Suadiye’deki evinde Cumhuriyet'ten Hilal Köse'ye konuşan Metin Akpınar, koronalı günlerini, Müjdat Gezen’le yargılandığı 17 Şubat’a ertelenen davayı konuştu.
Adliye koridorlarında olmanız her kesimden insanı rahatsız etti. Büyük bir sahiplenme vardı size, aksi beklenmez zaten ama siz ne hissettiniz?
Bu hakikaten müthiş bir şey. 2017'de soruşturma için ifadeye gittiğimde de müthiş bir destek görmüştüm. Bunun hak ettiğimden fazla olduğu inancındayım. Laik, seküler, demokrat, Cumhuriyetçi popülasyon, sanatsever, insansever, doğrudan yana olan bu popülasyon ciddi boyutta sahip çıkıyor. Bu hakikaten gurur verici. Benim evim ödüllerle dolu ama bu ahir ömrümde aldığım en güzel ödül. Onlara şükranlarımı, saygılarımı, sevgilerimi teşekkürlerimi manşet olarak iletelim. Biz 60 senedir kamuoyuna mutluluk getirmek için çalışıyoruz…
Adli kontrol kararı ile her hafta karakola imza vermiştiniz bir süre…
Programdan hemen sonra savcı basın soruşturması için kolluk kuvveti göndermişti. Yolda telefonlarla değişti olay, terör suçları soruşturmasına döndü. O zaman dedim ki 'biz galiba ayvayı yedik.' Bu değişme hayra alamet bir değişme değil. 'Alın içeri' deseler gireceksin içeri, yaşına başına bakmazlar adamın. Allahtan mahkeme öyle davranmadı, adli kontrolle serbest bıraktı. O zaman da müthiş bir sahiplenme olduydu... Altı ay imza verdik. Anadolu Savcılığı, toplumu silahlı kalkışmaya tahrikten 15 yıl istemiyle dava açtı… Mahkeme isnat edilen suç oluşmamıştır deyince biz hem adli kontrolden kurtulduk hem de 15 yıldan kurtulduk. Altı yedi ay sonra tekrar iddianame hazırlandı ve bu dava açıldı. Biz de işte duruşmamıza gittik…
Adliyeye girince ilk ne düşündünüz?
Olabildiğince ben olmaya tükürdüğünü yalamamaya özen gösterdik. İnandığımız doğrular çizgisindeyiz, uzun vadede belki doğru kazanır diye de düşünüyoruz. Doğru her zaman da kazanmaz onu da söyleyeyim… İçinden geçtiğimiz iklim çok önemli…
DEMOKRASİ'Yİ KONUŞMUŞTUK
Duruşma nasıl geçti?
8. Asliye Ceza Mahkemesi’nin hakimi değişmiş, yani davayı açan hakim gitmiş. Marmais'ten bir hakime hanım gelmiş. İyi niyetli belli… Önce kimlik tespiti yaptı. Mağdur avukatı da duruşmadaydı. Zarif yaklaştı, tarafsız olmaya özen gösteren tavrını sezdim hakime hanımın. İddianameyi okudu. 'Yorum yapacak mısınız' dedi. 'Yapacağım' dedim. 'O sözleri kendi irademle, nereye gideceğini de bilerek söyledim' dedim. Cumhurbaşkanı'na isim vererek hedef göstererek bir hakaret kesinlikle yoktu bu bir durum tespitiydi, toplumun mutluluğu için adanmış bir ömür ancak bunu üretir. Yani toplumların en iyi idare şekilleri demokrasilerdir. Demokrasinin kademeleri olabilir, demokrasi sabit bir hedef de değildir. Ola ki vardığınızda daha iyi bir demokrasiye geçiş için önü de açıktır. 'Demokrasiyi başaramazsak, kutuplaşma vs bizi başka olumsuzluklara götürürse dünyadaki kötü örneklerin durumuna düşebiliriz, aman düşmeyelim' dedik. Shakespeare 'sahne dünyanın aynasıdır' diyor. Haldun bey (Taner), 'kabare dünyanın dev aynasıdır' derdi. Biraz abartır o ayna, sivilceyi çıban yapar, göze sokar ki insanlar ona karşı daha hassas olsunlar. Yani olumsuzu göstererek iyiyi yakalamak, çirkini göstererek güzeli yakalamak, yanlışı göstererek doğruyu yakalamak… İyi, güzel, doğru da bu zamanda yetmiyor. Yanına ahlakı, estetiği, etiği, ahlak felsefesini de eklemek lazım. Doğrunun yanına da adaleti eklemek lazım. Bunlar birer hedeftir, bunları söyledim ben, yarın da söylerim…
Hep vurguladığınız şeyler…
Böyle bir hukuk ikliminden geçiyoruz, sonuçlarına da katlanacağız. 80 yaşından sonra hapishaneye girersem o da benim madalyam olur. Zaten ben bir İstiklal Madalyası sahibiyim ben. Kayınpederin erkek evlatları rahmetli olunca bana kaldı. İki madalyalı olurum…
Aman olmasın öyle bir şey…
İnşallah olmaz, kendi açımdan düşünmüyorum. Ülkenin durumu, hukuk iklimi açısından düşünüyorum, olmaması daha doğrudur ama sanatçı oldunuz mu bunu da çekeceksiniz.
