe oral seks yapıp menisini yutmasıydı. Şeyh cinsel organının ‘nur çeşmesi’ olduğunu söylüyordu ve kadın, erkek tüm müritleriyle cinsel ilişkiye girmişti. Buna da ‘tabi olmak’ diyorlardı.
Yıllar sonra sosyal medyada davaya bakan Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararının özetlendiği bir paylaşım gördüm. Bu metinde birkaç müridin şeyhlerini, badeleme ve tabi olmayı savundukları kısa ifadeleri vardı. İnsanların bu denli aykırı bir noktaya nasıl sürüklendiklerini çok merak ettim. İncelemeye ve ayrıntılı şekilde yazmaya karar verdim.
-Bu aykırı noktayı örnekler misin?
Badeci Şeyh’in dergahta bir sır odası var. Burada şeyh ile sadece tek mürit olabiliyor. Zikirden sonra bir mürit bu odaya giriyor ve şeyhin şalvarını indirerek badeleniyor. Bir süre sonra fiili livata yoluyla tabi oluyorlar. Bir mürit ‘en az 100 kez badelendiğini’ söylüyor. Bu fiillerin hepsi tarikatta yükselmek [Haber görseli]
için geçilmesi gereken aşamalar. Bunları Badeci Şeyh Uğur Korunmaz tek tek anlatıyor. Müritler birbirleriyle değil sadece şeyh ile cinsel ilişki yaşıyor. Bazı erkek müritler, eşini, nişanlısını, kız kardeşini Badeci Şeyh’in sır odasına sürüklüyor. Bir mürit “Karım istemesi halinde hoca ile cinsel ilişkiye girebilir. Girerse ben bundan mutluluk duyarım” diyor. Bazı kadınlar bunalımlara sürüklenirken onları mecbur bırakan en yakınlarındaki insanlar ifadelerinde pişmanlık duymadıklarını söylüyor. Tarikatlarda kadına yönelik istismar çok ama çok önemli bir sorun. Erkek egemen toplumun kadına işkencesi buralarda çok daha zalim. Olay polise yansıdıktan sonra da müritlerin büyük çoğunluğu, şeyhin kutsal bir kişilik olduğunu, şeyhten ve yaşadıklarından memnun olduklarını ve yapmaya devam edeceklerini anlatıyor. Bunlar gibi çok sayıda örnek var…
-Bu müritlerin ortak özellikleri var mı?
Hepsi muhafazakar, dindar sosyal çevreden. Örneğin dergahta yapılan aramada ‘Edep Yahu’ yazan bir pankart bulunuyor. Belli ki bir eyleme katılmışlar. Bazıları dahil olacak tarikat ararken Badeci Şeyh’i buluyor. Eğitim seviyesi genelde düşük. Çoğunluğu ilkokul mezunu ama yüksek okul mezunu olanlar da var. Gelir seviyesi olarak farklılık dikkat çekiyor. Hurdacılık yapan da var orta ölçekli işletme sahibi olan da. Hatta biri dergah yapılması için geniş bir araziyi Uğur Korunmaz’a bağışlıyor.
-Bastırılmış cinsel yönelimler bu tabloyu oluşturmuş olabilir mi?
Açıkçası ben de vakayı incelemeye başladığımda bunu çok olası görüyordum. Ancak inceledikçe öyle olmadığını öğrendim. Olayların kökenine inmeden yorumlamak bizim zaafımız. Özellikle Badeci Şeyh vakasıyla ilgili sosyal medyadaki yorumlara bakarsanız geyiklerden olguyu analiz etmeye gelemediğimizi görürsünüz. Cinsellik gibi gıybeti keyifli yerden ülkenin çok önemli bir sorununa ulaşamıyoruz. Oysa insanların aklını şeyhe teslim edip köleleştiği bir gerçek var. Bu toplum için büyük tehdit. Bu kitabın amacı; şeyhin müritlerini ne denli aykırı noktalara sürükleyebileceğini sergilemek.
-Şeyhe biat edilmesi bu olayı anlamak için yeterli mi?
Şeyh algısı, toplumun geniş bir kesimi tarafından tam algılanamıyor. Modern zamanların birey, bilinç, mantık ölçütlerinin tamamen dışında bir hayat var tarikatlarda. Geçmişi yüzlerce yıl öncesine dayanıyor. Pek çok tarikat gibi bu vakadaki müritler de şeyhi cennetin anahtarı olarak görüyor. Hatta kainatın yeryüzündeki yöneticisi olduğuna inanıyorlar. Öldüklerinde şeyh kendilerine şahitlik etmezse cehenneme gideceklerini sanıyorlar. İfadelerinde bunu çok detaylı şekilde anlatıyorlar. Bir kadın mürit ifadesinde “Bana her zaman cinsel ilişkiye girmezsek ölüm esnasında gelip bana kelime-i şehadet getirtemeyeceğini, şeytana uyup öylece can vereceğimi söylüyordu” diyor. Uğur Korunmaz da badelediklerine ya da kendisine tabi olanlara cennetin kapılarının açıldığını söylüyor. Eşini, nişanlısını, kız kardeşini Badeci Şeyh’e götürenler de “Ben onlara cenneti kazandırdım” diyerek yaptığını savunuyor. Hatta badelenme ve tabi olmanın cinsellikle ilgili olmadığını, tarikattaki eğitimden geçmeyenlerin kendilerini anlayamayacağını söylüyorlar. Şeyhlerine bağlılıklarının her zaman devam edeceğini anlatıyorlar.
