Mehmet Cengiz'in sahibi olduğu Cengin İnşaat'ın projelendirdiği İyidere Lojistik Liman İnşaatı'ndan kullanılmak üzere İkizdere'deki İskencedere Vadisi'nde açılmak istenen taş ocağına karşı yurttaşların hem hukuksal mücadelesi hem de doğa nöbeti sürüyor. Bu yıl Nisan ayında bölgede yaptıkları açıklamada, taş ocağı değil çay fabrikası istediğini söyleyen yurttaşlar, ocağın açılması durumunda geçimlerini sağladıkları arıcılık, hayvancılık ve tarımın zarar göreceğini vurguladılar.
Rize İdare Mahkemesi'ne "yürütmeyi durdurma" talebiyle açılan davada, bilirkişi heyeti keşfini geçtiğimiz Pazartesi günü tamamladı. Heyet, 30 gün içerisinde raporunu hazırlayacak.
"HABERİNİ ALDIĞIMIZDA TOPLANDIK, BU ONURLU MÜCADELEYİ BAŞLATTIK"
ANKA Haber Ajansı'na konuşan İkizdere Dernekleri Federasyonu (İDEF) Başkan Yardımcısı ve İkizdere Çevre Platformu (İÇEP) Basın Sözcüsü Musa Yılmaz; İskencedere Vadisi’nde taş ocağına karşı mücadelenin iki yıl önce başladığını belirtirken, “Yurdun çeşitli yerlerinde neler yapabiliriz, İkizdere’nin taş ocağına dönüşmemesi için birlikte, ortak akılla nasıl hareket ederiz diye toplantılar yaptık. Bu toplantıların sonucunda 1 Nisan 2021 itibariyle İkizdere’de bir basın açıklaması yaptık. Ve aradan 20 günlük bir süre geçtiğinde tekrar iş makinelerinin geleceğinin haberini aldığımızda toplandık, İkizdere bu onurlu mücadeleyi, direnişi başlattık” dedi.
“SULAR GÜNEYCE’YE GELDİĞİNDE ADETA BUHAR OLUYOR”
İkizdere’nin sorunlarının yalnızca taş ocağı olmadığını ifade eden Yılmaz, “Hidroelektrik santralleriyle (HES) birlikte 2005, 2007 yıllarda başlayan bir problemle karşı karşıyaydık. O vakitte İDEF kuruldu. İkizdere’de HES’lerin vermiş olduğu zararlar ortada. Beş tane yapıldı. Bu HES’lerle beraber deremizde adeta suları vampir gibi yurttular. Yetmedi, dağların altına tüneller kazarak su toplama havzaları oluşturdular. Ve her HES suyu toplandığında doğal olarak zaten bir su kaybına uğruyor. Bu sular Güneyce’ye geldiğinde adeta buhar oluyor. Güneyce, Kayabaşı’ndan aşağıya derede su yok. Buradan Kalkandereli, İyidereli hemşerilerime seslenmek istiyorum; sahip çıkın buraya. İkizdere’de HES’lerle beraber suların yok edilmesi, derelerin kurutulması İkizdere’ye ne kadar zarar veriyorsa Kalkandere’ye, İyidere’ye o kadar zarar veriyor” diye konuştu.
