Deprem riski ve sorunlu yapı stoku yoğun Zeytinburnu’nda, ilk kentsel dönüşüm konut bulunmayan nakliyeciler sitesi Ambarlar’da. Burası tek parselde yapılmış en büyük dönüşüm projesi. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla başlayan, afet yasasıyla boşaltılan, imar planıyla değeri artırılan bir arazinin, etrafındaki yaşamları da yutarak nasıl Suudi sermayesi haline geldiğini Birgün gazetesi yazarı Bahadır Özgür kaleme aldı.
Özgür, "İstanbul’un karnı, nasıl Suudi mülkü oldu?" başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı:
Ambarlar, kişisel tarihimde de iz bırakmış bir yerdi. Gazeteciliğe ilk başladığım Evrensel’in merkezi, nakliyeciler sitesinin yanında, büyük ihtimal kaçak yapılmış, alelacele kullanıma açılmış, kayıtsız işçilerin çalıştırıldığı tekstil atölyelerinin bulunduğu bir binadaydı. Tam karşısında, pazardan aldığı tuzluklar Abdullah Öcalan’a benzetildiği için bir ara gözaltına da alınmış olan Diyarbakırlı bir kebapçı vardı. Yağda boğulmuş böreklerin satıldığı pastanelerin, birkaç küçük bakkalın, açık deterjan dükkanlarının, İstanbul’un üç trompet atölyesinden birinin yer aldığı sokakların adı yoktu. Göç etmiş ailelerin kurduğu iptidai apartmanlardan oluşmuş bu mahallenin asli sahipleri arasında, Kazlıçeşme’nin dericilerinden miras kalan fareleri de saymalı. Minibüse binmek için 500 metrelik bir yolu, gece onların nezareti olmaksızın yürüyemezdiniz. Ve elbette çocuk tinerciler, küçük hırsızlık çeteleri, 90’ların meşhur Beyoğlu emniyet amiri ‘Hortum Süleyman’ın döve döve sürgün ettiği E-5 seks işçileri…
Bütün bu Dickensvari detayların ötesinde capcanlı, kocaman bir emekçi bölgesiydi Ambarlar. Türkiye’nin en uzun otobüs hattı 500 T’lerin son durağıydı. Binlerce emekçi sabah-akşam Tuzla-Zeytinburnu arası gidip geliyor, bodrumlardaki atölyelerde oyuncaktan tekstile hemen her şey üretiliyor, İstanbul’un günlük iaşesi ülkenin dört bir yanından durmaksızın akıyordu. Bir nebze ucuz ürün alabilmenin, yiyebilmenin sebebiydi burası. Mega kentin, hamalların sırtında büyüyen karnıydı. O hamallar, örnek sendikalardan birini de yarattı üstelik. Sendikacı Sabri Topçu’nun Ambarlar’da örgütlediği TÜMTİS, öbek öbek depolardan çıkıp yürümeden 1 Mayıs, 1 Mayıs sayılmazdı.
Peki ne oldu bu insanlara? Öldüler mi, yer yarılıp içine mi girdiler? Mal mülk sahibi olup zenginleştiler mi? Neredeler şimdi?
KİRİN PASIN İÇİNDEKİ ‘ALTIN MADENİ’
Ambarlar, Cumhuriyet’in ilanından 14 yıl sonra kurulan Türkiye Nakliyeciler Derneği’nin bünyesindeki yüzlerce küçük şirketi barındırıyordu. Nakliyeciler Kooperatifi (NASKO) tarafından işletilen depolarda, günlük ortalama 250 TIR’la gelen 3000 ton ürün toplanıp dağıtılıyordu. İnşaat furyasının hızlandığı 2010’dan sonra AKP, şehrin göbeğinde kalmış bu araziye gözünü dikti. Yenilemek, sağlıklı hale getirmek yerine, kirini pasını gösterip Ambarları murdar edecek bir propagandaya girişti. “Hadımköy’de yer yapıyoruz” dediler. Ve 2014’te araziyi ihaleye çıkardılar.
Tahincioğlu, Varyap, Ege Yapı, Dumankaya, Nef gibi inşaat devleri, yıllarca üzerinde yaşayanların ancak karnını doyurabilmiş arsada, altın madeni gördüler. Meğer uzun süredir peşindelermiş. 240 milyon dolara sürpriz şekilde Suudi Arabistanlı Al Qemam Holding’in kurduğu Akzirve Gayrimenkul’e kaldı ihale. Ambar sahipleri anlaşmaya mecbur bırakıldı. Bir kısmı direndi, davalar açtı. Ne var ki 6 Şubat 2017 günü Bakanlar Kurulu kararı ve Erdoğan’ın onayı ile ‘riskli alan’ ilan edildi. Polis marifetiyle yıkımına başlandı. Ambar sahipleri Danıştay’a koştular, yıkımı durdurdular. Bu sefer de deprem tehlikesi bahane edilerek 30 Temmuz 2018 günü, ‘rezerv yapı alanı’na çevrildi. Yani afet yasası gereği kentsel dönüşüm yapılmak zorundaydı. Tüm bir Zeytinburnu 1. derece deprem bölgesiyken Erdoğan’ın önceliği, üzerinde kimsenin yaşamadığı, tek katlı depolardan oluşmuş Ambarlar oldu.