İHTİLAL GÖRDÜK DAVA GÖRMEDİK
Türkiye biraz, çok çektiriyor sanatçısına değil mi?
Nerelerden geçtik böyle bir şeyle karşılaşmadık biz. Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Turgut Özal, Süleyman Demirel… Hep oyunlarımıza da geldiler. O kadar da eleştirdik adamları…Dava mava bir şey görmedik çok şükür. İki buçuk ihtilal gördük...İhtilalde de oynadık... Süleyman Demirel kabare tiyatrosuna gelmemişti, yıllar sonra Caddebostan’da yaptığımız bir gece kabaresine geldi. Hatta ben sahneden ‘25 sene sizi bekledik, hoşgeldiniz, neredeydiniz’ diye seslenmiştim…
Şimdi neden böyleyiz peki?
Birkaç şey gelişti şimdi Hilalciğim… Kutuplaşma hep denendi Türkiye'de… Türk-Kürt, laik-dindar Alevi-Sünni. Önce sağcı solcu diye böldüler 5 bin kişi öldü… Olacak şey miydi o? Şimdi çoklu bölünme oldu… Her kafadan bir ses çıkıyor, herkes kendine göre yorumluyor. Buradan nasıl çıkarız? Kamu, sağ duyu gösterecek diye düşünüyorum.
Umutlusunuz sanırım…
Umudu kaybetmemek gerek diye düşünüyorum. Matematiksel olarak baktığınızda çok umutlu olamıyorsunuz bugün ama belki başka boyutlar devreye gidecektir…
HAPİS CEZASININ PROVASI OLDU
Bir de koronavirüs girdi hayatımıza…Salgın sizin hayatınızı nasıl değiştirdi?
Hapis cezası verirlerse iki seneden fazla, yaşım, hastalıklarım gereği ev hapsi olacak. Bunun provası oldu bu. Ben on aydır karantinadayım. Çok zorunlu olmadıkça, dört beş defayı geçmez dışarı çıkmadım. Dışarıyla da temasımız yok. Olabildiğince ümmin sistemi ayakta tutabilecek gıdalarla beslenmeye özen gösteriyoruz.
Panik oldunuz mu hiç?
Ben panik olmam, sabırlı bir insanım. Beklerim. Akıl yoluyla önlemlerimi alırım… Ona rağmen gelirse dua etmekten başka yapacak bir şeyim yoktur. Kuran-ı Kerim de çok ciddi bir kitaptır ama İncil'de bir dua vardır. Der ki "Yarabbi bana olaylara yön verme gücü ver, herhangi bir nedenle bunu esirgersen tahammül gücü ver." Bu duayı çok severim hayatımda da uygularım. Ben yön vereceksem veririm, vermiyorsam zaten hata benimdir. Yön veremiyorsak, katlanma gücünü araştırmak zorundayız. Böyle bir şey başımıza geldi, biz de karantinaya girdik, zannediyorum 2021'in sonuna kadar da sürecek. Ama ben böyle minicik bir virüsün faaliyetini pozitif bilim lehine olumlu değerlendiriyorum. Nereye başvuracağımız belli oldu.
Aşı olacak mısınız?
Tabii olacağım…
Hangi aşıyı olacaksınız?