"GÖZ YUMMAK İSTEMİYORUZ, YUMMAYACAĞIZ DA"
Geçtiğimiz Pazartesi günü “yürütmeyi durdurma” talebiyle Rize İdare Mahkemesi’ne açılan dava kapsamında bilirkişi heyeti İskendere Vadisi’ne gelerek inceleme yaptı. Yılmaz, davanın iki yıl önce başladığını, yürütmeyi durdurma kararı da aldıklarını söylerken, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Yürütmeyi durdurma kararını çıkarttık. Bizim avukatımız Yakup Okumuşoğlu ve İbrahim Demirci, olağanüstü hukuksal mücadele verdiler. Ancak hukuk tanımazlar bu yürütmeyi durdurma kararından sonra tuttular 25/1 diye bir kanun adı altında bizim yürütmeyi durdurma kararına tanımaksızın ÇED raporu gerekmektedir anlayışıyla 25 bin metrekarenin altına düşürerek burada taş ocağı faaliyetine başladılar. 20 Nisan’dan itibaren de biz hem hukuksal hem Anayasa’dan aldığımız haklarla mücadelemizi sürdürüyoruz. İkizdere’de yaptığımız tüm mücadele demokratik haklarımızdır. Çünkü tek dileğimiz dünyada korunması gereken 254 tane mutlak korunması gereken vadi vardır. İskencedere bu vadilerin arasında 53, 54’üncü sıradadır. Bu kadar önemli bir vadinin yok olmasına bizler göz yummak istemiyoruz, yummayacağız da. Tüm İkizdereliler de böyle düşünüyor, çünkü bu ortak akıldır.”
"BİZİM MÜCADELEMİZ ASLA YALNIZ DEĞİL"
Mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceklerinin altını çizen Yılmaz, başaracaklarına da inandıklarını söyledi. İkizdere’de verilen mücadelenin sadece bölge halkının mücadelesi olmadığına dikkat çeken Yılmaz, “Tüm Türkiye’nin, dünyanın mücadelesidir. Nerede bir ağaç varsa o ağaç sadece bölge halkını ilgilendirmiyor. Tüm Türkiye, dünya halkını bağlıyor. Bizim mücadelemiz asla yalnız değildir. Doğasever dernekler, ekolojik derneklerin tamamı neredeyse yanımızdadır, destek veriyorlar. Bu olağanüstü mücadele ses getirdi zaten, sonuçlanması içinde mutlaka yönetenlerin bizi duyacaklarına inanıyoruz” dedi.
"ORGANİK ÇAY BÖLGESİDİR, ÖNEMLİ GEÇİM KAYNAĞIDIR"
İkizdere’de yaşamın doğal yaşama bağlı olduğunu, yaklaşık yüzde 90’ının ormanla kaplı olduğunu ifade eden Yılmaz, “Bu bölgede insanların geçim kaynaklarının neredeyse yüzde 70’ini ormandan elde ediyorlar. Ve ormanları sürekli korurlar. Bu insanlar, otlarını, hayvanlarının yemesini, içmesini bu vadilerden, derelerden karşılıyor. Vadilerimizde, derelerimizde ceviz, kestane ağaçları vardır. Bunlar bizim orada yaşayan insanlarımızın geçim kaynaklarıdır. Organik çay bölgesidir, çok önemli geçim kaynağıdır. İkizdere’ye ait dağ bitkileri vardır. Likaba dediğimiz dağ yemişimiz, yine İkizdere’ye özgü çok güzel bir patates, dağ armudumuz vardır… İkizdere, İkizderelilere bırakıldığı zaman halkı yeterince istihdam edebilecek bir yapıya, ekolojik dengeye sahiptir” diye konuştu.
"TAŞ OCAKLARI HAYVANCILIĞIMIZI, ÇİFTÇİLİĞİMİZİ, MEYVE AĞAÇLARIMIZI YOK EDİYOR"
İskencedere’ye yılda ortalama 1500 bal peteği konulduğunu söyleyen Yılmaz, yıllık 7 ile 8 ton arasında bal elde edildiğini belirtti. Balın bölgede yaşayan yurttaşlar için önemli bir geçim kaynadığı olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Şimdi taş ocakları bizim balcılığımızı, petekçiliğimizi yok ediyor. Hayvancılığımızı, çiftçiliğimizi yok ediyor. Cevizimizi, kestanemizi, bütün meyve ağaçlarımızı yok ediyor. Balıkçılığımızı yok ediyor. HES’ler, taş ocakları İkizdere’mize, İkizderelilere çok büyük zarar vermektedir” dedi.
