Gündem Bilim Teknoloji Spor Dünya Ekonomi Siyaset Sağlık Eğitim Kültür Sanat Magazin Yaşam Reklam Künye Gizlilik Sözleşmesi İletişim
Yazılım ve Tasarım: Bilgin Pro © 2024KRT TV Tüm Hakları Saklıdır

HDP’li Şık’ın sözleri tartışma çıkardı: TBMM’de gergin oturum

HDP milletvekili Ahmet Şık’ın bütçe konuşmasındaki, “Seçtiklerimiz ve seçmediklerimizin toplamıyız ve bir arada yaşıyoruz. Bir yanda hak, adalet, eşitlik, özgürlük, barış, hukuk ve demokrasi, öte yanda savaşla beslenen bir zülüm ve soygun düzeni. Herkes kendi seçimini yaptı, yapıyor” sözleri tartışma çıkardı.

AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş, HDP’li Şık’ı, “Meyhaneden boşta kalan vakitlerini bu kürsüden gelip konuşma yapmaya çalışan birisi” olarak nitelemesi sonrasında oturuma ara verildi.

TBMM’deki bütçe görüşmelerinde tansiyon zaman zaman yükseliyor. Bugünkü oturumda HDP’li Ahmet Şık’ın konuşması gerginliği arttırdı. Şık’ın konuşmasının sonundaki “Dolayısıyla insanın ne olup olmadığı ya da ne olup olmayacağı yaptığı ya da yapmadığı tercihlerin toplamından ibaret. Evet, seçtiklerimiz ve seçmediklerimizin toplamıyız ve bir arada yaşıyoruz. Bir yanda hak, adalet, eşitlik, özgürlük, barış, hukuk ve demokrasi, öte yanda savaşla beslenen bir zülüm ve soygun düzeni. Herkes kendi seçimini yaptı, yapıyor” tartışmanın fitilini ateşledi.

Şık’tan sonra söz alan AKP’li Mehmet Muş’un, Ahmet Şık’ı kast ederek, “meyhaneden boşta kalan vakitlerini bu kürsüden gelip konuşma yapmaya çalışan birisi” nitelemesi tansiyonu artırdı. HDP’lilerin itirazları üzerine oturuma bir süre ara verildi.
Gerilimli oturum tutanaklara şöyle yansıdı:

HDP GRUBU ADINA AHMET ŞIK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Herkese merhaba.