Zatüre aşımı, grip aşımı oldum… Bu aşıyı da olacağım ancak konservatif aşıyı tercih ediyorum. Çin'in olumsuz parantezi beni ilgilendirmiyor, mikrobun etkisizleştirilip aşı olarak uygulanmasını daha sağlıklı buluyorum. Bugün yaşıyorsak aşılar sayesinde yaşıyoruz. Aşılanmaktan başka çare yok. Nüfusun yüzde 67’si aşılanabilirse sürü bağışıklığı sağlanabilir diyor bilim insanları…
Doğaya verilen zararı da sorguladık bu süreçte, sizce bu anlamda değişir miyiz?
Maalesef bellek bozukluğumuz var. Çok ciddi medyatik bombardıman altındayız. Dakikada bir gündem değişiyor. O biraz hafızamıza attıklarımızı geriletiyor, küllendiriyor, onun yeniden gündeme gelmesi için bir şeyin bizi uyarması lazım. Zannediyorum ki başka dersler çıkarmak mümkün olacak bu mikroptan ve bu aşıdan…Covid-19'u yenersek, derhal bir empati kültürü aşısı bulmak lazım.
BEN SEN YOK BİZ VARIZ AŞISI!
Kesinlikle!
Bunun 83 milyona yapılması lazım, mümkünse altı aylık değil, ömür boyu antikorla yapmak lazım. Artı, bu bölünmeyi engellemek için, karşıyı ötekileştirmeyi, düşmanlığı engellemek için biz paradigması aşısı bulmak lazım. "Ben sen yok biz varız"ı gündeme getirip, bu aşıyı yapmak lazım. En önemlisi 160 milyon doz ömür boyu etkili demokrasi aşısını bulup olmamız lazım başka çaremiz yok! Covid 19 bize bu dersi verirse mutlu ölürüm. Bu günleri görmeye bu milletin hakkı vardır bu millet çok eza cefa çekti… Bize bunu sağlarsa Covid 19, şükran olurum.
Doğayı da rahat bıraksak güzel olur...
Doğadan insani boyutta yararlanmak, -temiz hava, temiz su- vahşi doğanın içine fazla girmemek, börtüyle böcekle çok fazla uğraşmamak gerek (gülüyor.) Doğa müthiş bir şey… Düyanın oluşumu, yeryüzünde canlı yaşamının başlaması… Spinoza diyor ki "Benim inancım doğa üstünedir. Doğayı sizin bahsettiğiniz Tanrı yaratmışsa ne güzel, harika, yaratmamışsa da doğa var." Doğa ile uyum dünyanın en önemli hedeflerinden biri olmalı, bundan sonra başarır mıyız bilmiyorum. Amerika bir, biz iki Kyoto anlaşmasına imza atmadık ama doğayı kirletiyoruz ve ısıtıyoruz. Bir derece daha ısınırsa okyanus 60 metre yükselecek, yani İngiltere yok, Hollanda yok, Maldivler yok… Doğayı yenmek yerine doğa ile beraber yaşamayı öğrenmek lazım…
Sanırım bunun için dünya genelinde bir siyasi irade lazım…
Siyasetçilerin iktidarda kalma hırsından öte bilgi birikimlerinin olması lazım. Doğayı da bilecek siyasetçi ekonomiyi de… Bunları bilmedikleri kanaatinde değilim, bu bir tercih meselesi. Size oy veren popülasyonu konsolide ettiğiniz zaman iktidarda kalıyorsunuz, sonra sadece o kesimi gözetip işi götürüyorsunuz, karşı taraf ‘tü kaka’ oluyor. Buna bir çare bulmak… Demokrasi aşısına da onun için ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.
Neden ama?
Çok büyük bir imparatorluk yaşamışız. Öncesinde Haçlı Seferleri, Moğol istilası… Müthiş bir folklor var. Ama Hitit medeniyetini yedik yuttuk, Selçuklu medeniyeti öyle çok şükür! Osmanlı’yı yedik bitirdik şimdi Cumhuriyet’i yok etmeye bakıyoruz. Sonra bize ne kalacak bilmiyorum. Osmanlı’da 650 sene padişah efendimizin Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olması, popülasyonun ümmet olması, ‘memalik-i osmani’nin padişah efendimizin malı olması, hep bir babadan, yani yönetimden her şeyi bekleme durumu sonucu kendi kültürümüzü geliştirip, siyasi otoriteden talepkar olmayı öğrenemedik. Cumhuriyet müthiş bir devrimdir, bağışlanmıştır bize kıymetini bilemedik. Sanıyorum tüm bu nedenlerle o kolajdan özümsenmiş bir kültür sahibi değiliz. Bilgi iletişim çağına rağmen biz hala biraz din ve tarım toplumu olmakta ısrar ediyoruz.
