Uğur Mumcu ile de uzun yıllar çalışan Cumhuriyet gazetesi yazarı Şükran Soner, meslektaşını anlattı. Soner, “24 Ocak sabahı yine sokaktaydım. Çünkü Çağdaş Yaşam'ın, Türkan Saylan’ların, Bayrampaşa'da bir yürüyüşü vardı, oraya katıldım. Oradan evime döndüğümde oğlumla birlikte yemek yerken telefon çaldı. Bir arkadaşım Uğur Mumcu'nun vurulduğu haberini verdi. Hemen oğluma dedim ki koş televizyonu aç. Alt yazılara bak. Güldal’la çocuklar kurtuldu mu diye. Çünkü o kadar çok istemişti ki onları kurtarmayı. Alt yazıda bir şey okuyamadık. Ama Güldal'la çocukları kurtarmayı başarmıştı” dedi.
Ankara’daki evinin önünde 24 Ocak 1993’te uğradığı bombalı saldırıda yaşamını yitiren Uğur Mumcu ile uzun yıllar birlikte çalışan Cumhuriyet gazetesi yazarı Şükran Soner, usta gazeteci Uğur Mumcu’yla ilgili olarak, “Bu kadar öngörülü bir cinayet tasarımı söz konusu. Doğal olarak bütün toplumun içinde yani o yüz binleri sokaklara döken olay. Herkesin adına insan haklarını ve onların haklarını savunan bir Don Kişot konumunda olabilme rolüyle ilgili” dedi.
Soner şu açıklamalarda bulundu:
SON YAZI DİZİSİ İÇİN ÖCALAN’LA YAPACAĞI RÖPORTAJIN HAZIRLIKLARINI YAPIYORDU
"Aslında ben öncesinden başlamak isterim. Çünkü İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu açısından yıllar öncesinden birinci derecede nokta hedefi olduklarına ilişkin uyarı alınmıştı ve ikisine de komik boyutlarda beylik tabancalar verilmiştir. Beni çok etkileyen, ellerine silah almamış insanların o minik ellerindeki tabancalarla, bak işte şöyle çekilir, böyle çekilir diye benim karşımda şaka yapmalarıydı. Çünkü silahla korunabilecekleri bir tehdit algısı söz konusu değildi. Çok şiddetli bir tehdit algısı vardı. O boyutlardaydı ki aralık ayında Türk-İş Genel Kurulu'nda delege olduğum için Ankara'ya gittiğimde Uğur Mumcu o yarım kalan son yazı dizisi için Abdullah Öcalan'la yapacağı röportajın hazırlıklarını yapıyordu.
"'ÇAY'A GEL' DİYE ISRAR ETTİ"
Telefon etti 'Çaya gel' diye ısrar etti. Evine gittim, akşam üstü Türk-İş Genel Kurulu'ndan sonra. Her zamanki gibi Cumhuriyet'in çok sorunlu yıllarıydı. Sohbet ettik, o kitabından falan söz etti. Çıkış kapısının önüne geldiğimizde, Cumhuriyet'teki sorunlar ve koşullar gündeme geldi. Uğur Mumcu çok sakin bir insan gibi görünür ama değildir. Karşı olduğu olaylara ilişkin tepkileri yüksektir.
“ARABAMIN KONTAK ANAHTARINI ÇEVİRMEDEN ONLAR DIŞARI ÇIKMASINLAR”
Cumhuriyet'i nasıl kurtaracağımızı konuşmaya başlayınca bir saatten fazla biz kapının arkasında, Ankara'nın aralık ayı soğuğunda konuşmuş olduk. Sonra beni fark etti. 'Seni burada ayakta tuttum' dedi. 'Çok özür dilerim' dedi ama biliyor musun burası Güldal'la çocukların yeri dedi. Önce şaşkın baktım, anlayamadım ne demek istediğini. 'Ben güvenlik önlemi olarak düşündüm ki arabamın kontak anahtarını çevirmeden onlar dışarı çıkmasınlar' dedi. 'O nedenle de burada bekliyorlar' dedi.
ŞÜKRAN SONER
"EŞİNİ VE ÇOCUKLARINI KURTARMAYI O KADAR ÇOK İSTEMİŞTİ Kİ"
24 Ocak sabahı yine sokaktaydım. Çünkü çağdaş yaşamın, Türkan Saylan’ların, Bayrampaşa'da bir yürüyüşü vardı, oraya katıldım. Oradan evime döndüğümde oğlumla birlikte yemek yerken telefon çaldı. Bir arkadaşım Uğur Mumcu'nun vurulduğu haberini verdi. Hemen oğluma dedim ki 'Koş televizyonu aç.' Alt yazılara bak Güldal’la çocuklar kurtuldu mu diye. Çünkü o kadar çok istemişti ki onları kurtarmayı. Alt yazıda bir şey okuyamadık. Ama Güldal'la çocukları kurtarmayı başarmıştı. Ve şaşırtıcı olanı da kontak anahtarı çevirmesiyle patlama olayının yaşanmış olması ve onları da bu sayede bu aldığı önlem sayesinde. Kızı yokmuş o gün. Oğluyla Güldal kapının arkasında bekledikleri için kurtulmuş oldular.
"YÜZ BİNLERİ SOKAĞA DÖKEN OLAY DON KİŞOT KONUMUNDA OLABİLME ROLÜYLE İLGİLİ"
Bu kadar öngörülü bir cinayet tasarımı söz konusu. Doğal olarak bütün toplumun içinde yani o yüz binleri sokaklara döken olay, herkesin adına insan haklarını ve onların haklarını savunan bir Don Kişot konumunda olabilme rolüyle ilgili. İddiaların hiçbirinin ne kadar doğru ne kadar yalan olduğunu bilme şansımız yok. Ama çok net olarak bildiğimiz bir şey var.
"BUNLARIN HEPSİ ÇOK BÜYÜK PROVOKASYONLARIN ÜRÜNÜ"
Bunların hepsi ulusal ve uluslararası ölçekte çok büyük provokasyonların ürünüdür. Bedri Karafakıoğlu’nu ben çok yakından tanıdım. İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri için yakınırdı. İstanbul Üniversitesi öğrencileri çok ilerdeler bizimkiler çok hafız diye yakınıyordu. Sonra gün geldi bir baktım 1968 olayları sırasında Bedri Hoca harçlığıyla tutuklanan öğrencilerini çıkarmaya koşturuyor. Yani Harun Karadenizlileri falan hapisten çıkarmak için kendi cebinden para harcıyor. Bedri Karafakıoğlu öldürüldü ve durakta, evinden çıkmıştı Bakırköy'de. Otobüs durağında yüzü koyun öldü. Tütengil hoca nerede öldü? Levent’te evinin önünden çıkmıştı. Yine durakta, yine yüzükoyun, arkadan vurularak. Her birinde de rastlantıdır ki dört tane tetikçi çocuk saptanır. 18 yaşın altında. Ama hiçbiri de yakalanmaz. Sadece varlığı görülmüştür tanıkların ifadeleriyle onun için provokasyonların tetikçi kullanma yöntemi aynı yöntemdir. Körü körüne inanmış cemaat, tarikat üyeleri IŞİD olaylarında falan olduğu gibi. Ya da böyle çocuk kiralık tetikçiler.”(ANKA)