Bütçe görüşmeleri için söz aldım ancak bu konuyla ilgili söyleyeceklerimi kısa tutacağım. "Kayıkçı kavgası" deyiminin hikâyesini bilirsiniz; kavga ediyormuş gibi görünenlerin başına bir şey gelmeyen bu temsilde tek zarar gören izleyiciler olurmuş çünkü yankesiciler, bu düzmece kavgayı izleyenleri bir güzel soyarmış. Burada sıklıkla yaşanan kavga dövüşe bakınca hep bu deyim aklıma geliyor çünkü birbirleriyle kavga ediyormuş gibi yapanlar son kertede "Aynı gemideyiz." ya da "beka" diyerek aynı noktada buluşuyor; bu sayede yankesicilerin, hırsızların, soyguncuların rahatça çalışmasının koşulları da yaratılmış oluyor. Siyaset, sermaye ve yandaşlarından oluşan bir avuç azınlığın serveti, milyonlarca dar gelirlinin cebine girenin toplamından daha fazla oluyor. Hukuku şeklen bile koruma gerekliliği duymayanlar, itiraz eden herkesi sindirmek için bu soygun düzenin zulmünü her seferinde gözümüze sokuyor. Bir yanda, kendi çocuklarına tek taş yüzük takan bir görgüsüzlük; öte yanda, ölen çocuklar var. Çocuklarımız açlıktan ölüyor; Çorlu'da tren katliamında ölüyor; denizde ya da nehirde boğularak ölüyor; Suruç'ta, Ankara Garı önünde bombalanarak ölüyor, savaşta ölüyor; çocuk işçiyken ya da çaresizlikten siyanürlü intiharlarda ölüyor. Hâl bu iken "bütçe, hukuk, kanun, mevzuat" demek gerçekten çok anlamsız. Hukuk devleti olmak bir yana, kanun devleti olmaktan bile çıkmışken doğru olan, meşruiyetinizin sorgulanmasıdır. Eğer hakikati konuşmuyorsak söyleyeceklerimizle hakikati gizleyenlerin rehinelerine dönüşürüz çünkü Nietzsche'nin dediği gibi, konuşulmayan tüm gerçekler zehirler. Dolayısıyla, bu kürsüde bütçeyle ilgili laf kalabalığına değil, hakikati konuşmaya ihtiyaç var. Gerçek şu: Devletin kaynaklarını sermayeye, siyasetten semiren bir avuç azınlığa ve savaşa peşkeş çeken hiçbir bütçe halk yararına değildir. Hakikati size her söylediğimizde kolaylıkla "vatan haini, bölücü, terörist, FETÖ'cü, kalleş, devlet düşmanı" diye yaftalıyorsunuz; sadece bizi de değil, eski Cumhurbaşkanınızdan başbakanınıza, bakanlarınıza kadar her kim ne olduğunuzu söylüyor, hakaretleriniz hazırda bekliyor. Pelikan çetesine ve istihdam ettikleri trollere değil geç de olsa konuşmaya başlayan devrik yöneticilerinize kulak verin ki sıra size geldiğinde etrafınızda sesini çıkaracak olanlar bulunsun. Bilin ki o gün geldiğinde de bugün olduğu gibi beka tehlikesinden bahsedenler çıkacak. Bir beka tehlikesi olduğu doğru, haklısınız ama o tehlikeyi yaratan bizzat sizsiniz. Bir kişinin bekasını bütün ülkenin, 80 milyonun bekasının üzerine koyarak yapıyorsunuz. Bizim derdimiz birilerinin değil halkın bekası, sizi asıl korkutan da bu. Korkmakta haklısınız çünkü bugün kalabalık, güçlü ve kazanan olduğunuzu düşünen sizler, gelecekte bugünün karanlığının utançları olarak yerinizi alacaksınız çünkü doğru diye gösterilenlerin içindeki yanlışı, yanlış denilenlerin içindeki doğruyu görenlerin hiç de az olmadığını, geleceğin bizlerle var olacağını siz de bizler kadar biliyorsunuz. Doğruluğa, iyiliğe, hakikate davet eden sözlerimiz bu soygun ve hırsızlık düzenini sürdürmek isteyenlere bir etkide bulunmayacak. O nedenle konuşmamın bundan sonrasında söyleyeceklerim sevgili halkımız için. Görünüşe göre çok dindar, ağızlarından Allah'ın adını düşürmeyen bir iktidar var. İşte, bu iktidar döneminde besmeleyle alınan rüşvet paralarının dualarla sayıldığına hatta fetvalarla rüşvetçilere sahip çıkıldığına tanık olduk. Eski iktidar ve suç ortakları yayınca herkes duydu. Buna rağmen son vermediler, doymak bilmez açlıklarıyla her türden kirli işleri çevirenler bir avuç sermayedarın daha da zengin edildiği, komisyonlara ödenmiş ihaleler ve hortumlamalarla cumhuriyet tarihinin en büyük soygun çarkını döndürmeye devam ediyorlar. Kurdukları suç düzenini sürdürmek için kutsal saydıklarınızı kirletmekten çekinmeyen, yetim hakkı çalanlardan razı mısınız? Altın için dağları delik deşik ediyor, ormanları yok edip zeytinlikleri kesiyorlar. Termik santraller için yaylaları talan ediyor, HES'ler için dereleri ve ırmakları; define için adı "Dipsiz" olan gölü bile kurutuyorlar. Parkları AVM'ler için yok edip rant tapınakları uğruna şehirleri betondan mezarlıklara çeviriyorlar. Memlekette ne güzellik varsa bozmaya ahdedenler devleti yağmalayıp ülkeyi talan ediyorlar. Bunlarla saf tutmaya devam edecek misiniz? Sömürüyle, yolsuzlukla, hırsızlıkla büyütülen yoksulluk ve yoksunluk nedeniyle ölmeyi tercih edenlerin çocukları ısınsın diye saç kurutma makinesini açtıktan sonra intihar eden annenin sorunlarını ortadan kaldırmak isteyenlerin mi yanındasınız, sosyal yardımları, yoksulları siyasi rehine hâline dönüştürmek için kullanarak insanları ölüme sürükleyenlerin mi? Emek sömürüsüyle zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul kılındığı bu örgütlü soygun düzeniyle işçilerin "kaza" denilen cinayetlerle katledilmesine, çocukların yetim bırakılmasına karşı mısınız, yoksa madenleri, fabrikaları, inşaatları ölüm kuyularına çevirip "fıtrat" diyen sorumlulardan olmaya devam mı edeceksiniz? Ataması yapılmadığı için intihar eden öğretmenlerden, işsiz bırakılan ya da mesleklerini yapamayan gençlerden, öğrencilerinden uzaklaştırılan barış bildirisi imzacısı akademisyenlerden, "Ağaç kabuğu yesinler." denilerek gece yarısı kararnameleriyle kamudan çıkarılanların hakkından mı yanasınız, kayırmacılıkla kendilerinden olanları ve biat edenleri işe yerleştirerek devletin imkânlarını sömürenlerden mi?