Tarım da bitiyor…
Eskiden 5 yıllık planlamalar yapılırdı. Uyulur uyulmaz, pilan pilav diye dalga geçilir ama neticede bu iş plan işi. Yönetim şekli çok önemli. Önce toprak analizi, çiftçiyi tanımak, ona yatırım yapmak… Tarım toplumu olmak kötü değil çünkü dünya aç…
LANGA BOSTANINDAN DOMATES TOPLARDIK
Salgında hepimiz gıdanın nasıl bir temel ihtiyaç olduğunu da sorguladık...
Öyle ama ülkede tohum da bozuldu. Ben domates çok severim. Domates, yeşil biber ve salatalık beni kahrediyor. Yok, gitti bunlar. Aksaray'da doğdum büyüdüm. Yenikapı'daki Langa bostanına giderdim annem kır domatesi severdi. Ellerimizle toplar alırdık. Çok güzel yağlı marul olurdu kıtır kıtır yenirdi. Biraz gaz yapardı niye biliyor musunuz suyu mezarlıktan gelir…
Aaaa!
Tabii (gülüyor) Naaş çürüdükçe toprağa karışır, oradan da su gelir, marul onu emer oh yağlı yağlı çıkar (gülüyor.) Bugün bizde domates tohumu yok İsrail'den fide alıyoruz. O fide ezilmiyor, büzülmüyor SEKA olsa gönder kağıt yaptır!
Domates deyince aklıma geldi, en sevdiğiniz yemek hangisi?
Maalesef etoburum. Et yemedim mi doymuyorum. Son zamanlarda sebze yemeye çalışıyoruz o da mesela kıymalı olacak… Eti de soğan sarımsak domates biberle yaparsanız mükemmel olur.
Mutfağa girmeyi sever misiniz?
Ben mutfaktan çıkmam (gülüyor) 27 kilo vermiştim 12 kilosunu bu 9 ayda aldım maalesef… İyi bir aşçıyımdır, her yemeği yaparım evelallah… Et balık salata benimdir, meşakkatli işleri Göksel yapar…
Annenizin hangi yemeğini severdiniz?
Annem de etçiydi… Dolma… Annem 82 yaşında öldü, babam da. Ben de 80'e geldim, 82'ye kadar garantim var daha yukarısını Allah bilir!
Allah korusun…
Herkes sağlıklı olsun…
Anneniz nasıl biriydi?
Annem enteresan bir kadındı, çile çekmiş Golda Meir derdim ben ona, eğitimli değildi ama zeki ve akıllı bir kadındı. Herkesi idare ederdi beni de öyle idare etti.
Sahnede 60 yılı geçti. "Toplumun tebessüm etmesini sağlamak için adanmış bir ömürdür bu" diyor. Deve Kuşu Kabare Tiyatrosu'nun 28 senelik yolculuğunu bir müzeye taşımaya hazırlanıyor. Ataşehir Belediyesi'nin kültür merkezinde çalışmalara başlanmış.
ÖRDEKLERİ UÇURMAYA ÇALIŞAN BİR ÇOCUKTUM
Yaramaz bir çocuk muydunuz?
Kabına sığmaz dediklerindendim… Düz duvara tırmanırdım yani. Bahçemizde bir çam ağacı vardı. Zehra hanım teyzenin ördeklerini gömleğimin içine sokardım ağaca tırmanırdım uçururdum, ördek zavallı vaak vaaak diye diye… Ördek uçar diye biliyorum (gülüyor.) Bu kadar yaramaz bir çocuktum. Aksaray’da büyüdük, 37 yaşıma kadar orada yaşadım. Yaşadığınız çevrede siz siz oluyorsunuz. Kültürel ortamınız iyi ve güzelse, ekonomik durum derli toplu ise temiz su, sağlıklı gıda tüketebiliyorsanız iyi insan olarak yetişiyorsunuz…
Geçmişe çok takılır mısınız yoksa anı mı yaşarsınız?
Bit pazarına nur yağdırmayı sevmem ama klasiğe sahip çıkmak gerektiğini düşünüyorum. Onsuz da olmaz. Bugüne dek çok ciddi geçiş dönemlerinden geçmişim.
Nasıl bir serüvendi?
Hem çok iyi hem çok zor bir şey… Yeniyi kabullenmek biraz emek işi.
Akıllı telefonlarla aranız iyi mi?
