Gündem Bilim Teknoloji Spor Dünya Ekonomi Siyaset Sağlık Eğitim Kültür Sanat Magazin Yaşam Reklam Künye Gizlilik Sözleşmesi İletişim
Yazılım ve Tasarım: Bilgin Pro © 2024KRT TV Tüm Hakları Saklıdır

MHP'li Kalyoncu: Tarımda 'Turan'ı gerçekleştirmeliyiz

TBMM Genel Kurulunda Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2022 yılı bütçesi üzerinde söz alan MHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Hasan Kalyoncu, "Tarım, hayvancılık ve iklim değişikliği sorunlarında Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde etkin ve kalıcı iş birliği yollarının açılması ve aranması gerekmektedir. Tarımda Turan'ı gerçekleştirmek zorundayız" dedi.

AKP döneminde tarım ve çiftçiler ikinci plana itildi. Tarım ürünlerinde kendi kendisine yeten Türkiye AKP döneminde ithalatın önünü açtı. Artan; mazot ve gübre maliyeti tarımı bitirdi. Çiftçiler hükümetten gerekli desteği göremedi.

TBMM Genel Kurulunda Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2022 yılı bütçesi üzerinde söz alan MHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Hasan Kalyoncu tarım ve çiftçilik üzerine konuştu.

Kalyoncu'nun Meclis'te yaptığı konuşma şu şekilde:

İklim değişikliğinin etkilerini gün geçtikçe gündelik hayatımızda bile daha çok hissediyoruz. Bu nedenle İklim değişikliğini sadece emisyon azaltımı yönünden ele almak yeterli değildir. Asıl önemli olan ülkenin değişimlere karşı uyum sürecini zararsız atlatmak ve önlemleri almaktır.

İklim değişikliği Millî Savunma Bakanlığı dâhil tüm bakanlıkları ilgilendiren bir konu olup tüm bakanlıklarda iklim değişikliği daire başkanlıklarının düzenlenmesi ve koordinasyonun sağlanması zorunludur. Her bakanlık kendi alanındaki etkileri bu birimlerde öngörerek raporlamalı ve genel plana dahil etmelidir. Bu kapsamda çıkarılacak Su Kanunu ve iklim değişliği hakkında kanuni düzenlemeler çok iyi planlanmalıdır. Acele ile alınmış kararlar ve detaylı inceleme yapmadan uygulamaya sokulan genel müdürlük dağıtımları ve ayarlamaları mevcut karmaşaya yakın gelecekte yeni büyük sorunlar ekleyecektir.

Devletin teşkilatının iklim değişikliğine uyumlulaşması önemli bir başlangıç noktasıdır. Toplumun tarımda, kentleşmede, ekonomide ve her boyutta küresel ısınma ve iklim değişikliğine hem zihinsel hem de uygulamalarda adapte olabilmesi için devlet öncülük yapmalıdır. Bu kanun ve diğer düzenlemelerle yapılırken idari karmaşa da sona erdirilmelidir.

İklim değişikliğinin problem oluşturacağı birçok alan mevcuttur. Tarım açısından ele alındığında alışık olduğumuz mevsimler ve mevsimsel geçişler artık değişim göstermiştir. Standart ve tahmin edilebilir hava olayları ve yağış rejimi değişime başlamış ve dengeye ulaşıncaya kadar da bu değişimler tahmin edilemez bir durumda devam edecektir. Sıcaklık ve yağış rejimindeki düzensizlikler, organizmaların gelişimleri üzerine olumsuz etki ve yoğun stres yapacaktır. Geçmiş yıllarda, gelecek yıllar için yapılan tahmin ve planlamalarda büyük oranda başarı elde edilmesine rağmen şimdilerde öngörülemezlik söz konusudur. Bu durum tarım ürünlerinde rekolte kayıplarına sebebiyet vermektedir. Geçiş dönemi şartlarında iklimdeki belirsiz değişimler tarım üretiminde, ekim ve hasat zamanlarında kaymaya, meyvecilik açısından verim düşüklüğüne yol açacaktır. Ayrıca gelecekte hayvancılıkta kullanılan yem bitkilerinde sorunlar yaşanacaktır. Tahıl depolarının artırılması, doldurulması ve olası durumlara hazırlıklı olunması gereklidir.