İktidar sahiplerinin ne olduklarını ve yaptıklarını anlatan gazeteciler zindanlara atılıyor; iktidarlarına borazan olanların da gazeteci olduklarını inanmamızı istiyorlar. Yalanı gerçekmiş gibi göstermeyi "gazetecilik" diye yutturmaya çalışan her türlü insani ve etik değerden uzak tetikçilerin mi, yoksa her ne pahasına olursa olsun hakikati söyleyen ve bu yüzden hapsedilenlerin mi gazeteci olduğuna inanacaksınız?

Halkın seçtiği temsilcilerin yerine kayyum atanması ve hapsedilmelerine sessiz kalanlar için yarın bu hukuksuzluk norm hâline geldiğinde çok geç olacak. Bir yandan "seçmen iradesi" diye lafazanlık yapıp öte yandan o iradeyi gösterenlerin temsilcilerini "terörist" diyerek hapsedenlerden mi, yoksa Kürtlerin de kendisiyle eşit yurttaş olduğunu söylemeye devam edenler mi yanasınız? Siyasal iktidarın ve isteklerini emir kabul eden yargının suç ortaklığıyla hapse atılan Selahattin Demirtaş'ın, Figen Yüksekdağ'ın, Osman Kavala'nın, Gültan Kışanak'ın, Adnan Selçuk Mızraklı'nın, Ahmet Altan'ın, hasta mahkûmların ve adları bilinmeyen masumların hukuk, adalet, hak, barış, eşitlik isteyenlerin dilindeki ısrarı mı, yoksa özgürlükleri gasbedenlerin suçuna mı ortak olacaksınız? Meslek ahlakını menfaatlerine çiğneten, iktidarın tetikçisi hâline dönüşmüş, hak, adalet, vicdan ve liyakatten yoksun hâkim ve savcıların işgal ettiği bir yargının mı yoksa evrensel hukuk normlarını kendisine rehber edinen hâkim, savcıların bulunduğu bir yargının mı adaletli olacağına inanıyorsunuz?
Adaletin mezar kazıcısı hâline dönüşen yargının eline düşmemek için Ege'nin, Meriç'in karanlık sularına düşerek ölmeye mecbur bırakılan çocukların, cesedi buzlukta bekletilen Cemile'nin, kendi evinde polis kurşunuyla can veren Dilek Doğan'ın acısına mı ortaksınız yoksa gözyaşı dökülenlerin cinayetlerine mi?

Kapıları işaretlenen Alevilerden, katledilen ya da yurt diye belledikleri topraklardan kovulan, geride kalanların sadece küfretmek için anıldığı Ermeni, Yahudi ve Rumlardan, evlerinin camları kırılıp ibadethaneleri tahrip edilen Hristiyan ve Süryanilerden; ezcümle bu ülkenin yurttaşı oldukları hâlde her daim korkuyla yaşamaya mecbur bırakılanlardan yana mı yoksa "tek" "tek" "tek" diyerek bu çoğulculuğu ortadan kaldırmaya çalışanlardan mı yanasınız?

Ali İsmail Korkmaz'ın, Ethem Sarısülük'ün düşlerini kurduğu özgür bir dünyadan mı yoksa katillerinden ve savunucularından mı yanasınız?

Berkin Elvan'ın çocuk olduğunu bilenlerden mi yanasınız yoksa "Emri ben verdim." deyip acılı annesini yuhalatanlardan mı?

Gözaltında kaybedilen çocuklarının bir mezarı olsun, failler yargılansın isteyen Cumartesi Anneleri'nden mi yanasınız yoksa çocukları kaybeden işkencecilerden mi?
Varlığını dökülen kandan, yoksul çocukların toprağa düşen bedenlerinden alan ve kurulu düzenin devam etmesi için savaş çıkartan ya da savaşmaya devam edenlerden mi yoksa "barış" demekte ısrar edenlerden mi yanasınız?

