BIST 100 9.777 DOLAR 34,17 EURO 38,16 ALTIN 2.916,42
17° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

İnsan Hakları Günü’nde Türkiye...

İnsan Hakları Günü’nde Türkiye...

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin yıl dönümü olarak her sene 10 Aralık’ta kutlanan “Dünya İnsan Hakları Günü’’nde, İnsan Hakları Derneği (İHD) üyesi avukat Eren Baskın ile konuştuk. Türkiye’nin, tarihinin en baskıcı rejimi ile karşı karşıya olduğunu söyleyen Baskın, “Hak savunucuları bile artık kendilerini ‘terörist’ algısının dışında tutmaya çalışıyor” dedi.

Melis ÖNDEROĞLU / KRT WEB

Her sene 10 Aralık’ta kutlanan Dünya İnsan Hakları Günü, Türkiye için son yıllarda olumsuz örneklerin dile getirildiği bir gün halini aldı. İfade özgürlüğü ve insan hakları ile birlikte toplantı ve gösteri hakkı, protestolar, her geçen gün daha çok baskı altına alınıyor. Araştırmalara göre, toplumun yüzde 82.1'i ülkede temel hakların ihlal edildiğini, yüzde 52,4’ü de ifade özgürlüğü bulunmadığını düşünüyor.

Avukat Eren Baskın, İnsan Hakları Derneği (İHD) üyesi, aynı zamanda 1993 yılında Altındağ Nüfus Müdürü olan babası Mecit Baskın’ı 'kaybetmiş' bir ‘Cumartesi İnsanı’... KRT’ye yaptığı açıklamada, “Türkiye’deki insan hakkı ihlalleri öyle bir hal almaya başladı ki hak savunucuları, savunması gereken bu kuramlar üzerine fikir ve eylemsellik yürütmekten çok kendilerini ‘terörist’ algısının dışında tutmaya çalışır hale geldiler. Çünkü her ne sebeple olursa olsun şu an yetkinlerin düşüncelerine aykırı bir tutum sergiliyorsanız sizi ilk itham edecekleri durum teröristliktir. Bu durum, insanları itibarsızlaştıran ve benci, senci olgularının tam da göbeğine oturtan bir durum olduğu için tehlikeli bir hal alıyor” ifadelerini kullandı.

"ÖZGÜRLÜKLERİN ÖNÜ AÇILMALI"

“Her ne sebeple olursa olsun bir yurttaş size karşı bir fikir beyan ediyorsa, gözaltılar, haksız tutuklamalar, hak ihlalleri ile karşılaşmamalıdır” diyen avukat Baskın, şunları söyledi:

“Pek tabi özgürlükler de sonsuz değildir. Kendine ‘hak savunucusu’ sıfatını yakıştıran bireyler, yaşam hakkının ve ifade özgürlüğünün önemine parmak basarken istenilen ve hayal edilen özgürlükler kuramına bağlı kalarak düşüncelerini savunmalıdır. Bu fikirlerin oluşabilmesi, yargı bağımsızlığı, hak ihlallerinin son bulması ve basın özgürlüklerinin önünün ‘amasız fakatsız’ açılmasına bağlıdır.

Türkiye, hak ihlalleri konusunda üçüncü dünya ülkeleri arasında gösteriliyor. Türkiye’nin yanı başındaki ülkeler, Afrika kabile devletleri, kadının varlığının bile kabul edilmediği İslam ülkeleri ve diktatörlük ile anılan Rusya, Çin, Kore gibi ülkeler. Bu durumda insan hakları savunucularına çok fazla iş düşüyor. Bizler ülkemizde ‘İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmaması için eylemsellikler planlarken bugün Batı Avrupa ülkeleri, kadın haklarının bir sözleşme ile anımsanmasından rahatsızlığını dile getiriyor. Türkiye’nin bu haliyle gelişmiş ülkelerdeki ‘insana ve düşünceye saygı’ olgusuna erişebilmesi için çok fazla yol kat etmesi gerekiyor.’’

"YARGI REFORMU BENİ GÜLÜMSETİR"

Yargı reformu tartışmalarına da değinen Baskın, “Yargı reformu beni her duyduğumda gülümsetir. 18 yıldır ülkeyi yöneten yetkinler ne hikmetse 18 yıl sonra bazı şeylerin yanlış gittiğini düşünüyor ama bu yanlışlıklara Kürt’leri dahil etmiyor. Hakkında kesinleşmiş bir ceza olmayan Selahattin Demirtaş terörist ilan ediliyor, bir kadın cinayeti azmettiricisi ve mafya babası yol arkadaşı sıfatı ile Alaattin Çakıcı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na ağıza alınmayacak hakaretler ve küfürler edebiliyor. Şu andaki hükümetin düşünce yapısı iktidar oldukça, hiçbir reform veya hiçbir yenilik, ülkeye esenlik ve mutluluk getirmeyecektir” dedi.