"DEVLET, GELİŞMESİ İÇİN TEŞVİK VERSE O KÖYLÜLERE EN BÜYÜK HİZMETİ ETMİŞ OLACAK"
İskencedere Vadisi başta olmak üzere bölge halkının siyah çay dışında çeşitli bitkilerden de organik çaylar yaparak geçimlerini sağlıyorlar. İkizdere’nin yaylalarından toplanan bitkilerden çay yapıldığını söyleyen Yılmaz, “Anzer’de, şu anda elimde bulunan kekik çayıdır. Tamamen dağ kekiğinden toplanarak yapılmaktadır. Şifadır yani. Gerçekten 7 derde 7 deva diyebileceğimiz bir bitkidir. Yine bizim sarı bir çiçeğimiz vardır. Anzer çayı dediğimiz çay üretiyoruz ondan. Atıyoruz demliğin içine suyunu içiyoruz. Gerçekten şifa, ilaç niyetine kullanıyoruz. Bunun gibi yukarı ve aşağı köylerimizde de öyle. Likaba dediğimiz bitkimiz şifa kaynağıdır. Likabacılığın geliştirilmesi için devletten teşvik beklerken devlet oradaki likaba yataklarını da yok ediyor. Bugün likabanın kilosu 40 TL’den başlıyor. Devlet gelişmesi için teşvik verse o köylülere en büyük hizmeti etmiş olacak” diyerek de yetkilere seslendi.
"TURİZM CENNETİ OLMASINI İSTİYORUZ"
Yılmaz, devletten İkizdere için çay fabrikası, hayvancılığa, tarıma, turizme destek isterken, “Turizm teşviklerini de böyle her tarafı binaya, otellere gömecek şekilde değil. Doğa ile iç içe, entegre olmuş yapılar şeklinde bir turizm cenneti olmasını istiyoruz. Bu tür yatırımların da öncelikli yöre halkına yapılmasını istiyoruz. Çünkü bizim bölgemizin değerini en iyi bilen orada yaşayan insanlardır” dedi.
İyidere Lojistik Limanı’na karşı olmadıklarını ifade eden Yılmaz, taşın endemik bitki örtüsünün bulunduğu İkizdere’den çıkarılmak istenmesinin nedenini sordu.
"İKİZDERE'DE KENDİSİNİ BEKLEYEN 150 KÖYLÜNÜN YANINA NEDEN UĞRAMADI?"
Yurttaşların kendilerine İskencedere için “orası ormanlık alan değil, çalılıkmış” dediklerini aktaran Yılmaz, şunları söyledi:
“Kim söylüyor bunu? Karşı taraf, inşaat firması söylüyor veya bizim durdurmaya çalıştığımız karşı güçler bunu söylüyor. Gelin gözünüzle görün orayı. Cumhurbaşkanı geldi orada, sözüm ona İkizderelileri, oraya katılan bütün arkadaşlarımızı, ki bir cumhurbaşkanına yakışmayacak bir hitapla suçlama yaptı. Sanki solcu, komünist olmak suçmuş gibi. Bir suçlama, aşağılama yaptı. Yukarıya çıkıp aşağıya geldiği zaman 150 köylü bekliyordu kendisini. Bir cumhurbaşkanı, sokakta bir simitçinin yanında durup da gidip simitçiye merhaba deyip bunu da günlerce televizyonlarda döndürürler. Gidip bir yoksul halkımızın, ki çok güzel örnektir, bunu gerçekleştirmiş olması benim de hoşuma gidiyor bir vatandaş olarak, bir yoksul ailenin sofrasına oturuyor da İkizdere’de kendisini bekleyen 150 köylünün yanına neden uğramadı? İkizdere’den ellerini çeksinler. Çekmezlerse de tüm İkizdereliler olarak birlik, beraberlik içerisinde o talana dur diyeceğiz. Ve başaracağımıza inanıyorum.”
(ANKA)