Kadınlar Birlikte Güçlü’nün Alsancak’ta düzenlenen Ege buluşmasında, “kutsal aile” dayatması, kadın emeği, LGBTİ+ mücadelesi ve Cumhur İttifakı’nın anayasa değişikliği teklifi gibi konulara ilişkin konuşuldu.
Buluşmaya, Filistin Kadınlar Derneği’nden Abeer Abukhdair, Tunus Demokratik Kadınlar Derneği Başkanı Yüsra Feravis ve Sudan Kadın Hareketinden Niamet Kuku Muhamed de yer aldı. Türkiye İşçi Partisi Kadın Bürosu üyesi Aslı Yapar, buluşmada bir konuşma yaptı.
KATLEDİLEN ECEM SEÇKİN ANILDI
Aslı Yapar, 4 Ocak günü Alsancak’ta M.F. isimli erkek tarafından katledilen Ecem Seçkin isimli trans kadını anarak başladığı konuşmasına, “Bugün farklı birçok yerden gelen kadınlar olarak isyanımızı, mücadelemizi ve dayanışmamızı birlikte büyütmek için burada buluştuk. Bugün bizim buluşmamıza vesile olan bu etkinlik kapsamında erkek egemen düzen içerisinde karşı karşıya kaldığımız, birlikte mücadelesi verdiğimiz birçok gündemi konuşmak ve birbirimizden güç almak için bir araya geldik” diyerek devam etti.
‘KUTSAL AİLE’ DAYATMASI
Yapar, “Gündemlerimizden biri de yaşamlarımızın ve geleceğimizin hapsedilmeye çalışıldığı ‘kutsal aile’ başlığı. Bu bölümde ‘kutsal aile’ ve erkek egemen düzenin aile birliği-bütünlüğü üzerinden geliştirdiği saldırılara değineceğim” dediği konuşmada, şunları dile getirdi:
“Toplumsal cinsiyet rollerinin pekiştirildiği, emeğimizin görünmez kılındığı, erkek şiddetinin boyutlandığı, varoluşumuzun reddedildiği, yaşamlarımızın ise hapsedilmeye çalışıldığı aile, ataerkil sistemin kendini güçlendirdiği bir kurumdur.
Kutsal aile diye korumaya çalıştıkları yapı içerisinde her gün çocuklar en yakınları tarafından istismar ediliyor, kız çocukları ebeveynleri tarafından çocuk yaşta evlendiriliyor. Birçok örnek sıralayabiliriz fakat Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G’yi 6 yaşında evlendirmesi ve H.K.G’nin çocukluğu boyunca maruz kaldığı cinsel istismar olayı, kutsallaştırılan aile kurumu içerisindeki çocuk istismarına nasıl göz yumulduğunu bizlere göstermekte. Aile bireyleri tarafından kendi çocukları H.K.G’nin ‘oyun’ denilerek kandırılması, bizzat kendilerinin bilgisi ve hatta organizasyonu ile çocuğun yıllarca sistematik istismara maruz kalması kutsallaştırılan ailenin nasıl suç mahalli olduğunu, kutsallık adı altında içerisinde nasıl çifte ahlakı barındırdığı tüm gerçekliğiyle ifşa oldu.
‘AİLE İÇİ ŞİDDET VE İSTİSMAR MÜNFERİT DEĞİLDİR’
Aile içerisinde her gün kadınların emeği sömürülürken, ev-içi emeği bir o kadar görünmez kılınıyor. Evin her işinden yaşlı, hasta, çocuk bakımı, temizlik, yemek gibi neredeyse tüm işler kadınların sırtına yükleniyor. Aynı zamanda neredeyse her gün erkek şiddetine, tehdidine maruz kalırken, bir yandan da yine en yakınlarımız olan fail erkekler tarafından öldürülüyoruz.
LGBTİ+ çocuklar cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimliklerinden kaynaklı aileleri tarafından reddediliyor, ebeveynleri tarafından şiddete uğruyor, evsiz bırakılıyorlar.
Aile içerisinde en yakınlarımız olan failler tarafından kadına yönelen şiddet, cinayet, cinsel istismar elbette ki münferit değildir. Erkek devletin failleri koruyan cezasızlık politikasının bir sonucu olarak hayatlarımıza yönelik sistematik olarak devam eden bu saldırılar kutsallaştırılan ailenin temelini oluşturmaktadır.
Yaşamlarımızı şiddet, sömürü, istismar çemberine alan, toplumsal rollere itaat etmeyi, makbul kadın olmayı dayatan kutsal aileyi kabul etmiyoruz. Çocuk istismarının evlilikle, kutsal aile ile aklanamayacağını ve kutsal aile içerisinde çocukların güvende olmadığını dile getirmekten vazgeçmeyeceğiz.”
