12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nde rapor paylaşan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG), AKP’li yıllarda en az 888 çocuk işçininhayatını kaybettiğini söyledi.
Çocukların okul sırasında, oyun parkında olması gerekirken, yoksulluk, güvencesiz işçilik, şiddet ve iş cinayetleri cenderesi altında olduğu belirtilen açıklama, “AKP’nin hayata geçirdiği tarım, sanayi, eğitim ve sosyal politikalar her geçen gün daha fazla çocuğun işçileşmesini beraberinde getirdi. Diğer yandan ise sanki ‘çocuk işçilik’ yokmuş gibi bir hava verilerek bu sorun görünmez kılınmaya çalışıldı. Çocuk işçiliğe devlet ve sermaye politikası olarak meşruluk kazandırma girişimleri yasaklanması gereken bir olgunun yasallaştırılmasını kolaylaştırıyor” ifadeleri kullanıldı.
İSİG raporundan öne çıkanlar şöyle:
-Türkiye’de çocuk işçilik, üretimi ayakta tutan bir olgu olarak varlığını korumaktadır. Devletin resmi verileri çocuk işçiliğin gerçek boyutlarını perdeliyor. Çocuk işçiliğin azaldığına dayanak gösterilen istatistiklerde sayısı 1,5 milyonu bulan çırak, stajyer ve meslek eğitimi gören öğrenci olmak üzere çocuk işçiliğin ana gövdeleri eksik. Öte yandan çocuk işgücü anketleri yaz aylarında değil, Türkiye’de mevsimsel olarak, çocuk işçiliğin en az olduğu Ekim ile Aralık aylarında yapılıyor, bu da çocuk işçiliğin gerçek boyutlarını gizliyor.
-Bu duruma ek olarak yanlış dış ve iç politikalar sonucu Türkiye’de yaşayan Suriyeli ve Afganistanlı mülteci sayısının, kaydı bulunmayan göçmen ve mültecilerle birlikte altı milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu nüfusun önemli bir kısmını oluşturan göçmen ve mülteci çocukları, tarım, sanayi, inşaat, ticaret gibi işkollarında günübirlik ve güvencesiz şekilde işgücü piyasasına dâhil oluyor. Türkiye’yi açık hava çalışma kampına çeviren bu politikalar patronlar açısından, ücret pazarlığı ve örgütlenme imkânı bulunmayan, ücret ödemelerini eksik yatırabileceği ya da geciktirebileceği, hakkını aradığında şiddet uygulayabileceği, zorla çalıştırabileceği ek bir çocuk işçi kitlesi anlamına gelmektedir.
-Çocuk işçiliğin en kötü biçimleri arasında sayılan tarım, Türkiye’de ücretli ve ücretsiz aile işçisi çocuk işçiliğin en yoğun olduğu iş kolu ve çocuk işçilik bakımından başlıca sektör. Tarım işçisi çocukların çoğunluğu ise 5–14 yaş arasındaki çocuklardan oluşuyor. Yani tarımda çocuk emeğinin yoğun olmasının iki yönü bulunuyor: Bir yönünü tarımın çökertilmesi ve aile emeği içinde görmeliyiz. Diğer yönü ise mevsimlik işçiliktir. Çocuklar mevsimlik işçiliğin kadınlar ile birlikte omurgasını oluşturmaktadır ve ‘çocukları çekip alırsanız mevsimlik işçilik kalmaz’…
-Çocuk işçiliğin diğer biçimini ise (4+4+4 eğitim sistemiyle iyice yerleşen) çırak ve stajyerlik oluşturmuştur. MEB ile sermayenin işbirliği çerçevesinde çocuklar organize sanayide ve fabrikalarda uzun çalışma saatlerinde, çok düşük ücretlerle çalıştırılmaktalar. Çalışma sürelerinin bir kısmı teorik eğitime ayrılan çıraklar ‘öğrenci’ sayılmakta, MEB’in belirlediği iş kollarında çıraklık sözleşmesi yapılarak çalışmaktadır. Stajyer çocuk işçilerin notunun yarısını patron vermektedir. Bu koşullar yüzünden ucuza çalıştırılırlar. Hatta meslek okulları sanayinin fason işletmeleri haline gelmiştir. Çünkü Koç’un da dediği gibi “Meslek lisesi memleket meselesi”dir.
-Genel seçim ve başkanlık seçiminin bitmesinden ardından hükümete 11 maddelik talep listesi ileten patronların istekleri arasında yer alan “Kalifiye eleman yetiştiren merkezlere MEB kaynaklı öğretmen desteği verilsin” ifadesi dikkat çekicidir. Patronlar, sadece çocuk işçiliğin varlığına devam etmesini istemekle kalmadan, işçilik sürecini en erken aşamalardan itibaren kontrol etmek, yönetmek ve yönlendirmek arzusunda olduklarını dile getirmekteler. Çocuk işçilerin eğitim ve kalifikasyon sürecinin eğitim öğretim maliyetlerini ise kamuya yıkmak istemektedirler.
-Hizmet sektöründe çalışan çocuklar genel olarak ayakkabı boyacılığı, seyyar satıcılık, araba camı silme, atık toplama gibi işlerde çalışırken, bu işler genel olarak kalabalık şehir merkezlerinde ve tehlikeli ortamlardadır. Dengeli ve yeterli beslenmeyen, bir kısmı ise geceyi sokakta veya çöplüklerde geçiren çocukların çalışmaları haftanın 7 günü ve günlük 14 saate varan çalışma saati bulabilmektedir.
-Yasalar, uluslararası sözleşmeler, ulusal programlar çocuk işçilerin sağlığını koruyamamıştır. İş cinayetleri sonrası adaletsizlik, cezasızlık bir kural haline gelmiştir. Örneğin 13 yaşındaki kimya işçisi Ahmet Yıldız plastik enjeksiyon makinesine sıkışarak can verdi, hastaneye trafik kazası geçirdi diye getirildi ve işverenine açılan davada 30 bin 40 TL ceza verildi ve bu 24 taksite bölündü. Örneğin 16 yaşındaki otel işçisi Muhammet İsa Soysal’ın ailesinin açtığı davada mahkeme, “65 yaşına kadar yaşar, asgari ücretle çalışırdı. Hayatı boyunca da 47 bin lira kazanırdı” diyerek tazminat kararını verdi. İşte bu ve verebileceğimiz onlarca karar da durumu özetlemektedir.
İSİG, alınması gereken önlemleri ise şöyle sıraladı: