Türkiye, ekonomik olarak sözcüklerle anlatılması neredeyse olanaksız, dar ve sabit gelirli milyonların karnını doyurmakta zorlandığı ağır bir kriz sürecinden geçiyor. Bazen alınan ve ekonomideki dengelerin sarsılmasına (Merkez Bankası üst yönetiminde yapılan değişiklik gibi) ve daha da bozulmasına yol açan (tartışmalı faiz indirimleri), çoğu zaman da alınmayan kararlar nedeniyle dolar ve euro kuru, rekor üstüne rekor kırıyor. Kur artışı, başta enerji ve temel gıda maddeleri olmak üzere iğneden ipliğe her ürüne zam olarak yansıyor. Yoksulluk ve sefalet önü alınamaz bir hızla yayılıyor.
Hiper ya da “dörtnala” enflasyon kaygılarına neden olan, ekonomik yönden çıkmaz bir sokakta freni patlamış ve kontrolünü yitirmiş bir kamyon izlenimi veren Türkiye’de, kur artışları yap-işlet-devret (YİD) yöntemiyle inşa edilen, “mega” olarak adlandırılan köprülere ve otoyollara ödenen garanti tutarlarının da her yıl katlanmasına yol açıyor.
Bu projelere, 2022 yılında garanti adı altında yapılacak milyarlarca liralık ödemenin ayrıntısına girmeden önce, Türkiye’nin ekonomik olarak yaşadıklarıyla birebir olmasa da bazı yönlerden büyük benzerlikler gösteren Almanya’ya uzanmak istiyoruz.
BİR ALMAN ANLATIYOR
Birinci Dünya Savaşı sona ermiş. Almanya, savaştan yenilgiyle çıkmış. Bu yılları ve Alman ekonomisinde yaşananları bir tanığın gözlemlerinden aktaralım.
Sebastian Haffner, 1907’de Berlin’de doğdu. Hukuk alanında doktora yaptı. 1938’de İngiltere’ye iltica etti ve Observer’da gazeteci olarak çalışmaya başladı. “Bir Alman’ın Hikayesi-Hatırladıklarım (1914-1933)” başlıklı çarpıcı kitabını, sürgünde yaşadığı Londra’da 1939 yılında kaleme aldı.
Kitapta, markın dolar karşısında güneş görmüş kar gibi değer yitirdiği ve Almanya’nın daha sonra “ulusal korkusu” haline gelecek meşhur hiperenflasyonlu yılları şöyle anlatılıyor:
“Daha 1920’de, gizlice içtiğim ilk sigaranın fiyatı 50 fenikti. 1922 sonlarına kadar fiyatlar tedricen, savaş öncesi seviyelerinin on ila yüz misline kadar yükseldi. Dolar kuru da aşağı yukarı 500 mark civarındaydı. Ama bu tedricen olmuştu. Ücretler, maaşlar ve fiyatlar aşağı yukarı aynı oranlarda artmıştı. Büyük rakamlarla hesap yapmak biraz zorluk çıkartıyordu. Ama bunun haricinde çok da görülmedik bir durum değildi yaşanan. Birçok insan hala fiyat artışlarından bahsediyordu. Bundan daha heyecan verici çok şey vardı hayatta. Ama şimdi piyasalar delirmişti. Ruhr savaşından kısa bir süre sonra dolar kuru 20 bine fırladı. Bir süre durakladı. Ardından 40 bine tırmandı. Kısa bir tereddüt geçirdi ve sonra kısa periyodik dalgalanmalarla ataklar yaparak 10 bin ve 100 binlik adımlarla yükselmeye başladı.”
“HER ŞEY HIZLA ERİYORDU”
Haffner, bunun nasıl olduğunu tam anlamıyla kimsenin bilmediğine işaret ettiği kitabında, Almanları şoke eden gelişmeleri de şöyle dile getiriyor:
“Gözlerimizi ovuşturarak sanki bir doğa fenomeniymiş gibi seyrediyorduk olan biteni. Dolar önce her sohbetin gündem maddesi haline geldi. Sonra bir anda etrafımıza bakındık ve hadisenin günlük hayatımızı nasıl berhava ettiğini tespit ettik. Tasarruf hebası, ipotek ya da herhangi bir mali yatırımı olanlar bunların bir gece içinde eriyişini seyrettiler. Kısa bir süre sonra bahsi geçenin tasarruf edilmiş üç beş fenik mi yoksa büyük bir servet mi olduğu da fark etmemeye başladı. Her şey hızla eriyordu. Birçok insan yatırım yaptığı enstrümanı değiştirdi alelacele. Bunun tek faydası sonunda hiçbir şey fark etmediğini görmek oldu. Kısa bir süre sonra herkese servetlerini kaybettiren ve hepsinin düşüncelerini çok daha acil olan başka bir konuya yönelten bir şeylerin yaşandığı herkes için aşikâr hale geldi.”
MAAŞ, BİR PAKET SİGARA ALMAYA YETMİYOR
Kitapta, bu dönemde geçim giderlerinin hızla artığını belirten Haffner, “Çünkü, tüccarlar hiç nefes almadan takip ediyorlardı dolar kurunu. Daha dün 50 bin mark fiyatı olan yarım kilo patates, bugün 100 bine satılıyordu; geçen cuma günü eve getirilen 65 bin marklık bir maaş salı günü bir paket sigara almaya yetmez hale geliyordu” diyor.
Türkiye’de, çok şükür ki (şimdelik) kur ve ürün fiyatları bu hızla artmasa bile Almanya ile bazı yönlerden yaşananlar arasında benzerlikler dikkatlerden kaçmıyor.
2022 YILINDA 20 MİLYAR TL ÖDENECEK
Ancak, dolar ve euro kuru önlenemeyen bir hızla deyim yerindeyse istikrarlı olarak artmaya devam ediyor. Bu durum, bir yandan tüm ürün ve hizmetlerin fiyatının yükselmesini, diğer yandan da YİD modeliyle inşa edilen projelere ödenen garanti tutarlarının katlanmasını beraberinde getiriyor.
Hangi projelerden söz ediyoruz? Menemen-Aliağa-Çandarlı, Kuzey Marmara, Aydın-Denizli, İstanbul-İzmir, Ankara-Niğde otoyolları ve Yavuz Sultan Selim ve Osmangazi köprüleri YİD modeliyle inşa edildi. Kınalı-Tekirdağ-Çanakkale Otoyolu ile Çanakkale Köprüsü’nün inşaatı devam ediyor.
Devlet, bu yıl yalnızca köprüler ve otoyollar için 14 milyar 589 milyon TL garanti ödeyecek. 2022 yılı için bu tutar, bazılarında dolar, bazılarında da euro üzerinden araç geçiş garantilerinin verilmesi ve kurların fırlaması nedeniyle yüzde 30’u aşkın artacak ve 20 milyar TL’ye ulaşacak. Zira, bu projeleri kullanan araçların sayısının izleyen yıllarda da garanti sınırının altında kalması yüksek olasılık olarak değerlendiriliyor. Görünen o ki köprüler ve otoyollar daha uzun yıllar vatandaşın cebinden finanse edilecek. Kurun yukarı yönlü her hareketi (TL bazında ödeme yapıldığı için) garanti yükünü ağırlaştıracak; vatandaş boğazından kısacak, köprü ve otoyolların garantisini ödeyecek.