-Badeci Şeyh Uğur Korunmaz da buna inanıyor olabilir mi?
Ne kadarına inandığını ne kadarını suistimal ettiğini ölçmek mümkün değil. Ama dava dosyasını incelediğimizde fikrimiz oluyor. İfadelerinde hep badeleme ve tabi olmayı ibadet olarak anlatıyor, tarikat eğitimlerinden sonra müritleriyle bu ilişkilere girdiğini savunuyor. Ancak bazı ifadeler onu yalanlıyor. Bir erkek müridiyle ilişki yaşayan iki kadını “Benimle birlikte olmazsan müridimi sana vermem” diyerek istismar ettiğini görüyoruz. Başka örnekler de var. Ancak müritlerin ikna edilmesi sürecine baktığımızda Uğur Korunmaz’ın kapasitesini çok aşan bir sistem var. Kendisinin de badelendiğini ve şeyhliği devraldığını anlatıyor. Asırlardır devam eden bir silsileden bahsediyor. Müritlerin kişiliğinin yok edildiği süreci bir sapık şeyh ile açıklamak mümkün değil.
-Bu nasıl bir süreç?
Kitapta bence en önemli kısım bu. Çünkü hem şeyh hem müritler bunu çok detaylı olarak ortaya koyuyor. Uğur Korunmaz, tarikattaki aşamaları tek tek anlatıyor. Çok sayıda kademe bulunuyor. Talebe, ‘tesbihat ve vird’ denilen sürekli tekrarlamaya dayalı bir ödevle eğitime başlıyor. Bu ödevler bazı dualar ve dini sözlerden oluşuyor. Şeyhin komut ve vaazlarıyla çekilen zikirler müritlerin aklından, sorgulama yetisinden kopmasında kilit rol oynuyor. ‘Ente mut’ denilen ‘ölmeden önce ölünüz’ anlamına gelen aşamalar müritlere anlatılıyor. Rabıta; Allah aşkıyla, şeyhe aşkın bütünleştiği yeni bir mertebe olarak sunuluyor. Dualar ederken şeyhin iki kaşının arası düşünülüyor. Ayrıca kelimelerin Arapça yazılışlarını, ayetleri pek çok dini kavramı kullanıyor. Tarikat mensuplarınca internete yüklenen zikir videolarında Türk bayrağı, Çanakkale Savaşı gibi milliyetçi duyguların da şeyh tarafından kullanıldığını görüyoruz. Sonuçta şeyhin her sözünün Allah’ın emri, kendisinin bir hiç olduğunu kabullenmiş insanlar topluluğu ortaya çıkıyor.
Elbette bütün tarikatlarda cinsel istismar olduğunu iddia etmiyorum. Ancak Türkiye’de kendi mantık süzgecini terk ederek şeyhe biat eden milyonlarca mürit var. Büyük çoğunluğu maddi ve manevi olarak suiistimal ediliyor. Kimi tarikatların yurtlarında çocukların tecavüze uğradığına defalarca tanık olduk. Dev holdinglere dönüşmüş, seçimlerde parti propagandası yapan çok sayıda tarikat var. Üstelik yakın tarihte Türkiye bunun çok acısını yaşadı. AKP eliyle devletin yargısı, polisi, pek çok kurumu bir tarikata teslim edildi. AKP ile Fetullahçı çete ortaklığında çok canlar yakıldı. 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. Tüm bunlardan hiçbir ders çıkarılmadı ve tarikatlar AKP döneminde altın dönemini yaşamaya devam ediyor. Halen devletin herhangi bir kurumuna işiniz düştüğünde karşınızdakinin işine, kurumuna bağlı biri mi yoksa her şeyden önce şeyhine biat etmiş bir mürit mi bilemezsiniz.
-Peki ne yapmalı?
Tek ilacımız laiklik. Dini korumak için de laiklik şart. Kendi düşüncelerinden vazgeçip aklını başkasına teslim etmiş bir insan kadar tehlikelisi yoktur. Çünkü o insana her şeyi yaptırabilirsiniz. Bu tarikatların istismarı kesinlikle deşifre edilmeli, toplum bilinçlendirilmeli. Bu kitaptaki örneğin bunun için önemli olduğunu düşünüyorum. İktidar şu an olduğu gibi tarikatlara göz yummaya, hatta desteklemeye devam ederse toplumda çürüme yayılacak. Atatürk’ün dediği gibi: “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikatı medeniyedir.” Bunun gereklerini yerine getirmek şart.