Sonradan oldu… Rahmetli Zekiye derdim 'Ben tele erkek olmayacağım' diye ilk o bana bir telefon hediye etti uzun süre onu kullandım, sadece "alo, evet,efendim" o kadar…Şimdi kullanıyorum ama cep telefonu olmaktan çıktı el bilgisayarı oldu Bütün bu teknolojiyi yakalamak bende olmadığı gibi Türk toplumunda da olmadı. Bizde çağdaş teknolojiye ayak uyduramama hastalığı var. Türk toplumu kültürel olarak bu gelişmeyi yakalayamadı, yakalayamayacak da. 4.0 5.0 derken biz baştan 2.0 mağlubuz. Çünkü o teknolojiyi biz üretmeyeceğiz. Bizim üretmemiz lazım. O yüzden bu geçiş dönemlerinin insanı kahreden yanı da vardır.
Anladığım dünü de bugünü de tadında yaşıyorsunuz o zaman…
Denge çok önemli. Dengeyi sağlarsanız mesele yoktur. Demokrasi hukuk ve ekonomi sizi bağlayan çevresel etkenlerdir onlar iyi olursa siz de iyi gelişirsiniz onlar kötü olursa siz de gelişemezsiniz. Bu da bir gerçek.
Anılarınızı yazmayı düşünmediniz mi?
Nazım Hikmet'in dediği gibi ben şehvetle konuşmayı seven ama yazma özürlü birisiyim. Bir sürü notum var. Bir araştırmacı dalarsa bu evde bir şeyler bulur. Ama belgesel çektik, Selçuk Metin çekti. Bir Metin Akpınar hediyesi bırakmak istiyordum… Anı yazmak zor bir iş doğruları söylesen ayıp olur birileri kırılır, söylemesen kendine ayıp (gülüyor.) Belgeselin kitabı da Can Yayınları’ndan çıkacak. Covid-19 bizi de vurdu belgeseli gösteremedik. Ölmeden de Deve Kuşu Kabare Tiyatrosu Müzesi yapabilirsem tamam. Atatköy Belediyesi’nin kültür merkezlerinden birinde sergi alanını müze yapacağız çalışmalara başlandı.
BİZ GÜLDÜRÜRÜZ!
Bugünün mizahçılarını takip ediyor musunuz?
Bir ülkede işler kötü gidiyorsa mizah ölmez. (Gülüyor) Bu ülkenin mizahçıları da iyidir…
Sahnede hiç güldüremediğiniz oldu mu?
Yok. Biz güldürürüz (gülüyor.) Çok fazla övünmeyi sevmem ama bu konuda çok tevazu göstermeyeceğim. Zeki-Metin ikilisi güldürür. Çünkü gülmeyece programladık biz izleyicimizi. Zeki, “Metiiiiin” der ona bile gülünür. Bir iki akşam güldürmeyelim dedik tutturamadık.
Mizahçı hayata daha pozitif bakar değil mi?
Her türlü. Gülmece arayarak bakar. Uyumsuzluğu yakalayarak mizahı çıkarır. Mizah bir anlamda aynı olaya başka açılardan bakmaktır. Tınısı vardır onun. Onu başarırsanız gerçek bir tiyatro oyuncusu olursunuz. Şimdi biraz abartı var. Bazı gülmece programlarına bakıyorum, şah damarları patlayana kadar abartılı oynuyorlar. Her şey bağırarak anlatılmaz ki… Bu abartma mizahın sorunlarından biri ama mizah ölmez.
Sizin yaşlanma korkunuz var mıydı?
Tabii. 73 yaşına kadar gençtim, delikanlıydım… 73’ten sonra başladı yavaşlama, bugün unutkanlık var, isimler bir süre sonra geliyor. Ahir ömrü ayakta geçirmek doğru bir şey, bunu başarmaya çalışıyoruz. Ama şu kanepe ve televizyon beni mahvediyor. Çalışırken hiç izlemezdim. Şimdi 5 saat ve belki de fazla televizyon seyrediyorum. İyi oyalıyor ama insanın beynini de oyalıyor. Zaman geçiriyorum, ömür dolduruyoruz tam budur tabir.
SAHNE BENİM DÜNYAMDI
Hayatınızın dönüm noktası neydi?