Roboski'de savaş uçaklarının bedenlerini parçaladığı köylülerden, oyuncak götürürken bombalanan Suruç'taki gençlerden, Ankara Gar'ı önündeki can pazarının kurbanlarından, işe ya da okula giderken, görevi başındayken ya da evine dönerken şunun ya da bunun adına patlatılan bombalarla öldürülenlerden mi yanasınız yoksa bu katliamların emirlerini verenlerden, şiddetin sonlanmasını istemeyenlerden yana mı?

Siyasal iktidarın destekçisi, aktörü, finansörü ve kışkırtıcısı olduğu ülkelerindeki iç savaştan kaçıp sığınan Suriyelileri kovmak isteyen ırkçılardan mı yanasınız yoksa siyasal iktidarın insanları sürgünde yaşamaya mecbur bırakan bu savaştaki rolünü sorgulayanlardan yana mı?

Her gün katledilen, tacize, tecavüze uğrayan kadınların, LGBT'li bireylerin faali olan eril zihniyetle mücadele etmekten yana mısınız yoksa "Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Kadına şiddet abartılıyor, kadın iffetli olacak, kahkaha atmayacak." diyerek katillerin ellerindeki bıçak ateş ettiği silah olanlardan yana mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Şık.

AHMET ŞIK (Devamla) - Bir insanın haysiyetli olup olmadığı menfaatleri ile prensipleri arasında tercih yapmak zorunda kaldığında anlaşılır. Dolayısıyla insanın ne olup olmadığı ya da ne olup olmayacağı yaptığı ya da yapmadığı tercihlerin toplamından ibaret. Evet, seçtiklerimiz ve seçmediklerimizin toplamıyız ve bir arada yaşıyoruz. Bir yanda hak, adalet, eşitlik, özgürlük, barış, hukuk ve demokrasi, öte yanda savaşla beslenen bir zülüm ve soygun düzeni. Herkes kendi seçimini yaptı, yapıyor. Nasıl ve neye sahip olarak yaşadığımızı ya da yaşayacağımızı belirleyen bu tercihlerimiz olacak, karar sizin.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Sayın Muş, buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Siyasi eleştirinin ötesinde hakarete varan ifadelerden tutun, yankesicilikten, yüzsüzlükten, hırsızlıktan, soygundan, talandan tutun da bir çok ifade partimize yönelik kullanılmıştır. Bununla alakalı söz talebimizi kullanmak istiyorum.

BAŞKAN - İki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşmaya yol açmamak üzere, buyurun.

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; âdeta buradaki konuşmacıyı dinlerken neyi anlattığını…

BERDAN ÖZTÜRK (Ağrı) - Türkiye'yi anlattı.

MEHMET MUŞ (Devamla) - …hangi dünyada, hangi âlemde yaşadığını inanın ben anlamakta zorlandım.

OYA ERSOY (İstanbul) - Sarayda değil, halkın içinde…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Sen hangi tarafta olduğunu söyle?

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen…

MEHMET MUŞ (Devamla) - Meyhaneden boşta kalan vakitlerini bu kürsüden gelip konuşma yapmaya çalışan birisi.

FATMA KURTULAN (Mersin) - Saygısız!

OYA ERSOY (İstanbul) - Saraydan boşta kalan vakitlerinizde halkın içine girin. Saraydan boşta kalan vakitlerinizde halka bakın, halka.

HÜDA KAYA (İstanbul) - Çok ayıp!

MEHMET MUŞ (Devamla) - "Yüzsüzlük", "yankesicilik", "hırsızlık", "soygun" gibi isimler bizim lügatimizde yok. (HDP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN - Sayın Muş…

NURAN İMİR (Şırnak) - Özür dilemelisin! Özür dileyeceksin!

BAŞKAN - Bir saniye değerli arkadaşlar…

Sayın Muş, lütfen temiz bir dil kullanalım.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Herkes kendi mesleğini icra eder, kendi mesleğini anlatır. Bunlar sizin mesleğiniz ki bu ifadeleri kullanmakta o kadar yatkınsınız. Bunlar bizde yok, bunlar sizin mesleğiniz. Siz mesleğinizi… (HDP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Bir saniye değerli arkadaşlar…
Sayın Muş, lütfen temiz bir dil kullanalım. (HDP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

Değerli arkadaşlar, lütfen…

Sayın Muş… (HDP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Cezalandırma talep ediyorum.

