Artvin'in Hopa ilçesinde 31 Mayıs 2011'de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın mitingi öncesinde gerçekleştirilen eylemlerde emekli öğretmen Metin Lokumcu'nun, polis müdahalesinde kullanılan kimyasal gazlar nedeniyle hayatını kaybettiği iddiasıyla açılan 11 yıl 8 ay sonra açılan davada, 13 polis memurunun yargılanmasına devam edildi. Trabzon Adiyesi 2. Ağır Ceza mahkemesinde görülen davanın 9. duruşmasının ikinci gününde tanıklar dinlendi.
'BABAMIN LAKABI ‘DEMOKRAT METİN'Dİ'
Tanık sıfatıyla dinlenen Metin Lokumcu'nun oğlu Ulaş Lokumcu, babasının olaylar esnasında topluluğa önderlik etmesinden dolayı hedef alındığını ifade ederek şu ifadeleri kullandı:
Öncelikle babamın bahsedildiği gibi bir sağlık sorunu yoktu. Dağ bayır gezerdi. Babamın önderlik etmesinden bahsediliyor. Önderlik etmesinin birçok sebebi var. Babam Rize'de öğretmenlik yaptığı süre içinde birçok STÖ'de yer almıştı. Hopa'da husumeti olanları barıştırırdı. Toplumda sözü dinlenen biriydi. Bu nedenle babamın lakabı ‘Demokrat Metin'di. Derelere yapılan HES'lere karşı her zaman mücadele etti.
Rize'de de, Hopa'da da bu mücadeleyi verdi. Çocukken bize HES'i anlatırdı ve ‘doğaya uyumlu olmak zorundayız' felsefesiyle bizi büyüttü. Babamın yüzlerce polis olan öğrencisi vardır. Burada devletin yaptığı bir hata var. Bizim gayemiz kimyasal gazların ölüme sebebiyet vermediğini ortaya koyabilmektir.
'İÇİŞLERİ BAKANLIĞININ RAPORUNDA HATALI GAZ KULLANIMI İFADESİ VAR'
Sözcü'den Elif Çavuş'un aktardığına göre; duruşmada söz alan Lokumcu ailesinin avukatı Meriç Eyüboğlu, İçişleri Bakanlığı'nın olayla ilgili 26 Eylül 2012 tarihli raporunda bazı çevik kuvvet polislerinin kimyasal gazları hatalı kullandığına dair ifade bulunduğunu söyledi. Gaz kullanımının yoğunluğunun tespit edilebilmesinin önemli bir detay olduğunu vurgulayan Eyüboğlu şöyle konuştu:
Polislerin kullandıkları gaz miktarını ölçebilmemiz için, ‘Ne kadar gazla geldiler ve en son ne kadar gaz kaldı? Sorusuna cevap bulmamız gerekir. Bu konuda sadece Erzincan Emniyet Müdürlüğü somut bilgi veriyor. Soruşturma aşamasında bunun üzerine gidilmemiş. Telsiz konuşmalarını biliyoruz. Polisler ellerindeki gazın bittiğini söyleyip, takviye gaz istiyorlar. Sanıklar da dahil olağanüstü bir güvenlik önlemi olduğunu doğruluyor.
'KOLLUK GÖREVLİLERİ ‘DAĞILIN' DEDİĞİNDE DAĞILMAK ZORUNDA MIYIZ?'
Davaya müdahil olan İzmir Barosu avukatlarından Özkan Yücel duruşmada söz alarak şöyle konuştu:
Hiçbir sanık ya da tanık Metin Hoca'nın saldırgan olduğunu söylemiyor. Ellerini yukarıya kaldırmış, ‘yapmayın durun' der gibi. Metin Hoca bana görev devletin karşısında öldürülmüştür. İlgilenilmesi gereken tek yer var, müdahale ne zaman ve nasıl başladı? Müdahale başlamadan önce tek bir taş atılmış mıydı? Şiddete yönelik bir eylem mi söz konusuydu?
Müdahale gerçekleştikten sonra insanların can havliyle taş atmış olmaları, karşı koymuş olmaları benim için bir değer taşımıyor. Yalnızca protestosunu dile getiren Karadeniz'in asi çocukları, toprağına, deresine sahip çıkıyor. Kolluk görevlileri gazla, tomayla saldırmışlarsa olayın başladığı yer burasıdır.
Demokrasi dediğiniz şey insanların söz kurabilme hakkının, ifade özgürlüğünün tanınmasıdır. İktidara yakınşeyler mi söyleyeceğiz? Yanlışları söylemeyecek miyiz? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarına bakmayacak mıyız? Anayasa'ya bakmayacak mıyız?
Asıl suçlu orada bulunan kolluk görevlileridir. Kolluk görevlileri müdahale edene kadar bir gösteri yasal sayılıyor, müdahale ettiğinde yasa dışı oluyor. Kolluk görevlisi ‘dağılın' dediğinde dağılmak zorunda mıyız? Böyle bir ülke miyiz? Böyle bir hukuk devleti miyiz? Herkesin anayasaya göre fikirlerini özgürce ifade etme hakkı vardır.
MAHKEME GÖRÜNTÜ KAYITLARININ İSTENMESİ TALEBİNİ KABUL ETTİ
Olay tutanağının doğru tutulmadığını, olay tutanağında imzası bulunanların haberdar olmadıkları bir tutanağa imza attıklarını ifade eden Lokumcu ailesinin avukatı Meriç Eyüboğlu, duruşma sonrasında yapılan basın açıklamasında şöyle denildi:
Mahkeme, olay tutanağında imzası olan polislerin dinlenmesine karar verdi. Dosyada ilk aşamadan itibaren var olan görüntü kayıtları bir bütün olarak hiçbir zaman sunulmadı. Bu görüntü kayıtları polisin uygun bulduğu şekilde parçalara bölünmüş kesilmiş, üzerinde oynanmış ve sırası karıştırılmış şekilde sunuldu. Bu hususu da tartışıyorduk.
Mahkeme bu konuda bizi haklı buldu ve 7 ayrı ilin emniyet müdürlüklerine yazı yazılarak görüntülerin ham halinin istenmesine karar verdi. Olay gününe ait görüntülerin ham kayıtlarının gelmeme ihtimalini önceki yazışmalardan biliyorum. Ham kayıtlar gelsin, gerçek neyse ortaya çıksın.
Mahkeme heyeti, tutanakta imzası bulunan diğer polislerin tanık olarak dinlenmesine, olay esnasında polis kamerasından çekilen görüntülerin talep edilmesine, olay yeri keşfinin reddine karar verdi. Bir sonraki duruşma 25 Mayıs’a ertelendi.