Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Pehlivan, FETÖ'nün mülki idare yapılanmasına dair soruşturma yürüten savcı Erdoğan Bayrakdar'ın soruşturma ilerledikçe karşısında bir duvarla karşılaştığını iddia ettiği yazısında, "Önce bakanlık bürokratları müdahale etmek istedi. İstenilen şuydu: Soruşturma dosyası Ankara’ya gönderilmeliydi. Öyle ya, Tokat gibi küçük bir Anadolu şehrinin imkânlarıyla yürütülemezdi bu dosya! Ancak Başsavcı Bayrakdar asıl niyeti anlamıştı, üstü kapatılacaktı, taviz vermedi.
Sonunda... Bu görüşmelerden netice alınmayınca, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu telefona sarıldı. İddia o ki: Cumhuriyet Başsavcısı’na önce adeta hesap sorar gibi talimat vermeye kalktı. Beklemediği bir cevapla karşılaştı." ifadelerini kullandı.
Pehlivan'ın "Süleyman Soylu’nun telefonu" başlıklı bugünkü yazısından ilgili bölüm şöyle:
Karşıdaki ses “Bir damar buldun, gidiyorsun. Kes artık” diyordu.
Tehditle devam etti; “Haddini bildiririm” cümlesini kurdu.
Dediği oldu.
Peki, neydi o sözleri duymasına neden olan? Filmi geri saralım.
Erdoğan Bayrakdar adlı bir başsavcı vardı. “Ülkücü muhafazakâr” kimliğiyle bilinirdi. 15 Temmuz darbe girişiminden günler önce Tokat’ta göreve başladı. FETÖ’nün mülki idare yapılanmasına dair çok ciddi bir soruşturmayı yürütüyordu. Örgüt imamlarının itiraflarıyla ülkenin dört bir yanındaki FETÖ mensubu kaymakamlara, vali yardımcılarına ve valilere ulaştı. Çektikçe çorap söküğü gibi geliyordu.
Ancak soruşturma ilerledikçe büyük bir duvarla karşılaştı. Konuşulan o ki: her şey FETÖ şüphelisi kaymakamların referansını İçişleri Bakanlığı’na sormasıyla başladı.
Önce bakanlık bürokratları müdahale etmek istedi. İstenilen şuydu: Soruşturma dosyası Ankara’ya gönderilmeliydi. Öyle ya, Tokat gibi küçük bir Anadolu şehrinin imkânlarıyla yürütülemezdi bu dosya! Ancak Başsavcı Bayrakdar asıl niyeti anlamıştı, üstü kapatılacaktı, taviz vermedi.
Sonunda...
Bu görüşmelerden netice alınmayınca, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu telefona sarıldı.
İddia o ki: Cumhuriyet Başsavcısı’na önce adeta hesap sorar gibi talimat vermeye kalktı. Beklemediği bir cevapla karşılaştı.
Bunun üzerine, girişte alıntıladığım ağır sözleri söylediği öne sürüldü.
Sonra ne mi oldu? Başsavcı Bayrakdar kışın ortasında jet hızıyla Yargıtay’a sürüldü.
Yerine gelenler soruşturmanın seyrini değiştirdi.
Aradan bir süre geçti...
Bayrakdar bu kez Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcısı olarak görevdeydi. Lakin, Devlet Bahçeli’nin Alaattin Çakıcı’yı hastanede ziyaret etmesinden kısa süre sonra yine koltuğundan oldu. Bahçeli ise Başsavcı Bayrakdar’a sahip çıktı: “Görevden alınmasının arkasında yatan asıl gerçek ve gerekçenin bizim ziyaretimizle ilgisi olmadığına inanmak istediğimi özellikle belirtmek istiyorum. Bu durumun vuzuha ermesi, tavzih ve telafi edilmesi arzum ve beklentimdir.”
Sonunda...
İddia o ki: Cumhurbaşkanı’nın da sahip çıkmasıyla Bayrakdar, Ankara Batı Başsavcı Vekili oldu. Belki iyi bir rütbeydi ama biliyoruz ki FETÖ ile mücadele konusundaki deneyiminden faydalanılamayacaktı.
Evet, Tokat’ta başlayan soruşturmanın üzerinden yıllar geçti. Peki, Fethullahçı yüzlerce mülki idare mensubunun akıbeti ne oldu?
İnsanın aklına gelmiyor değil:
Acaba Başsavcı Erdoğan Bayrakdar devam etseydi...
Şu an halen görevde olan valilerden ya da kendisini başka tarikata aitmiş gibi gösteren nüfuzlu bürokratlardan gözaltına alacakları olacak mıydı? Kim bilir?