BAŞKAN - Bir saniye değerli arkadaşlar…

Değerli arkadaşlarım, lütfen konuşmalarda temiz bir dil kullanalım. Yani konuşmaların
sert olması doğaldır ama hakaretamiz olmamasını arzu ediyorum. Birbirimize karşı olan sözcüklerimizin özenle seçilmesi gerektiğine inanıyorum.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sözünü geri alsın.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Başkan, geri alsın sözünü.

BAŞKAN - Sayın Muş, ilk baştaki sözünüzün uygun olmadığını ben de düşünüyorum, "meyhanedeki" sözünüzün. Lütfen bu konunun...

MEHMET MUŞ (Devamla) - Konuşmama müsaade edin.

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Ben burada ne konuşacağımı iyi biliyorum, kusura bakmayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hayır, bilmiyorsun.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Kürsüde ne konuşacağımı iyi bilirim. (HDP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen...

MEHMET MUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu kullandığı ifadeler bakın, bizim buradaki arkadaşlarımızın hiçbirinde yok.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Başkan, özür dilesin.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Başkan, özür dilemeli.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen...

MEHMET MUŞ (Devamla) - Herkes hukukçuysa hukukçuluğunu konuşturur, siyaset bilimciyse siyaset bilimciliğini konuşturur ama bu kelimeleri kullanmaya bu kadar yetenekliyse demek ki mesleğinin gereğini burada ifade etmiştir. (HDP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen sessiz olalım. Bu şekilde olmaz.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Dolayısıyla kendisine tavsiyem meyhaneye ayırdığı vakitten daha fazlasını Parlamentoya ayırmasıdır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, HDP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen...

FATMA KURTULAN (Mersin) - Bu doğru değil, kabul edemeyiz Başkan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Başkan, işlem yapın.

EBRÜ GÜNAY (Mardin) - Özür dileyecek!

SALİH CORA (Trabzon) - Başkanım, konuşmasında devlete "katil" dedi.

FATMA KURTULAN (Mersin) - Çok konuşma ya!

BAŞKAN - Sayın Cora, lütfen siz oturur musunuz.

SALİH CORA (Trabzon) - Millete "hırsız" dedi. Herkesi zan altında bıraktı. (HDP sıralarından "Otur!" sesleri)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Otur yerine!

BAŞKAN - Sayın Cora, oturur musunuz, Grup Başkan Vekiliniz var orada.

SALİH CORA (Trabzon) - Böyle bir konuşma olmaz ki. (HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen sakin olalım.
Sayın Cora, size ne oluyor? Grup Başkan Vekiliniz var orada.
SALİH CORA (Trabzon) - Başkanım ama herkese saygısızlık yapıldı.

BAŞKAN - Ama Grup Başkan Vekiliniz var, rica ediyorum.

FATMA KURTULAN (Mersin) - Saygısız sensin.

SALİH CORA (Trabzon) - Başkanım, devlete tahkirde bulundu ya!

BAŞKAN - Sayın Cora, lütfen oturun yerinize, rica ediyorum.

FATMA KURTULAN (Mersin) - Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor. Size ne oluyor orada?
VAHİT KİLER (Bitlis) - On dakika boyunca hakaret edecek, susacağız değil mi! Her türlü iftirayı atacaksınız, susacağız! Her türlü iftirayı atacaksınız değil mi? Şuraya bak ya, terbiyesiz!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen bir sakin olalım, bir sessiz olun. Değerli arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım.
Buyurun Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın vekiller, Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekilinin vekilimiz hakkında söylediği laflar eleştiri sınırı aşmıştır, hakarettir.

VAHİT KİLER (Bitlis) - Aşmamıştır, az bile söylemiştir.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Kesinlikle kabul etmiyoruz ve bu şekilde devam edemez. Ağır hakaret etmiştir. "Meyhaneden boşta kalan vakitlerinde burada konuşuyor." ne demektir?

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ne demek bu ya! Bu ne terbiyesizlik!

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Böyle bir Grup Başkan Vekili konuşması olabilir mi? Biz şimdi, aynı şekilde size hitap edersek hoşunuza gider mi? Gitmez. O zaman siz de etmeyeceksiniz. Bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Bunun için ara verin lütfen, bu konuşulsun Sayın Başkan.

BAŞKAN: Beş dakika birleşime ara veriyorum. Grup Başkan Vekillerini odama bekliyorum.

İlginizi Çekebilir
SONRAKİ HABER