Ayrıca soğuk zincire önem verilerek soğuk hava depolarının çoğaltılması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Kısa sürede bozulacak ürünlerinin uzun dönem saklanabilmesi sağlanmalıdır. Ülkenin gıda ihtiyacını karşılayacak depoların oluşturulması ulusal güvenlik açısından da değerlendirilmelidir. Seracılıkta gerekli önlemlerin alınması iptidai şartlarda kurulan ve hava olaylarına dayanıksız seraların sağlamlaştırılması da tarım üretimi açısından büyük önem taşımaktadır.

Kuraklığın yoğun hissedileceği alanlarda kuru tarıma ağırlık verilmelidir. Konya kapalı havzası gibi alanlarda sulu tarımdan vazgeçilmeli ve alternatif ürünlerin yeraltı suları tükenmeden devreye sokulmalıdır. Kuraklığın ve hava sıcaklığının yükseldiği alanlara havzalar arası su aktarımı da problemi çözmeye yetmeyecektir. Diğer yandan gıda güvenliği ve temini açısından uluslararası ve ulusal tedarik zincirinin de sağlıklı denetlenmesi ve alternatiflerin planlanması gerekmektedir.

Özellikle kuraklıkla yüzleşecek alanlarda ve iklim değişikliğinin yoğun yaşanacağı alanlar öngörülerek bu bölgelerde köylerin bir araya toplanması, üretimin devam ettirilebilmesi ve iç göçlerin engellenmesi açısından dirençli tarım kentleri gündeme alınmalıdır.

"TARIM KENTLERİ BİR AN ÖNCE UYGULAMAYA KOYULMALIDIR"

Göç olgusu ele alınırken iklim değişikliklerinden meydana gelebilecek göçler de ele alınmalı ve planlamalar yapılmalıdır. Bu durum sadece dış göçler açısından değil iç göçler açısından da ayrıntılı olarak ele alınması gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin 1969’dan bu yana sürekli gündemde tuttuğu ve geliştirerek günümüze taşıdığı dirençli tarım kentleri, iklim değişikliği etkilerinin azaltılmasına çare olabilecektir. Dirençli tarım kentleri vasıtası ile şehir köye taşınırken insanlarımızın ve çiftçilerimizin birçok sorunu da çözülmüş olacaktır.
Dirençli tarım kentleri; su tasarrufunu, üretici birliklerini, makine parklarını, sözleşmeli tarımı içinde barındıran yapılar olurken afetlere dayanıklı, altyapısı planlanmış, akıllı şehir özelliği taşıyan yerleşim birimi olacaktır. Dirençli tarım kentleri sayesinde eğitim, sağlık, güvenlik ve ulaşım sorunları çözülmüş, sıfır atık kapsamında kaynakta ayrıştırmanın yapıldığı, arıtma tesislerinden çıkan suyun tarıma tekrar kazandırıldığı, caddeleri, parkları planlanmış yeşil şehirler kurulacaktır. Tarım kentlerinde hayvan haklarına duyarlı, doğa ile uyumlu bir yapı sergileneceğinden hem insanımızın refahını, hem tarımda işgücü kaybını hem de ekosistemin dengesi ile uyumlu yaşam alanları oluşturulacaktır. Bu sebeple dirençli tarım kentleri bir an önce uygulamaya konulmalıdır.

MİLLİ GÜVENLİK MESELESİ OLARAK ELE ALINMALIDIR

Su ve tarımın, milli güvenlik meselesi olarak ele alınması ve her ikisinin de yeni şartlara göre ayrıntılı şekilde planlanması gereklidir. Su yönetimi, atık yönetimi ve değişimlere uyum sağlamak açısından ilk olarak bakanlıklar ve genel müdürlükler arasındaki yetki çakışmaları ve kargaşası ortadan kaldırılmalıdır. Çevre, su, orman ve iklim değişikliği konuları idari olarak bir araya toplanmalı ve ulusal güvenlik sorunu oluşturan küresel iklim değişikliği ile mücadelenin bu hassasiyet çerçevesinde yapılması gerekmektedir. Sularımızı kirleten tüm kaynakların bir an önce ortadan kaldırılması, orman ve bitki varlığımızın değişimler karşısında nasıl korunacağı konusuna eğilinmesi ve bu kapsamda çevre konularının ele alınması gereklidir.

