Bülent Ecevit 5 Kasım 2006 yılında hayatını kaybetti. 81 yıllık ömründe siyasetiyle olduğu kadar naifliğiyle de anılan Bülent Ecevit'in bugün ölüm yıl dönümü. İşte Bülen Ecevit’in hayat hikayesi…
BÜLENT ECEVİT’İN HAYATI
Bülent Ecevit, 28 Mayıs 1925 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Kastamonu doğumlu Fahri Ecevit, Ankara Hukuk Fakültesi'nde adli tıp profesörüydü. İstanbul doğumlu olan annesi Fatma Nazlı Hanım ise ressamdı. Bülent Ecevit 1944 yılında Robert Koleji'nden mezun oldu ve aynı yıl içinde çalışma hayatına Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nde çevirmenlik yaparak başladı. Ecevit ayrıca 1946 yılında, Robert Kolej'den sınıf arkadaşı olan Rahşan (Aral) Ecevit ile hayatını birleştirdi.
Ecevit'in Rahşan Hanım'a karşı beslediği aşk, şiirleri ve ikilinin 60 yıllık birlikteliği her zaman Türk halkı tarafından gıptayla takip edildi. Önce Ankara Hukuk Fakültesi sonra da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisi bölümüne kayıt yaptırmasına rağmen yüksek öğrenimine devam etmedi. 1957'de Rockefeller Foundation Fellowship Bursu ile ABD'ye giden Bülent Ecevit Harvard Üniversitesi'nde sekiz ay sosyal psikoloji ve Orta Doğu tarihi üzerine incelemeler yaptı. Bu sırada Ecevit'in sürekli “hocam” diye bahsettiği Henry A. Kissinger Harvard Üniversitesi rektörü idi. Harvard'da 1957 yılında, 1950-1960 arasında verilen antikomünizm seminerlerine sürekli Olof Palme, Bertrand Russell gibi kişilerle katıldı.
1950’lerde “Forum” dergisinin yazı işleri kadrosunda yer aldı. 1965’de “Milliyet” gazetesinde günlük yazılar yazdı. 1972’de aylık “Özgür İnsan”, 1981’de haftalık “Arayış”, 1988’de aylık “Güvercin” dergilerini çıkarttı.
CHP DÖNEMİ
1957-1980 arasında, önce Ankara, sonra Zonguldak’tan Cumhuriyet Halk Partisi’nin Milletvekili oldu. 1960'ta Kurucu Meclis Üyesi, 1961'de Çalışma Bakanı oldu. Bakanlık görevini 1965'e kadar sürdürdü. 1965'te Zonguldak'tan milletvekili seçildi. Bu seçimleri Süleyman Demirel'in başında bulunduğu Adalet Partisi kazanınca, CHP muhalafet partisi oldu. Bu tarihten sonra da Bülent Ecevit, “Ortanın Solu” fikrini benimsemeye ve bu akımın öncüsü olmaya başladı. Ama zaman zaman komünizme kaymakla suçlandı. 1971’de partisinden istifa etti. İsmet İnönü'nin 12 Mart Muhtırası'na karşı tavrı, Ecevit'i bu davranışa itti.
GENEL BAŞKAN SEÇİLDİ
1972 yılında yapılan 5. Olağanüstü Kurultay'da güvenoyunu Ecevit'in alması üzerine İsmet İnönü istifa etti. Böylece Ecevit, 4 Mayıs 1972'de CHP Genel Başkanı seçildi. 1973 seçimlerinde en çok oyu aldığı halde hükümet kuramayan Ecevit, 1974 yılında CHP-MSP (Milli Selamet Partisi) koalisyonunun başbakanı oldu. Aynı yıl 20 Temmuz 1974 tarihli Kıbrıs Barış Harekatı'nı gerçekleştirdi.
Bülent Ecevit'in cumhurbaşkanı Fahri Korutürk onayıyla 1977'de kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamayınca, “2. Milliyetçi Cephe“, Demirel başkanlığında AP, MHP ve MSP ile kuruldu. Aynı zamanda 5 Haziran 1977 seçimlerinde CHP'nin aldığı %41'lik oy oranı, Ecevit'i tek başına iktidara getiremese de, Türkiye tarihinde sol bir partinin aldığı en yüksek oy oranı olarak tarihe geçti. 21 ay boyunca bu hükümetin başbakanlığını yürüttü.
KIBRIS FATİHİ...
Kıbrıs Harekatı Cumhuriyetimizin yakın tarihindeki unutulmaz olaylardan birisidir. Türk milletini eşi benzeri olmayan bir biçimde kenetleyen, başarılı bir zaferdir. Ecevit'in emri ile Türk askeri Kıbrıs'a çıkarma yapmıştır. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, görüşmelerden bir sonuç alınamayınca TBMM'yi olağanüstü toplantıya çağırdı ve Kıbrıs Barış Harekatı'na karar verildi. Ecevit harekatı “Ayşe tatile çıktı” parolasıyla başlatmıştı. Harekat, TSK'nın zorlu şartlarda gerçekleştirdiği en önemli bir başarılardan biri olarak görülüyor. Bu parolada adı geçen Ayşe'nin, dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş'in kızı olduğunu da hatırlatmakta yarar var.
