“Ah ah.. Biz bunlardan neler çektik. Yağ kuyrukları, gaz yağı kuyrukları, benzin kuyrukları...”
Bu sözler sanki bugünkü iktidarın eleştirisi gibi ama değil. 2019’daki Trabzon mitinginde Erdoğan’ın sözlerinin hedefi CHP’ydi.
O zaman tanzim çadırı tartışmaları vardı. Erdoğan’a göre o kuyrukların nedeni “varlık kuyruğuydu.” Şimdi de artık başta ekmek olmak üzere birçok şeyin “kuyruğu” var. Nedeni de halkın alım gücünün olmaması.
Belki de bunların en sembolik olanları ayçiçek yağı ve akaryakıt kuyrukları.
Hafta sonu marketler birbirine girdi. Zaten fiyatları artık mantık sınırlarını zorlayan ayçiçek yağı stoklarının az kaldığına dair yapılan açıklamalarla birlikte gelen zam endişesi izdihama yol açtı. Akaryakıta da her gün zam geliyor.
Bu sorunlar aslında kendini önceden göstermeye başlamıştı. Ancak Rusya-Ukrayna savaşı iktidarın “yardımına” koştu. Çünkü yaşanan saçmalığın bir açıklaması var: “Sorun bizde değil, savaşta.”
Evet, savaşın etkisi Türkiye’deki ekonomik krizi daha da derinleştirecek. Ancak savaş iki yıldır “Geliyorum” derken, iktidar “Biz yeni bir şey deniyoruz” diyordu.
Savaş Göz Göre Göre Geldi
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal olasılığı özellikle son iki yıldır çokça konuşuldu. İki ülke de Türkiye için hayati öneme sahip. Ayçiçek yağı, buğday, arpa ve doğalgaz ithalatlarının büyük kısmı bu ülkelerle. Yani iki yıldır savaşa girme ihtimalinden bahsedilen ülkelerin biri değil, ikisi de Türkiye için önemli.
İktidar ise iki yıldır konuşulan bu ihtimali günlük politikaları için görmezden geldi.
Özellikle 2021’de Rusya, Ukrayna sınırındaki askeri yığınağını giderek daha da artırdı. Mart ayında resmi ağızlardan işgal ihtimali yabancı basında daha çok yer almaya başladı. Türkiye’nin o dönem politika faizi yüzde 19’du.
Haziran ayında işgal söylemleri arttı, Kasım’da işgale dair bilgiler basına yansıdı.
“Nas” Ortadayken Savaşa Ne Oluyor?
Türkiye ise Eylül 2021’de faiz indirimi serisine başladı. Politika faizi Eylül-Kasım arasında 4 puan düşürüldü. Adına da önce “Çin Modeli” dediler: ucuz işgücü, yüksek büyüme ve cari fazla... Sistemin adı en son “Türkiye Ekonomi Modeli” oldu.
4 Aralık 2021’de Washington Post artık işgal için tarih bile vermişti: Ocak sonu, Şubat başı.
Enflasyonun TÜİK verilerine göre bile yüzde 36’yı aşacağı bilinen bir dönemde tarihi belli olan bir savaşa rağmen faiz yine 1 puan düştü.
Faiz indiriminin başında Dolar/TL 8,30 civarındaydı. Rezervler -50 Milyar Dolar seviyelerindeydi. Faizler indi, Dolar arttı. İki ay sonra Dolar 13 Lira’ydı artık. Aralık’taki indirimle beraber 18 Lira’yı gördü.
Enflasyon dizginlenemezken, kurdan dolayı akaryakıt fiyatları artarken, iktidar hem enflasyona hem de enerji fiyatlarına doğrudan etki edecek iki ülkenin savaşacağını bile bile bu kararları aldı.
Erdoğan her seferinde “Faiz sebep, enflasyon neticedir” ve “rekabetçi kur” söylemini tekrarladı. Zaten “Nas ortada, sana bana ne oluyor”du.
Savaşın Geleceğini Erdoğan da Biliyordu
Doların 18 Lira’yı gördüğü gün Erdoğan “kur korumalı mevduat” sistemini açıkladı. Dolar 11 Lira’ya düştü. “Sistemin başarısı” dendi ama Uğur Gürses, Merkez Bankası’nın arka kapıdan iki günde 7 milyar Dolar sattığını ortaya koydu. Öncesinde de Merkez Bankası yine doğrudan döviz satışıyla kura müdahale etmişti.
Yani savaşa artık iki ay kala zaten ekside olan döviz rezervleri daha da eritildi. Kur ataklarına karşı savunmasız olan sistem daha da zayıflaştı. Üzerine bir de dövize endeksli mevduatın garantisinin yükü geldi.
Tüm bunlara rağmen savaşın geldiğini Türkiye bilmiyor olabilir miydi?
Bunun cevabı Erdoğan’ın 23 Şubat’ta gazetecilere verdiği röportajdan:
“Rusya artık sınırda ciddi denilebilecek sayıda asker yığınağı yapmış vaziyette. Tabii bu tablo karşısında neticenin ne olabileceği için herhalde kâhin olmaya gerek yok”
Ekonomi Savaşa Karşı Savunmasız
ABD her “işgal olacak” dediğinde iddiaları reddeden Rusya sınıra daha çok asker yığdı. Anlaşılan iktidar da bu kararları alırken savaşın geleceğini biliyordu. Sonuçta “kâhin olmaya gerek yok”tu.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati bu sırada tutmayan enflasyon tahminlerinde özellikle Nisan ayı vurgusu yapıyordu. Çünkü Nisan sonrası turizm sezonunda gelecek dövize güveniyordu. Yine hatırlatmakta fayda var, turizm sezonunda en çok güvenilen ülkenin savaşa gireceği söyleniyordu.
Şimdi savaştan önce 13,50 Lira’da çakılı tutulan Dolar, tüm müdahalelere rağmen 14,20 Lira civarında. Uzmanlara göre eksi rezervlere rağmen arka kapıdan hala döviz satılıyor. Politika faizi ile resmi enflasyon arasındaki fark artık yüzde 40. Akaryakıt fiyatları Pazartesi gecesi 20 Lirayı aşacak.
Kısacası savaş göz göre göre gelirken ekonomi savunmasız bırakıldı. Merkez Bankası’nın olmayan rezervleri satıldı. KDV indirimleri ile devletin gelirleri popülist bir kararla azaltıldı. Bir yanda Rusya’ya yaptırımları karşı direnilirken, diğer yanda Ukrayna ile ithalat durma noktasına geldi. Bu da doğal olarak enflasyonu yine olumsuz etkileyecek.
Erdoğan ise hala milletvekillerinin ekonomide atılan adımları halka anlatamamasından mutsuz.