“(…)Kastamonu’nun Merkez Hisarardı mahallesinde, ataması yapılmayan 21 yaşındaki matematik öğretmeni Kevser Abdülkadiroğlu’nun, arefe günü kendini asarak yaşamına son verdiği öğrenildi.”
“(…)Adana’da borçları yüzünden bunalıma girdiği iddia edilen Egemen Ş. (35), yaşadıkları apartmanın 8. katında bulunan evlerinin balkonundan atlayarak intihar etti.”
“(…)Gaziantep’te işsiz olduğu belirtilen genç, belediye binası önünde benzinle kendini ateşe verdi. Vücudunda ağır derecede yanıklar oluşan talihsiz genç kaldırıldığı hastanede dört günlük yaşam mücadelesini kaybetti.”
Bu ifadeler, son bir ayda basına yansıyan ‘intihar’ haberlerinden birkaçına ait. Giderek daha sık görmeye alıştığımız bu ve benzer haberlerdeki intihar vakalarının ‘ortak noktası’ ise ekonomiyle olan bağı. Daha doğrusu ekonomisizlikle, yoklukla, yoksullukla…
İşsiz vatandaşın daha önce sayısız kez iş başvurusunda bulunduğu ve en sonunda üzerine benzini dökerek önünde kendisini yaktığı Antep Şahinbey Belediyesi açıklama yapıyor. “Vatandaşımızın ailesine taziye ziyaretine gittik” diyor. Hem de gitmişken ‘sosyal amaçlı’ inceleme yapmışlar. ‘İncelemelerinin’ sonuçlarını kamuoyu ile paylaştılar: Meğer kendini yakan işsiz vatandaş Eyüp Dal’ın babasının 2 bin lira emekli maaşı varmış, evleri kendilerininmiş, dört dönüm de zeytinlikleri varmış. Dolayısıyla meydana gelen ‘olayla’ kendilerinin ilgisi yokmuş.
Bir başka intihar vakası Adana’dan… “35 yaşındaki Egemen Ş.” diye geçiyor haberde. Borçları yüzünden yaşadığı apartmanın 8’inci katından atlayarak ‘ölüme giden’ çocuğunun arkasından annesi “50 bin lira için değer miydi oğlum” diyerek feryat ediyor.
ATANMAYAN ÖĞRETMEN SAYISI 400 BİN
21 Eylül 2018 tarihli bir haberde, CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesiyle öğreniyoruz ki, ataması yapılmayan öğretmen sayısı 400 bin olmuş.
“Şaşırtan rakamlar” diyor haberde… Kim bilir kaçıncısını izlemek zorunda kaldığımız ‘atanmayan öğretmen’ intiharlarının sonuncusu bayramdan bir gün önce Kastamonu’da yaşanıyor. Bu kez 21 yaşındaki Kevser…
TÜRKİYE'DE İKİ YILDA 9 BİN 479 KİŞİ İNTİHAR ETTİ
6 Nisan 2018 tarihli bir başka haberlerden öğreniyoruz ki, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2014-2016 yıllarında Türkiye’de 9 bin 479 kişi intihar etmiş.
Bu bilginin kamusallaşmasına yine bir ‘soru önergesi’ vesile olmuş. Bu kez CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu sormuş. Sağlık Bakanı Ahmet Demircan da TÜİK’in rakamlarıyla cevap vermiş.
TÜİK’in ‘intihar’ araştırması ‘sayı’ ile birlikte ‘yaş’, ‘cinsiyet’, ‘eğitim’ gibi demografik özelliklere bakarken, ‘ekonomik yetersizlikler’ ve ‘işsizlik’ nedeniyle intihar edenlerle ilgili net bir içerik barındırmıyor.
İŞSİZLİK-İNTİHAR İLİŞKİSİ: HER 5 KİŞİDEN BİRİNİN İNTİHAR SEBEBİ 'İŞSİZLİK'
Türkiye’de ve dünyada sosyologlar ve iktisatçılar tarafından yapılan akademik araştırmalar ortaya koyuyor ki ‘işsizlik’ ve ‘intihar’ arasında ‘nedensellik’ ilişkisi gayet net.
‘İşsizliğin intihar üzerindeki bu etkisinin’ özellikle ‘kriz’ dönemlerinde ortaya çıktığı konusunda ortaklaşan bu bilimsel değerlendirmelerde, her yıl işsizlikten dolayı dünyada ortalama 45 bin kişinin ‘intihar ettiğine’ dikkat çekilirken, bu, her beş intihardan birinin ‘işsizliğe’ bağlı olduğu anlamına geliyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) yaptığı çalışmalara göre ise dünya üzerinde her yıl 800 bin kişi intihar ederek hayatına son verirken ve bu intiharların yüzde 75’i orta ve düşük gelirli ülkelerde meydana geliyor.