Şehirler ekolojik olarak kültürel çöl olarak ele alınır ve canlı geçişlerini engelleyen alanlardır. Şehirlerin planlamaları, küresel iklim değişikliği açısından da büyük önem taşımaktadır. Bilindiği üzere şehirler hem su hem de tarımsal alan ve ürünleri açısından tüketim merkezleridir. Bu sebeple yeşil alanlarının planlanması, su tasarrufu ve kullanımı konuları hayati önem taşımaktadır. Bunlardan dolayı şehircilik ve çevre konuları birbirinden ayrılır ve iklim değişikliğinin oluşturacağı etkiler ile yüzleşirsek ülkemiz açısından riskler azaltılabilecektir.

TARIMI VE SUYU İYİ YÖNETEBİLEN ÜLKELER DÜNYANIN EN GÜÇLÜ ÜLKELERİ OLACAK

Bitkisel üretim, hayvansal üretim ve su ürünleri açısından yaşanacak sorunlar ülkemizin ulusal güvenliği dahil tüm alanları ve temelde de ekonomiyi etkileyecektir. En büyük etkileri ise gıdaya ulaşım zorlukları ve iç göç olarak karşımıza çıkacaktır. Her iki durumda da ülkede birçok sosyal sorun yaşanacaktır. Bu sorunlar sadece ülkemizde değil tüm dünyada yaşanabilecek sorunlardır. Bugün İngiltere’de tedarik zincirinde meydana gelen aksaklık büyük problemlere sebep olduğu açıkça görülmüştür. Bu dönemlerden itibaren tarımı ve suyu iyi yönetebilen ve bu alanlarda sorun yaşamayan ülkeler dünyanın en güçlü ülkeleri ve başat güç olacaktır.
Türkiye, önündeki riskleri öngörecek yetkin insan kapasitesine sahiptir. Muhtemel tehlikelere rağmen gıda güvenliği sarsılmadan hem milletine yetecek hem de dış ülkelere ihracat yapabilecek kapasiteye sahiptir. Geliştirilecek tedbirler sayesinde milletin refahı artırılıp sürekliliği garantiye alınabilecektir. Milletimiz de bunu hak etmektedir.

İŞBİRLİĞİNİ SAĞLAMALIYIZ

Türk devletlerinin bağımsızlığının 30'uncu yıl dönümünde 12 Kasım 2021'de gerçekleşen Devlet Başkanları Zirvesi'nde alınan kararla Türk Konseyi'nin adı Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirilmiştir. Bu önemli adımı gönülden kutluyorum. Bununla beraber tarım, hayvancılık ve iklim değişikliği sorunlarında Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde etkin ve kalıcı iş birliği yollarının açılması ve aranması gerekmektedir. Dünyamızın geleceğini, gıda darlığı ve iklim değişikliği sorunları şekillendirecekse Türk dünyasının bu sorunlara iş birliği ile çareler araması, sorunları aşarken sahip olacağımız ortak gücümüzü artıracaktır. Ürün deseni çalışmalarında, su yönetimi çalışmalarında ve tedarik sürecinde iş birliğimiz birlikte üreten ve birlikte doyan büyük bir millet olduğumuz gerçeğinin Türk dünyasında ortak bir şuurun gelişmesine de hizmet edecektir. Tarımda Turan'ı gerçekleştirmek zorundayız.

İklim değişikliğine uyum sağlama konusunda sağlıklı öngörülerle her alanda harekete geçmek, gerek Gazi Meclisimizin gerekse hükümetin yüce milletimize borcudur.

İlginizi Çekebilir
SONRAKİ HABER