‘AKP KENDİ DİNİ VE ‘AHLAK’ NORMLARI DAYATIYOR’
“Erkek devletin temsilcileri tarafından aile birliği-bütünlüğü üzerinden geliştirilen ayrımcı bir anayasa değişikliği gündeme getirildi” denilen konuşmada, Aslı Yapar, Cumhur İttifakı’nın gündeme getirdiği anayasa değişikliği teklifine ilişkin şunları kaydetti:
“Kadın bedeni üzerinden geliştirilen bu politikanın yaşamlarımıza, hak ve kazanımlarımıza yönelik yeni bir saldırının habercisi olduğunu söyleyebiliriz. Geçtiğimiz dönemlerde İstanbul Sözleşmesi gündemiyle aile birliği-bütünlüğü üzerinden LGBTİ+’lara yöneltilen saldırılar, örgütlenen nefret yürüyüşleri bugün aile yasası olarak karşımıza çıkarılmakta. Bu anayasa teklifi bir anda gündemimize getirilmiş bir şey değil. AKP’nin kadın ve LGBTİ+ düşmanı politikalarının bir sonucu olarak gündeme getirildi. Sınırları çizilen, cinsiyet kimlikleri atanan bir aile dizaynı LGBTİ+’ların varoluşuna dönük bir saldırı politikasıdır. Aile yasasıyla kadın ve LGBTİ+’ların varoluşu tehdit edilmekte, AKP kendi dini ve ‘ahlak’ normları dayatmaktadır.
Anayasa değişikliği maddelerinden biri olan başörtüsü gündemi, erkek devletin anayasayı din üzerinden şekillendirmesi, kadınları başörtülü-başörtüsüz olması üzerinden çeşitli inanç, milliyet ve kültürlere sahip kadınları birbirinden ayrıştırmaktadır. Tekçi erkek anlayış bu anayasa maddesiyle birlikte kadın ve LGBTİ+’lara dayatılmaktadır. Kadınların iradesi yok sayılarak, kadın bedeni üzerinden tahakküm kuran erkek devlet, bu değişiklikle özgün saldırı politikalarından birini yaşama geçirme hazırlığındadır. Kadınların iradesini tanımayarak anayasada yapılan değişiklikler bizlere bir güvence değildir.
Bir başka madde de ise aile üzerinden evlilik kadın- erkek arasında tanımlanmaktadır. Bu maddeyle sınırları çizilmiş bir aile yapısı dayatılmaktadır. Kadın ve LGBTİ+’ların sahip olduğu cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimler yok sayılarak, heteroseksist bir bakış açısıyla bir aile dizayn edilmektedir.
‘KADIN VE LGBTİ+ MÜCADELESİNİN KAZANIMLARINA YÖNELİK TEHDİT’
Kendi kutsal aile ideolojilerine anayasal meşruluk kazandırarak tüm topluma dayatılması üzerine kurulmuş bir anayasa değişikliği tasarısıdır. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı akabinde yapılan bu yeni anayasa değişikliği teklifi kadın ve LGBTİ+ mücadelesinin kazanımlarına yönelik büyük bir tehditten başka bir şey olamaz.
Kadın ve LGBTİ+ iradesi dışında bedenimiz üzerinden yeni bir saldırı politikası yaşama geçirilmek istenmektedir. Kadın sağlığı üzerinde büyük tehdit oluşturan HPV aşısının dahi sadece evli kadınlara ücretsiz olarak sağlanacak olması evlilik dışı cinsel hayatı yok etmeye çalışmakta ve kendi ‘toplumun en küçük yapı taşı aile’ fikirlerinden dışarıda kalan tüm fikirleri ‘sapkın akımlar’ olarak nitelendirmektedir. Biz kadınlar olarak üzerimizde kurulan tahakkümü reddettik, reddedeceğiz. Kiminle sevişip kiminle evleneceğimizde devletin karar mekanizması olmasına izin vermeyeceğiz.
Bizler kadınlar olarak hiçbir dayatmayı kabul etmedik, etmiyoruz. Her alanda mücadelemizle var olduğumuz gibi var olmaya da devam edeceğiz. Bizlerin iradesini görmezden gelerek, kazanımlarımıza yönelen sistematik saldırı politikalarını ancak birlikte mücadele ederek geri püskürtebiliriz. Varız var olmaya devam edeceğiz! Tüm kadınları direnişin onuru ve güzelliği ile selamlıyoruz!