İşsizliğin psikolojik sonuçlarının birey ve aile üzerindeki etkilerini araştırmaya yönelik Türkiye üzerine yapılan bir başka çalışma, ‘depresyon’ ve ‘kaygı’ oranının çalışanlarda yüzde 11 iken, işsizlerde bunun iki katı olduğunu söylüyor.
Psikiyatrist Cemal Dindar: Toplumsal kriz dönemlerinde artıyor
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz psikiyatrist Cemal Dindar, “İş bulamamak, uzun işsizlik dönemleri sadece kendi yeteneklerinizi ifade edememek değil, aynı zamanda toplumsal bir geriye çekilme, birlikte yaşanılan insanlara karşı utanç ve suçluluk duyguları, kuşak içi rekabette kaybettiğinize dair değersizlik ve yetersizlik duyguları ile giden süreçler… Ya da dışarıya karşı, ki o dışarısı genelde en yakınlar oluyor, onlara yoğun öfke tepkileri başlıyor. Öfkeyi kalkan gibi kullanabiliyor insanlar” diyor ve ekliyor:
“İçinde yaşadığımız dönemde kişinin değerini hem kendi gözünde hem de çevresinin bakışında tayin eden en önemli dinamiklerin başında mesleki işlevsellik geliyor. Sadece bir işte çalışıp çalışmadığı değil, kendi meslek alanında mı çalıştığı, hatta sevdiği bir işle mi uğraştığı da önemli.”
“Kişinin kendi hayatına yönelen yıkıcı eylemlerinde ruhsallığın bilinçsiz yanı çok daha etkindir” diyen Dindar, şöyle devam ediyor:
“Hatta öyle bakıldığında birçok insanın yaşamına ‘kronik intihar’ gözüyle bakılabilir. Bana öyle geliyor ki özellikle toplumsal kriz dönemlerinde, baskının aşırı yoğunlaştığı, tahammül edilemez hale geldiği dönemlerde, eşitsizliklerin giderek toplumsal değerleri, bağları yıktığı dönemlerde kronik intihara benzeyen birçok yaşam biçimi ortaya çıkıyor. Bu dönemlerdeki kayıpların da yarattığı yıkımlarla birlikte intiharların arttığını söyleyebiliriz.”
'GENİŞ TANIMLI' İŞSİZ SAYISI 6 MİLYONU GEÇTİ
Tam da psikiyatrist Dindar’ın bahsettiği o dönemlerden geçerken işsizlik rakamlarına bakalım bir de: TÜİK, 2018 yılı işsizlik oranını yüzde 11 olarak açıkladı yani 3 milyon 537 bin kişi. “Önceki yılın işsizlerine bu yıl 83 bin kişi daha eklendi” dedi. Sadece 83 bin…
TÜİK’ten farklı olarak Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) işsizlik oranının yüzde 18’e yaklaştığını duyururken, geniş tanımlı işsiz sayısını 6 milyonun üzerinde verdi. Gerçek işsiz sayısını ise 6 milyon 300 bin kişi olarak açıkladı.
Devlete bağlı bir kurum olarak gerçeğin boyutlarını ortaya koymaktan öte, çoğunlukla ‘gerçeği tahrif’ için hazır bulunan TÜİK’in bir de enflasyon verilerine bakarsak, enflasyonun da yüzde 20.3 (2018) olduğunu sanabiliriz. Ama sanmıyoruz. ‘İmal edilmiş enflasyon’ ile ‘gerçek enflasyon’ arasında farkı ortaya koyan bağımsız iktisatçılar, geçen yıl için gerçek enflasyonu yüzde 25 olarak hesapladı.
Hatta Johns Hopkins Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapan Steve Hanke’nin, “TÜİK ölçümlemeleri güvenilir değil” diyerek yaptığı Twitter paylaşımı şöyle:
“Türkiye’nin yıllık enflasyon oranının 13 Nisan 2019 tarihi itibariyle doğru ölçümlenmiş hali yıllık yüzde 43’tür. Erdoğan hükümetinin yıllık yüzde 20 demesine kanmayın.”
Kanmıyoruz elbet. Nasıl ki, yoksulluk/işsizlik ile intihar arasındaki ilişkiyi kavrayabilmek/hissedebilmek için akademik makalelere ihtiyacımız yoksa, yine kişisel hayatlarımızda enflasyonu ölçmek için de TÜİK verilerine ihtiyacımız yok.
