İlk telâffuz edildiği andan itibaren, herkes kendi anladığı ya anlamak istediği gibi değerlendirmeye ve yorumlamaya başladı. Bu tür "farklı anlamlara çekilebilecek" konu başlıklarında âdet olduğu üzere, deyim yerindeyse "her kafadan bir ses çıkarcasına" tartışılıyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ilk önce hafta sonunda evinin çalışma odasından kısa bir "video mesajı" olarak duyurduğu bu konuda, yine Kılıçdaroğlu'nun ağzından, Salı günkü TBMM grup toplantısında biraz daha fazla ayrıntı duyma imkanımız oldu.
Kılıçdaroğlu, Cumhuriyetimiz'in yakın tarihinden başlayarak "simge olay - simge olgu" niteliğindeki bir dizi olayı (simge örneklerle) ve dönemi hatırlatarak, onlar üzerinden (eminim) "muadil olayları" da içerecek şekilde, "mağdurları ile helalleşmek" niyetinde olduğunu duyurdu.
İlk duyulduğunda, "CHP, seçim öncesinde oy avcılığı yapıyor. Acaba üç oradan beş burada n biraz daha oy devşirebilir miyiz hesabı içinde" şeklinde yorumlanan bu inisiyatifin, aslında tam da öyle olmadığını Kılıçdaroğlu'nu dün dinlediğimizde anladık.
CHP Genel Başkanı, mealen şunu söylüyordu:
"Biz ilk seçimde iktidar olacağız. İktidar, yani Devlet'i temsil eden taze kadrolar sıfatını kazandığımızda, Devlet'in geçmişte kırmış, üzmüş, gücendirmiş, yaralamış, yani mağdur etmiş olabileceği herkesle bir şekilde helalleşmenin yollarını arayacağız."
İlk mesajında da "CHP olarak geçmişte bizim partimizin de..." diyerek, belki de Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar uzanan çok geniş bir zaman dilimine de bu "helalleşmeyi yayma" imasında bulunmuştu. Hattâ, bence bunu yaparak, geçen 19 yıldır 80 küsur milyonu her açıdan mağdur etmiş bugünkü iktidara da bir "örnek - kıstas" oluşturmayı da amaçlıyor olabilir.
Bir kere en baştan şunu söylemeliyim.
Zamanlama açısından, seçim sath-ı mailine girildiği bu dönemde yapılmış olması, bu çıkışı ister istemez, bir kısım yurttaş nezdinde "Seçim odaklı bir çıkış" olarak da nitelenecektir. Bundan kaçış mümkün değildir. Ama ne olursa olsun, "seçim öncesi ya da sonrasında, yani muhalefet partisi veya iktidar (devletin temsilcisi) sıfatıyla da olsa" böylesi bir çabayı olumlu karşılamamak, iyi niyetle bağdaşmaz. Başka bir deyişle, amaç ne olursa olsun, gerçekleşebildiği takdirde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni temsilen böyle bir elin "her kesimden mağdur edilmiş vatandaşa" uzatılmasına kim, neden itiraz edebilir?
Bugünden itibaren 'Peki ama şundan da?.. Peki ama şundan da?.. Sen önce şununla... Bırak onu bunu, peki sen önce bununla?.." diye atışlar başlamıştır.
Bu bombardımanı CHP Genel Başkanı ve bu inisiyatife katılıp katılmadıkları henüz belli olmayan "Yol Arkadaşları" nasıl göğüsleyebilecekler, bu süreci nasıl yöneteceklerdir?
Bunu bilemiyoruz. Zaten bu da başta Kemal Bey'in sorunudur.
Ancak, (hangisini hangimiz doğru ya da önemli bulursa bulsun) gerçekleşmesini arzu ettiğimiz bir dizi "iyi - onurlu - kutsal - örnek olması gereken bir girişim" değil midir?
Hangimiz Roboski kurbanlarının, Çorlu tren katliamı kurbanlarının, Soma kurbanlarının, 6-7 Eylül 1955 mezalimi kurbanlarının, Kumpas Davaları mağdurlarının, Gezi Direnişi'nde katledilen evlatlarımızın ailelerinin, ve bunlar gibi pek çok "Devlete küskün insan" kitlesinin, bu uzatılan eli geri çevereceğine inanıyoruz ki?
Velev ki geri çevrildi... Bu elin, Cumhuriyet'in 100'ncü yılına yaklaşılırken, Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden (edecek) kişilerce iyi niyetle ve samimiyetle uzatılmasına hangimiz itiraz edebiliriz?
Herkesin kendi siyasi ve ideolojik tercihine göre, kendi açısından (Kılıçdaroğlu'nun listesinde) itiraz edebileceği maddeler olabilir. "Benim başörtülü bacım" istismarının malzemesi yapılmış bir "Anti laik itiraz dalgasının" temsilcilerine Devlet neden "özür niyetli" bir el uzatacaktır denilebilir.
Ya da "Muhataplarının bile darbe diye niteleyemediği ve FETÖ'cü savcıların düzmece delillerle yargılayıp mahkûm ettiği 28 Şubatçılar'dan neyin hesabının sorulacağı" da tartışılabilir.
"Madem o var, şu niye yok listede?" tartışmaları da yapılabilir.
Varlık Vergisi meselesinin, dönemsel bir gereklilik olduğunu, o gün toplumun (etnik ve milli kökeni ne olursa olsun) gerçekten "Varlıklı kesiminden ekstra fedakarlık istenmesinin" neden Devlet açısından bir "özür gereksinimi" oluşturduğu da tartışılabilir. On yıllarca aynı Devlet'in benzer gerekçelerle (toplamda yüz milyonlarca) yoksul emekçiden "söke söke" aldığı tonla verginin hesabı anlamında da tüm toplumdan özür dilemesi de talep edilebilir. Bugünün yoksul çoğunluğundan alınıp, olağanüstü zengin bir avuç müteahhitine hortumlanan servetin hesabını kimin soracağı da tartışmaya açılabilir.
Bir yığın açıdan tartışılabilir bu liste ve mağdurlar, yaralar, yaralılar.
Yukarıda, ve 3 - 4 gündür hem TV yayınlarımda hem de yazılarımda ısrarla belirttiğim gibi, bu "açılımın" zamanlaması da manidar ve maksatlı bulunabilir.
Ama sonuçta, "Hayır - Şer" terazisine oturtulduğunda, demokratik bir toplumun (başka ülkelerde örnekleri görüldüğü üzere) bu tür "Kendi kendisi ile yüzleşme ve hesaplaşma" yaşamasına itiraz edilmemeli diye düşünüyorum.
Hele ki, mağdurlar (Diyarbakır cezaevinden Roboski'ye, Soma'dan Çorum katliamına, Kahramanmaraş'tan Gezi'ye) açısından bakılınca, onların yerine de kendimizi koymayı bir de "oradan bakmayı" denesek?
Tabii onlar adına konuşmak istemem ama..
Merak da etmiyor değilim.