Şanslı bir insan olduğuma inanıyorum hem çevre hem öğretmenler açısından. İstediğim her şeyi yaptım diyebilirim. Ama her şey iyi miydi dersen, değildi. Sütten çıkma ak kaşık olmadığımızın bilincindeyiz ama iyilik kötülük ortamında iyilerin ağır basacağı tercihlerde bulunduk. Mutluyum.
Kendinizi çok eleştirir misiniz?
Eleştiririm. Eleştiriye tahammül edemem ama kendimi eleştiririm. İşim bux elalemi de eleştiriyorsun gümbür gümbür biraz kendine dikkat etmek zorundasın. Gaddar eleştiri de olur. Hele siyasetçiysen, yönetiyorsan eleştiriye daha tahammüllü olman gerekir. Siyaset zordur. Rahmetli Ecevit bana çok ısrar etti siyasete girmem için nurlarda yatsın, 'ısrar ederseniz sizi dinlemek zorunda kalırım, halkımın yarattığı Metin Akpınar'a yazık olur bana lütfen ısrarcı olmayın' dedim. Çok zarif bir davranışla kabul etti adamcağız.
Geçmişte en çok özlediğiniz sahne zamanları olmalı…
Sahne benim dünyamdı. Bıraktığım zaman çocuğumu öldürmüş gibi oldum. Öyle gerektiği için öyle yapmak zorunda kaldık... 1992 yılında kapandık biz.
Ya aksilikler…
Olmaz mı neler çektik o kadar da ballı börekli geçmedi. Tabii güldük eğlendik. Sahnede sanatçı yaptığı işi sevmezse mizahı satamaz. O öyle keyifli onur verici bir iştir. Empati kültürünün biz kültürünün aşısı tiyatrodur aslında. İnşallah 2022 de açılacak tiyatrolar... Dünyanın herhangi bir yerinde bir tiyatro oynandığı zaman o oyun dünyanın başka bir yerinde sanatseverlerin tarlasına ekilmiş bir topumdur, laf benim değil ama beni heyecanlandıran bir tanımlama. Tiyatro öyle bir sanattır.
AFYON VİŞNESİ EN GÜZELİ
Sohbetimiz ustanın elleriyle yaptığı vişne likörüyle tatlandı. Tek kelimeyle muhteşemdi. Tarifi sormamak olmazdı: "Vişne çok önemli bir meyvadır. Serinde olur. Ağustos sonlarına doğru Afyon vişnesi en ideal vişnedir. Onu yakalarsanız ölçü bir kilo vişne ise bir kilo toz şekerdir. Kat kat koyarsınız.Ortasına bir tülbent içine kakule, karanfil ve kabuk tarçın bağlarsınız, aramosu yayılır. Fermantasyonu yapına bir, bir buçuk ay sonra alkolünü koyarsınız keyfinize göre. 500 gram, bir kilo… En hafif içkimizdir. Burası içkici bir adamın evi dolap doludur, ama dört beş senedir içmiyorum. Eş dost bildiği için her yerden gönderirler. Alkol insan doğasına aykırı değildir onu söyleyeyim."
İçmeyi bilmek de lazım ama…
Bizim pirimiz Aydın Boysan’dır nurlarda yatsın, Samatya'da aynı meyhanede olduk ama o zaman biz çömezdik masasında olamadık. Oradan beri tanırım, sonra sofrasında da oldum müthiş bir adamdı, feylesoftur. Ben '70 yaşındayım artık ihtiyarladık' diye bir laf etmişim canlı yayında ekrandan bana seslenmiş, 'Oğlum Metin gençliğinin kıymetini bil’ demiş, kendisi 90 yaşında o zaman…
İçki masasında sizin için en önemli kriter neydi peki?
Salanan masayla içilir sallanan adamla içilmez!
Çok güzelmiş…
İçki masasında konuşulan şey masada kalır. Bizim soframız Atatürk sofrasıdır. Uzun sürer, zaman zaman tartışılır, eleştiri de olur, banal ve belden aşağı espri olmaz. Rakının adabı vardır ilk kadeh şerefe kaldırılır… Esasen sofra adabıdır.
Yeni yıl mesajınızı da sorup bitirelim…
Umarım 2021, sonra yaşayacağımız iyi yılların sıçrama tahtası olur. 2022'den sonrası iyi olacak diye düşünmeye çalışıyoruz. Yeni yıl ümittir... Ben yeni yılı evde kutlamayı severim. Yemekler yapılır, hindiler pişer eşle dostla kendi masamızda oluruz. Külahları fürtleri falan sevmem ama…