BİR SEÇİM YATIRIMI OLARAK 'TANZİM SATIŞLAR'
Biberin kilosunun 18, soğanın kilosunun 7 lira olduğu günlerde -11 Şubat 2019- artık çuvalladığı gizlenemez hale gelmiş ekonomiye çözüm olmaktan öte bir ‘seçim yatırımı’ olarak ‘tanzim satışlar’ hayata geçmiş, 31 Mart seçimlerinin hemen ertesinde de kaldırılmıştı.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, yoksul halkın önünde uzun kuyruklar oluşturduğu ‘tanzim satışlar’ için “İki tür kuyruk vardır. Bir yokluk kuyruğu. İki varlık kuyruğu. Bu, varlık kuyruğu” diyebilmişti.
Yine aynı günlerde, Ankara’nın Sincan ilçesinde bir ‘Millet Kıraathanesi’ ziyaretinde gençlerle buluşan Erdoğan, bir gencin “Kaygılarımız var, ileride ne olacağız, iş konusunda olsun, her alanda?” sorusuna “Nitelikli elemana iş kesinlikle var. Nitelikli olmayanda sıkıntı var” diye cevap veriyordu.
DİSK’in verilerinden biliyoruz ki; 2018 yılı rakamlarına göre 1 milyon 30 bin üniversite mezunu işsiz durumda ve 15- 24 yaş arası gençlerin yani her yüz gençten 28’i ne ‘eğitimde’ ne de ‘istihdamda’ kendine yer bulabilmiş değil. İyi kötü bir üniversiteye girebilmiş gençler, 6 Haziran tarihli bir başka haberde anlatıyordu: “Okuyabilmek için çalışmak zorundayız. Günde 60 liraya garsonluk yapıyoruz. Ne ucuzsa onu yiyoruz.”
'GERÇEK EKONOMİK KRİZ HENÜZ BAŞLAMADI'
28 Mart 2019 tarihli bir başka haber ise Erdoğan’ın “Yazla birlikte işsizlikle ilgili durum olumlu istikamette değişip tek haneliye inecektir” dediğini aktarıyor.
Yaz geldi; işsizliğin azalması şöyle dursun ekonomik tablo ile ilgili “Bunlar daha iyi günlerimiz, gerçek ekonomik kriz henüz başladı” içerikli yorumlar yine bağımsız iktisatçılar tarafından yapılıyor.
Erdoğan’ın işsizlik meselesine yaklaşımının son örneği ise 24 Mayıs’ta Eyüpsultan’da bir cami açılışından sonra kendisine seslenen ve iki üniversite bitirdiği halde ‘işsiz’ olduğunu söyleyen EYT mağduru bir kadına verdiği yanıtla bir kez daha istemeden de olsa ortaya saçıldı:
Erdoğan işsiz kadına “Kocan ne yapıyor?” diye sordu. Kadının “Şu anda işi var çalışıyor” cevabı üzerine ise Erdoğan “Gördün mü?” diye cevap verdi.
Yine DİSK’in rakamlarıyla şu anda kadın işsizliği 1.5 milyonu geçmiş, genç kadın işsizliği ise yüzde 27.9’a dayanmış durumda.
‘Lütuf ekonomisinin’ dayandığı sınır: ‘Karınlarını doyurduk yine de oy vermediler’
‘Ateş sadece düştüğü yeri mi yakar?’ farklı bağlamlarda tartılabilir elbet ama bu ateşin giderek daha çok yere düşeceği artık handiyse kesin.
Ekonomik verilerin yoksullar açısından okumaları; geniş kitlelerin sorunlarına ‘gerçek çözüm’ üretmekten aciz olan iktidarın ‘dayandığı sınırın’ haberciliğini de yapıyor.
Çıkışı itibarıyla, ‘en yoksulların derdine derman olacağı’ iddiasına sahip olmuş iktidar, 17 yıl boyunca yarattığı ‘lütuf’ ekonomisinin de sonuna gelindiğini 31 Mart seçimlerinin hemen ertesinde “Karınlarını doyurduk ama yine oy vermediler’ diyerek ilan etti.
Eyüp Dal’ın yoksullukla/işsizlikle birlikte bedenine düşen ateş, bir kez daha geniş kitlelerin ensesinde ve giderek daha da çok yere düşmek üzere orada ‘hazır’ duruyor. Giderek dramatik bir hal alması kaçınılmaz görünen bu ‘işsizlik ve yoksulluk’ tablosunda ateşin sıçrayarak çıkaracağı ‘yangınları’ söndürecek olan ‘su’ ise yine Erdoğan’ın ‘itirafında’ gizli.