International Crisis Group (Uluslararası Kriz Grubu), “IŞİD’e Katılıp Dönen Türkiye Vatandaşları” başlıklı bir rapor yayınladı. 5 ila 9 bin IŞİD’linin döndüğünün belirtildiği 36 sayfalık raporda, AKP iktidarının geri dönen IŞİD’liler hakkında nasıl bir politika uyguladığını inceledi. Türkiye’ye dönenler arasında yargılananların genelde terör örgütüne üyelik suçundan 3-4 yıl hapis yattığını belirtilen raporda yer alan “Cezaevlerinde IŞİD ideolojisine daha da katı şekilde adanabildikleri için IŞİD’e katılmış her şahsı daha uzun süre hapsetmek de kalıcı çözüm değil. Fakat tahliyelerine hazır olmak lazım” ifadesi dikkat çekti.
Mezopotamya Ajansı’nda (MA) yer alan habere göre raporda, örgüte katılan Türkiye vatandaşlarının profilleri ve motivasyonlarının çeşitliliği de incelendi. IŞİD üyesi olup geri dönenlerin “cihatçı şiddet”ten kalıcı şekilde uzaklaştırılmasına yönelik sosyal programların geliştirilmesi gerekliliğine vurgu yapıldı. Rapora göre, sosyal programların geliştirilmesi için yetkili merciler arasında net bir görev dağılımı ve koordinasyon oluşması gerekiyor.
'TEHDİT CİDDİYE ALINMIYOR'
Ayrıca raporda, Türk yetkililerin IŞİD’e katılıp dönenlerin oluşturabileceği tehditleri yeterince ciddiye almadığı ve örgütün 2014-2015 yıllarında yeni üye devşirme çalışmalarına büyük ölçüde kayıtsız kalındığı da belirtildi. Bu konuda “Bu algı 2016’da, özellikle de IŞİD’in Gaziantep il merkezindeki bir polis karakoluna Mayıs 2016 tarihinde gerçekleştirdiği saldırıdan sonra değişmeye başladı. Bu saldırı, 2014 ve 2017 arasında gerçekleştirilen ve yüzlerce sivilin hayatına mal olan on altı IŞİD saldırısından biriydi ancak devlet kurumlarının hedef alındığı ilk saldırıydı” değerlendirmelerinde bulunuldu.
'SALDIRILAR ENGELENEBİLİRDİ'
Raporda, IŞİD saldırılanda mağdur avukatların düşüncelerine de yer verildi. Raporun ilgili bölümünde şu ifadeler yer aldı: “Kürt hareketine yönelik saldırılara karışan Türkiye vatandaşlarının davasındaki bir sanığın ve çok sayıda mağdurun savunmasını üstlenen avukatlar, savcıları yargılanan militanların bağlantılarını yeterince derinlemesine soruşturmamakla itham ediyor. Her iki tarafın avukatlarına göre o dönemde daha derin bir soruşturma yürütülseydi saldırıların arkasındaki asıl failler açığa çıkartılabilirdi ve belki de bazı saldırılar engellenebilirdi. Haziran 2015’te Diyarbakır’da gerçekleşen bombalı saldırıyla ilgili olarak yargılanan Orhan Gönder’in (ve dört başka zanlının) davasındaki mağdurları savunan avukatlar, saldırıdan önce bombacıların hareketlerine ilişkin görüntü kayıtlarının davada kabulüne ilişkin taleplerinin uzun süre kabul edilmediğini söyledi. Avukatlar ayrıca Suruç saldırısında rolü olabileceğini düşündükleri imam Abdullah Ömer Aslan için yasal işlem başlatılmasına yönelik taleplerinin savcılar tarafından karşılanmadığını ileri sürdü. Daha sonra bir davada tanık olarak yeminli ifade vermesinin ardından bir hakim bu şahıs hakkında ceza davası açtı.”