"SESSİZLİĞE ALIŞTIRILMIŞ TOPLUMLAR KAYBETMEYE MAHKUMDUR"

Git gide ağırlaşan ve etkisi artan hak ihlallerine tüm toplumun “dur” demesi gerektiğini vurgulayan Baskın, KRT’ye yaptığı açıklamalarını şöyle sürdürdü:

“Sessizliğe alıştırılmış toplumlar her bakımdan kaybetmeye mahkumdur. İnsan haklarının yerle bir edildiği, AYM ve AİHM kararlarının kaale alınmadığı zaman Türkiye kaybediyor. Yapılması gerekenler mutlak suretle siyasi amaçlarla cezaevinde tutulan insanların ve karşıt görüşlü olarak adlandırılan gazetecilerin salıverilmesi, baskı rejiminin son bulması, siyasi faaliyetlere ket vurulmaması, toplanma yürüyüş haklarının var olduğunu ve engellenemeyeceğinin insanlara tekrar aşılanması, kadın hakları kuramının zenginleştirilmesi, yeni ve kapsayıcı bir anayasa hareketinin başlamasıdır.

Sindirilmiş, köşesine çekilmiş ama bu durumdan rahatsız olan insanlarımız bilmelidirler ki ‘mühür bizim elimizde oldukça’ korkması gereken kişiler onlardır. Elimizdeki büyük gücün farkına varıp yarın çocuklarımıza daha iyi bir gelecek bırakabilme ihtimali için her alanda çalışmalı ve demokratik haklarımızı kullanmalıyız.’’

‘’SINAV-MÜLAKAT İŞLEMLERİ CİDDİ VE ŞAİBEDEN UZAK ŞEKİLDE YÜRÜTÜLMELİDİR’’

Avukat Baskın, yargı bağımsızlığını kazanmak için öncelikle olarak sınav ve mülakat işlemlerinin ciddi ve şaibelerden uzak bir şekilde; hak yemeden gerçekleştirilmesi gerektiğini belirterek, şöyle dedi:

‘’Bir tanıdık vasıtası ile değil de bilgi ve emeği ile belirli bir makama gelmiş kişin ufku, kendine yer edinmesi için öncü olmuş bir rejime ‘boyun eğebilecek’ kişilerden çok daha evladır. Yargının ülkemizde bağımız olabilmesi için siyasetin yargının üzerindeki etkisi kırılmalı, sadece kanunlara bağlı olan ve yargı gücünün farkında olan bireylerin yönetmesi gerekmektedir.

Örnek verecek olursak bir mafya liderine hakaret eden kişiyi ‘halkı kin ve düşmanlığa sevk etme’ suçundan tutuklayan hakimin yerine hiçbir siyasi argümanı olmayan ve bir kadın cinayetinde en ufak bir ‘iyi hal’ uygulamadan sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veren hakimin varlığı bu ülkeyi çok daha iyi yerlere getirecektir.’’

‘’BİR ÇOCUĞUN CEZAEVİNDE BÜYÜYOR OLMASI BİZLERİN AYIBIDIR’’

Av. Baskın, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine ise şu sözlerle değindi:

‘’İHD İstanbul Şubesi- Cezaevi Komisyonu, cezaevlerinde yaşanan hukuksuzluklar, hasta mahpuslar ve çocuklar için her hafta eylemsellikler düzenliyor. Gelen başvuruları dinledikçe içinize çok büyük bir yük oturuyor. Kendi kendine bakamayacak kişiler cezaevlerinin kötü koşullarında resmen ölüme terkediliyor, telefon haklarından mahrum bırakılıyor ve çoğu tecrit odalarında tutuluyor. Aslına bakarsanız bir çocuğun cezaevinde büyüyor olması sadece yetkinlerin değil bizlerin de ayıbıdır. Buna yeteri kadar ses çıkarmadığımız için bugün bu zorlukları yaşayan insanlara bu acılar reva görülüyor. Buradan tüm yetkinlere sesleniyorum. Haksız ve hukuksuz bir biçimde alıkonulmuş ve cezaevinde yatan siyasilerin, gazetecilerin, hasta mahpusların ve çocukların derhal tahliye edilmesi gerekiyor.’’

‘’HİÇBİR HÜKÜMET BU OLGULARDAN ÖNEMLİ DEĞİLDİR’’

İnsan Hakları Derneği’nin, kurulduğu günden bugüne kadar kişi, mezhep, din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin tüm toplumun yanında olduğunu ve insanlık onurunun dimdik ayakta kalması için mücadele ettiğini belirten avukat Baskın, sözlerini şöyle tamamladı:

‘’İnsan Hakları Derneği, genel anlamda yaşanan hak ihlallerini duyurduğu ve bunların son bulabilmesi için çaba sarf ettiği için her zaman ‘muhalif’ olarak nitelendirildi ve ona göre muamele gördü. Halbuki İHD bugün ülkenin bu hale gelmesinde payı olanların yarın karşılaşacağı hak ihlallerine karşı da savaşıyor ve insanlık onurunun dimdik ayakta kalması için çaba sarf ediyor. Unutulmamalıdır ki insan hakları savunucularının kelamları değerlidir. İçinde çıkar barındırmayan bu eylemsellikler İHD çatısı altında birleşiyor ve sonuçta hak ihlali ile karşı karşıya kalmış bireylerin tüm sorunlarını kamuoyunun önüne getiriyor. Gelecek nesillere bırakmamız gereken olgular yaşanabilir, tartışılabilir, insanların birbirine ve fikirlerine saygı duyduğu bir ülke olmalıdır. Bu birlikteliği sağlamak yetkinlerin en asli görevidir. Hiçbir hükümet bu olgulardan daha önemli değildir.’’