3 KEZ HAPSE GİRDİ
Ülkede gittikçe tırmanan gerginlik, şiddetli sol-sağ çatışmaları ve eleştiriler bir yandan darbe yolunu açarken, bir yandan da Ecevit'in 1979 ara seçimerlerinde başarısız olmasına yol açtı. Bunun sonucunda Süleyman Demirel, MHP ve MSP ile bir azınlık hükümeti kurdu. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, askeri darbelerin antidemokratik olduğunu düşünerek karşı çıktığı askeri yönetim tarafından üç kez hapse mahkum edildi, birçok siyasetçi ile birlikte 10 yıl süreyle politikadan uzaklaştırıldı. Bu çalkantılı dönemde Ecevit, gazeteciliğe dönmeye karar verdi ve 1981'de “Arayış Dergisi“ni çıkartmaya başladı ancak dergi askeri yönetim tarafından kapatıldı.
DEMOKRATİK SOL PARTİ DÖNEMİ
1985 yılı, Ecevit'in isminin yanında her zaman hatırlanacak olan bir olaya şahit oldu; Demoktarik Sol Parti, Ecevit siyasi yasaklı olduğu için eşi Rahşan Ecevit'in başkanlığında kuruldu.
1987 yılında yasağı kalkan Ecevit, partinin başına geçti. Ancak 1987'de yapılan seçimlerde partisi barajı aşamayınca siyasetten çekilme kararı aldı. 1989'da Genel Başkanlık koltuğu boşalınca, Olağanüstü Kurul'da tekrar DSP'ye dönmesine ve Genel Başkan olmasına karar verildi ve 1991 seçimlerinde Zonguldak'tan milletvekili oldu. Bu seçimler sonucunda Demirel önderliğindeki Doğru Yol Partisi ve Erdal İnönü'nin Sosyal Demokrat Halkçı Partisi bir koalisyon hükümeti kurdu. Bu hükümet, AP'yi ve CHP'yi siyaset sahnesine tekrar kazandırdı; AP kendisini feshettiyse de CHP Deniz Baykal'ın girişimleriyle yoluna devam etti. Bunun sonucunun solun parçalanması olduğu düşünüldüğü için CHP ve DSP'yi birleştirme girişimleri, Ecevit'in Baykal'inkinden farklı kulvardaki siyasi tarzı nedeniyle gerçekleşmedi.
2002 YILINDA SİYASETTEN ÇEKİLDİ
1994 seçimlerinden sonra DSP, solun en büyük partisi konumuna geldi. DTP ve ANAP ile kurulan hükümette başbakan yardımcısı, daha sonraki DSP-DYP-ANAP azınlık hükümetinde de başbakan oldu. 1999 seçimleri sonrasında ise 2002 yılına kadar DSP hükümeti ile başbakan oldu. Ancak 2002 seçimlerinde DSP barajı aşamadı ve Ecevit, yaşının da oldukça ilerlediğini ve sağlığının bozulduğunu göz önüne alarak siyasetten çekilme kararı aldı.
ŞAİR VE YAZARDI
Bülent Ecevit, dürüstlüğüyle tanınan bir siyasetçi olmasının dışında aynı zamanda bir şair ve yazardı. Birçok yapıtı Türkçe'ye çevirdi, İngilizce, Sanskritçe ve Bengalce çalışmaları ve incelemeleri yürüttü.
1976'da “Şiirler“, 1978'de “Işığı Taştan Oydum“, 1997'de “El Ele Büyüttük Sevgiyi” ve 2005'te “Bir Şeyler Olacak Yarın” isimli şiir kitaplarını çıkarttı. Şiir kitapları dışında, siyaset konulu kitapları işe şöyleydi; “Ortanın Solu” (1966), “Bu Düzen Değişmelidir” (1968), “Atatürk ve Devrimcilik” (1970), “Kurultaylar ve Sonrası” (1972), “Demokratik Sol ve Hükümet Bunalımı” (1974), “Demokratik Solda Temel Kavramlar ve Sorunlar” (1975), “Dış Politika” (1975), “Dünya – Türkiye – Milliyetçilik” (1975), “Toplum – Siyaset – Yönetim” (1975), “Türkiye / 1965 – 1975” (1976), “İşçi – Köylü Elele” (1976) ve “Umut Yılı” (1977).
ÖLÜMÜ
Bülent Ecevit, 18 Mayıs 2006 tarihinde geçirdiği beyin kanaması sonucunda GATA'da tedavi altına alındı. Yaklaşık 6 ay boyunca bu hastanede tedavi gördü, yoğun bakımda kaldı. 5 Kasım 2006'da, 81 yaşında, solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti. Devlet Mezarlığı'na gömülebilmesi için 9 Kasım'da yapılan kanun değişikliği sonucu 11 Kasım 2006'da buraya defnedildi.
