Gündem Bilim Teknoloji Spor Dünya Ekonomi Siyaset Sağlık Eğitim Kültür Sanat Magazin Yaşam Reklam Künye Gizlilik Sözleşmesi İletişim
Yazılım ve Tasarım: Bilgin Pro © 2024KRT TV Tüm Hakları Saklıdır

Müjde Tozbey Erden: İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik siyasi tavır Cumhuriyet düşmanlığından

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Müjde Tozbey Erden, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine yönelik Cumhuriyet'e açıklamada bulundu. Erden, “Kanunlarda kadını ve çocuğu koruyan maddeler var ama kanunu uygulayanların yorum ve uygulama şekilleri sıkıntı yaratıyor" dedi.

Cumhuriyet’ten Zehra Özdilek, Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Müjde Tozbey Erden ile röportaj yaptı. Zehra Özdilek’in röportajında öne çıkanları derlediği yazısı şu şekilde:

Münevver, Özgecan, Dilek, Feray, Zeynep, Aleyna, Pınar, Azize....isimlerini sayfalara sığdıramayacağımız kadar çok kadın, eşi, erkek arkadaşı veya eski sevgilisi tarafından katledildi. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Müjde Tozbey Erden, “Biz İstanbul Sözleşmesi’ne yönelen bu politik tavrın kaynaklarını biliyoruz. Bu politika kaynağını ortaçağdan alan, tarikat ve cemaatlerin başını çektiği kadın düşmanı, cumhuriyet düşmanı, laiklik karşıtı, gerici bir tavırdır. Mevcut feodal yapının korunmasını sağlamakta ve erkeğin gücünü pekiştirmekte” dedi.

Durdurulamayan kadın cinayetleri karşısında iktidar bir adım ileri attıysa 5 adım geri attı. Erden ile durdurulamayan kadın cinayetlerini ve hukuki süreçleri konuştuk.

'KANUNU UYGULAMA ŞEKİLLERİ SIKINTI'

Kadın cinayetleri hiçbir şekilde durdurulamıyor. Durdurulması için neler yapılmalı?

Maalesef kadına yönelik şiddetin artması ve istismarların cezasız kalması mücadelenin bir diğer yönünü oluşturmakta. Aslında kanunlarda kadını ve çocuğu koruyan maddeler olmakla beraber, kanunu uygulayanların yorum ve uygulama şekilleri sıkıntı yaratmaktadır. Pek çok kez bu uygulama ve yorumlar erkek egemen feodal düzeni desteklemeye yönelik olduğu için bizlerin daha sağlam durması gerekmekte. Kadını güçsüzleştirmek, savunmasız hale getirmek mevcut feodal yapının korunmasını sağlamakta ve erkeğin gücünü pekiştirmekte. Elbette bu bir mücadele, zira varolan yasal düzenlemeler açısından da siyasi hesaplaşmalar içerisinde bir adım ileri atıp iki adım geriye düşebiliyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin kabul edildiği yıl kadın mücadelesi için çok büyük bir kazanım oldu. Ancak bu düzen kadınları göstermelik metinlerle korumadığından verildiği gibi haklarımız elimizden alındı. Şimdiki süreçte önceden olduğu gibi kadınlar karakollardan geri çevriliyorlar, hem de Sözleşmede öngörülen hakim kararına gerek duyulmaksızın verilebilen uzaklaştırma kararlarını vermekten imtina ediyorlar. Daha da kötüsü önceden her karakolda şiddet ihbarı yapılabiliyordu. Şimdi sadece bu alanda çalışan karakol görevlendirmeleri yapıldı. Bunlar da şehrin ücra köşelerinde yaşayan kadınlara ve çocuklara oldukça uzak yerler. Yasal düzenlemelere uyulmanın değil, uymamanın norm haline geldiğini görüyoruz. Bırakın küçük çocukların haklarını, yetişkin bireylerin bile hakları için her daim mücadele etmesi gereken bir düzende yaşıyoruz.

'MAĞDURLARA ŞÜPHE İLE YAKLAŞILIYOR'

Sizler sürekli kadın ve çocuk davalarını takip ediyorsunuz. Genelde davalarda en çok neye şaşırıyorsunuz?

Maalesef şiddete maruz kalan kadınlar ve çocuklar uğradıkları bu şiddet karşısında yeterince desteklenmediği gibi kendilerine şüphe ile yaklaşıldığı da oluyor. Genelde yalnızlığa itilmiş oluyorlar. Özellikle toplumun en kırılgan kesimini oluşturan kesim olan çocukların bir de cinsel şiddete uğradıklarında toplumdan dışlandıklarını, aile içerisinde yer edinemediklerine denk geliyoruz. Aile içi istismar gündeme geldiğinde çocukların aile yakınları tarafından desteklenmediklerine şahit olabiliyoruz. Bu her zaman böyle olmuyor elbette, cesur ve yürekli insanların karşı koymasıyla gerçekler ortaya çıkıyor. Ancak aynı konuların televizyonda magazinel bir biçimde servis ediliyor olmasını etik bulamıyoruz. Yoksul kesimden gelen insanların erişemeyecekleri bir profesyonel hizmet vererek hukuki ve psikolojik desteklerini sağlamaya çalışan derneğimiz gibi kuruluşlar varken televizyona çıkarak olayların çözümünün yapılamayacağı kanaatindeyiz. Bu tarz durumlar dava dosyalarına sıklıkla sanılanın aksine çok fazla etki etmemekte. Elbette ciddiye alınması açısından etkisi olmakta ancak yargılama aynı yargılamadır. Deliller aynı şekilde değerlendirilir.

'O GÜÇ DİRENEN KADINLARDA MEVCUT'

Kadın ve çocukları korumak için çözüm önerileri geliştiriyor musunuz? Bunlar nelerdir ?

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak sahip olduğumuz hakların yalnızca yasa metinlerinde yer aldıklarında etkisiz kaldıklarını gözlemliyoruz. Yasal düzlemde mücadele elbette ki çok değerli ancak biz insanların bir araya gelip birlikte mücadele ettiklerinde sonuç alabildiğimizi görüyoruz.

İnsanlar haklarına sahip çıktıkça İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı kanun gibi kazanımlar arttı. Ancak bu mücadele daimi olmalı ki, kazanımlarımızdan geri düşmeyelim. Şu anda 6284 Sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanunumuz mevcut, elbette uygulamasında çok büyük sıkıntılar mevcut. Yine de bu kazanıma sonuna kadar sahip çıkarak işlevsel kullanımını sağlamak da bize düşüyor. Biz İstanbul Sözleşmesi’ne yönelen bu politik tavrın kaynaklarını biliyoruz. Bu politika kaynağını ortaçağdan alan, tarikat ve cemaatlerin başını çektiği kadın düşmanı, cumhuriyet düşmanı, laiklik karşıtı, gerici bir tavırdır. Ülkemizde yargının sebebiyet verdiği kadın düşmanlığı kadını güçsüzleştirmekte, savunmasız hale getirmekte. Eş anlamlı olarak mevcut feodal yapının korunmasını sağlamakta ve erkeğin gücünü pekiştirmekte. Zaten bahsettiğimiz düşmanlık gücünü tam da buradan alıyor. Bahsettiğimiz bu gerici tavra karşı güçlü durabilecek, karşı çıkabilecek odakların bu düzende idari mercilerde olmadığını düşünüyorum. O güç anca biz direnen kadınlar ve dostlarında mevcut.

İlginizi Çekebilir
SONRAKİ HABER