Rezerv yapı alanı ilanı ambarını satmayanların mülküne el koymanın da önünü açtı. Tabi sessiz sedasız Ambarlar’ın yakınına devasa deposunu kurmuş UPS gibi küresel lojistik tekelleri ile bazı yerli kargo şirketlerinin, yıkımı neşeyle izlediğini ekleyelim. Ucuza hizmet veren onlarca küçük taşımacılık firmasının yok olması, pek hoşlarına gitmiştir.
23 Kasım 2018’de uygulama imar planı askıya çıktı. Kat izni 15’e yükseltildi. Görünürde kocaman bir yeşil alan vardı. Şirket orayı da düzleyip satış ofisi binasını dikti. Olay imar planına aykırılıktan dolayı idare mahkemesine götürüldü. Mahkeme haklı buldu. Lakin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı anında devreye girip Cumhurbaşkanlığı 1 No’lu kararnamesi, afet yasası ve imar kanununa dayanarak plan değişikliğini re’sen onayladı. Böylece Suudiler’in kaçak yapısı yasallaştırıldı. Artık her şey arzu ettikleri kıvama geldiğinde Suudi şirket projeyi gün yüzüne çıkıverdi.
ADI İSTANBUL’UN FETHİNDEN GELİYOR
8 milyar liralık yatırımla bin 441 lüks konut, otel, AVM, premium rezidanslar, 10 bin metrekarelik oyun alanı ve park, kocaman bir cadde, kafeler, restoranlar, fitness ve spor merkezleri vs. vs. yapılıyor. Tasarımı İngiltere’nin ‘star mimarlık’ ofislerinden Chapman Taylor’a ait. Daha inşaat halindeyken, Körfez’in Arap zenginleri başta olmak üzere, kentsel dönüşüm sayesinde vergi avantajıyla paylaşıldı. 16 Mayıs 2022’de yapılan lansmanda projenin adının ‘Topkapı 29’ olduğu açıklandı. Fatih Sultan Mehmet’in, 29 Mayıs 1453’te İstanbul’a girdiği yerde inşa edilmesinden esinlenmişler.
Ne kadar da ironik! Siyasete atıldığı günden beri fetih propagandası yapan; topun yerine TOKİ’yi, güllenin yerine imar yasasını savaş alanına sürüp İstanbul’u yeniden fetheden Erdoğan, tahtını kurduğu mülkü götürüp Suudilere tapuladı. Yetmedi Suudiler, “Sizin Cumhuriyet’in köküne beton döküyoruz” dercesine resmi açılışın Cumhuriyet’in 100. yaş gününde, 29 Ekim 2023’te yapılacağını ilan ettiler.
Ambarlar böyle dönüşüp, Suudi sermayesi haline geldi işte…
Şimdi bölgenin yeni zengin sakinlerinin göz zevkini bozacak her şey kaldırılıyor. Kebapçı da yok trompet atölyesi de. E-5 travestilerinin çoğu öldürüldü zaten. Tuzla’dan emekçi katarları gelmiyor. Gebze’ye doğru yayılan cezaevi-işlik karışımı depolarda iş bulabiliyorlar ancak. Haliyle sendika da gitti. 1 Mayıs’ın kent merkezinde hissedilen ruhu silindi. İstanbul’un günlük iaşesi, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Kolin-Cengiz-Limak çetesinin işlettiği otoyol haracı nedeniyle daha pahalıya taşınıyor artık. Suudi lüksünün gölgesinde kalmış yoksul apartmanları ise sürgünle deprem korkusu arasında, hangisinin bahtına çıkacağını bilmeden, eğreti halde sırasını bekliyor. O esnada Erdoğan televizyondan gürlüyor: “İdeolojik sabotajlara rağmen kentsel dönüşümde kararlıyız.”
Gürlüyor da, elini attığı her kentsel dönüşümün yerinden ettiği binlerce insan nereye gitti? 21 yıldır dönüştürüyor da enkaz altındaki binlerce insan nereden geldi?
"BİZ BU ŞEHRE İHANET ETTİK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2017'de gerçekleşen Uluslararası Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesi'nde İstanbul’un kıymetinin bilinmediğini belirterek, “Biz bu şehre ihanet ettik, bundan ben de sorumluyum” demişti.