ÖZEL HAYATI
Bülent Ecevit, Türk siyasetinde ayrı bir yere sahip olan bir siyasetçidir. Edebiyata düşkünlüğü, siyasetçi kimliği kadar ilgi görmüştür. Siyaset ve şiir kitaplarının dışında “Özgür İnsan” (1972), “Arayış” (1981), “Güvercin” (1988) gibi dergiler çıkartmıştır. “Bitlis” ve “Meclis” sigaralarını içer, klasik Batı müziğini ve Türk halk müziğini sever. Kendisine 6 kez suikast girişiminde bulunulmuştur. En göze batan noktalardan biri de, eniştesi İsmail Hakkı Okday'ın ona hediye ettiği 70 yıllık “Erika” marka daktilosudur. Bu daktiloyu ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi'ne armağan etmiş, kendisini de yazılarını hep bu daktilonun başında yazarken hafızalara kazımıştır. 1973 yılında, CHP'nin seçim kampanyası sırasında yaşlı bir kadının sarf ettiği “Karaoğlan nirede ha evlatlar, Karaoğlan'ı görmek istiyom” cümlesinden sonra Ecevit, Türk siyasi sahnesinin “Karaoğlan”ı olarak anılmaya başlamıştır.
Bülent Ecevit'in tarihi milliyetçilik konuşması:
Bülent Ecevit'in ABD'ye NATO resti:
BÜLENT ECEVİT ŞİİRLERİ
YAPAMADIĞIMIZ
Rahşan´a-
akşam kapı eşiğinde bir terli giysi gibi
soyunmak vardı derdinden evrenin
bir entari serinliğini giyinmek
kendi derdini tespih gibi çekmek elinde
yün örmen vardı akşamları koltuğa gömülü
karşında polisiye roman okumak vardı
sorgusuz bakışmak yoruldukça gözlerimiz
sevinçsiz gülmek üzüntüsüz ağlamak
oturmağa konuklar gelmesi bazen
çevresinde bir masanın kaygısız
sıcacık konularda bir demli çay gibi
bilmedik komşularla konuşmak
dünyamızla uyuşmak vardı
oyunda sonunu görmeden oynamak
sevinebilmek kazandığına
yitirdiğine yerinebilmek
düşünmiyebilmek yoruldukça düşünmekten
kamaştıkça örtebilmek gözlerini
düşlerde bile ışıktan sakınarak kendini
uyayabilmek vardı vaktinde rahat
YARIN
birşeyler olacak yarın
duruşundan belli
kırdaki atların
bulutların koşuşundan belli
kazışından köstebeklerin toprağı
karıncaların telâşından belli
birşeyler olacak yarın
belki bir tomurcuk
belki bir ağacın düşen yaprağı
belki de bir çocuk
pek o kadar göremesek de uzağı
kuşların uçuşundan belli
birşeyler olacak yarın
öbürgünden önemsiz
yarından önemli
İNSAN
elbette senden guzel olacakti
cizdigin resim
yaptigin heykel
senden buyuk olacakti
senden yakisikli
elbette senden dogru soyleyecekti
yazdigin siir
elbette senden cok duyacakti
soyledigin turku
sen oldugundan buyuksun
sen oldugundan iyisin
sen oldugundan guzel
ELELE BÜYÜTTÜK SEVGİYİ
Birlikte öğrendik seninle
avcumuzda yüreği çarpan
kuşa sevgiyi
elele duyduk kumsalda denizin
milyon yılda yonttuğu
taşa sevgiyi
tırtılları tanıdık seninle baharda
tırtılken daha sevmeyi öğrendik
sevgiden üreyen kelebeği
toprağı evimiz gibi sevdik seninle
birlikte sevdik kuru toprakta
ev küren köstebeği
köstebeğinden toprağına taşına
tırtılından kelebeğine kuşuna
elele sevdik bu dünyayı
acısıyla sevinciyle sevdik
yazıyla kışıyla sevdik
köy-köy ülke-ülke
gökler gibi sardı dünyayı
yağmur gibi sızdı dünyaya
dünya kadar oldu sevgimiz
elele büyütüp elele derdik
elele derip insana verdik
verdikçe çoğalan sevgimizi
MAĞARA
mağaranın duvarına
hayvanları taştan oydum
kükrediler karanlıkta
türkülerle karşı koydum
karanlıktı mağara
ışığı taştan oydum
üşüyordum
bir de güneş koydum
aşk oydum mağaranın duvarına
aşk oydum
ağrıdı taşlar
yarıldı mağara
BACH SONATI
ne ben sorayım seni
ne sen beni sor
soyunmuş seslerimiz tenden
boşlukta bir aşk örüyor
ses olmuş duygular
yaklaşır dalga dalga zamansız
kavuşsa da seslerimiz birbirine
biz kavuşamayız
ne kollarımız var saracak
ne öpecek dudaklar
ne görülecek yüzümüz var
ne görecek göz
biz aşk örüyoruz boşlukta
çizgiden soyut
zerreden öz
YARGI
öldürenle katiliz çalanla hırsız
tümümüz sanığız tümümüz savcı
tümümüz suçlu tümümüz yargıç
kimi aklar kimi suçlarız
kimi bağışlar kimi asarız
kendimizi başkasında
hergün bıçak saplı
birinin arkasında
vurulan da biziz vuran da