BIST 100 9.550 DOLAR 34,54 EURO 35,99 ALTIN 3.004,48
17° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Halkla kavga etme…

Yeryüzünün iki şaşmaz kuralı vardır:

  1. Akıllı finansçı, piyasalarla iyi geçinir. Piyasayı karşısına alıp kavgaya kalkışmaz. Bu kural, uluslararası piyasalarla kavgaya kalkışan Milli Merkez Bankaları için de geçerlidir. Sayısız örneği görülmüştür. Ağır hezimet kaçınılmazdır. Piyasa, milli paranızı pula çeviriverir.
  2. Akıllı siyasetçi, halkını karşısına alıp kavga etmeye kalkışmaz. Geçici bir dönem, kendi yandaş ve beslemelerinin gazı ve pohpohlaması ile kazandığı hissine kapılabilir. Ama er ya da geç yenilgiye mahkûmdur. Halkı ile kavga eden, kendi ayağına kurşun bile değil “bazuka sıkmış” demektir. Halk, itibarınızı bir anda sıfırlayıverir.

Bu iki kuralı niye hatırladım ve hatırlatmak gereği duydum?

Geçen hafta sonunda spor alanlarına taştığı artık açıkça gözlenen halkın öfkesinin, onbinlerce futbol taraftarınca “Hükümet istifa” şeklinde dile getirilmesi üzerine, bilinen tepkiler yine geldi.

Ülkenin başına gelen bunca felaketin sorumlusu olan başarısız iktidar, sadece muhalefet partileri tarafından değil, yazılı ve görsel basının yanısıra, sosyal medyada da yaygın biçimde eleştiri yağmuruna tutulmasına rağmen, bunlara kulak asmayıp tam tersine “sopa sallamak ve tehdit etmek (not alıyoruz, deftere yazıyoruz vs.)” yoluna gitmişti.

Ama bu kez halk, yani sokaktaki insan, tepkisini doğrudan ve yüksek sesle açık havada, naklen yayında yayıncı kuruluş kameralarının ve stadyumlardaki binlerce “güvenlik - izleme kamerasının” önünde dile getirdi.

İki açıdan çok önemliydi bu sloganın atılması.

Öncelikle, onbinlerce vatandaşın artık korku eşiğini aştığını göstermesi açısından çok değerliydi. Çünkü deprem bölgesinde de, üç haftayı aşkın bir süredir, vatandaşlar nerede bir TV kamerası görseler, nerede bir gazeteci ile karşılaşsalar, hançerelerini yırtarcasına feryat ediyorlar. Cümleler, pek çok yerde şu ortak girişle başlıyor:

“Başıma bir şey gelecekse de gelsin!..”

Bunun tercümesi şöyle yapılabilir:

“Bugüne kadar, düşündüklerimizi, içimizden gelenleri söyleyemedik. Başımıza bir şey gelir korkusu ile. Ama artık ok yaydan çıktı. Ne olacaksa olsun. Tahammülümüz kalmadı. Ne yaparlarsa yapsınlar. Korkmuyoruz!..”

İkinci önemli husus da şudur.

Spor alanları, özellikle de futbol stadyumları, bir renk, bir forma, bir arma peşinde ortak bir paydada bir araya gelen insanların, doğru bir bağlamda, başka “ortak paydalar için” de kol kola ve omuz omuza ses çıkarabilme potansiyeli olan ortamlardır. Orada, halkın her kesiminden insan, ülke nüfusunun her din, dil, etnik köken, mezhep, gelir seviyesi, sosyal statü ve her tür geri planından gelen insanların, birbirlerini tanımasalar bile, aynı söylemi hep bir ağızdan dillendirebilme yeteneği hayat bulur. Bir işçi ile holding patronu, bir öğrenci ile oto sanayiden bir usta, bir Müslüman ile bir Yahudi, bir koyu mü’min cami hocası ile bir eşcinsel, bir profesör ile bir tamirci çırağı aynı anda aynı gole nasıl sevinip birbirlerini tanımadan kucaklaşıp öpüşebiliyorlarsa, mesela bir deprem afetinden zarar gören çocuklar için sahalara topluca oyuncaklar atabiliyorlarsa, aynı anda aynı slogana katılıp yeri göğü inletebiliyorlar.

Kimi zaman, toplumun o “kaynama noktası” adeta sanal biçimde, beyinlerdeki “skor tabelası”nda beliriverir ve slogan halinde o stadyumun ve o şehrin, giderek de o ülkenin semalarında yankılanacak “bir toplumsal türküye, bir marşa, bir ballada” dönüşebilir.

Cumartesi günü Fenerbahçe’de, Pazar günü de Beşiktaş’ta tribünlerin dillendirdiği şey budur.

Bunun karşısında, tehdit, küfür, parmak sallamak, sopa sallamak, “hodri meydan”laşmak, mafya babalarını yardıma çağırmak, had bildirmeye çalışmak filan nafile bir çabadır. Halkın sesini susturabilmek tarihte hiçbir zaman mümkün olmadığı gibi bu kez de mümkün olmayacaktır.

Geçmişte de bir başka mafya babasının “Kanlarında duş alacağız. Hepsini sallandıracağız” diye korku iklimi yaratması ve sonradan nedamet getirmesi akıllardadır. Yani girmeyin bu toplara. Bir daha bir daha aynı yanılgıya düşmeyin.

Bu işler öyle, “internet bant genişliğini daraltmaya, gazetenin ilan gelirini kesmeye, Ebubekir Bey’e talimat verip kanalın programını durdurmaya, ilan gelirini gasp etmeye” filan benzemez. Doğrudan stadyumda onbinlerce ve tabii potansiyel olarak on milyonlarca insanın sesini kısmaya çalışmak beyhudedir. O ses, kulak zarlarını deliverir insanın.

Bir de, “Siyasi sloganın spor alanlarında ne işi var?” saçmalığı var.

“Teröre karşı” milli bir mücadele verilirken aynı tribünlerin hep bir ağızdan “Şehitler Ölmez. Vatan Bölünmez” diye bağırdığı laf, siyasi slogan değil mi?

Aynı tribünlere, bir siyasi partininin liderini över mahiyette, “Adam Gibi Adam, Recep Tayyip Erdoğan” yazılı pankart açmak da, spor alanına “siyaset sokmak” değil miydi?

Yine bu tribünlerde, geçmişte yaptırdığınız gibi, “Başkomutanımız Erdoğan” pankartını sallandırmak, “Siyasi bir gösteri” değil mi?

Gol atan oyuncunun yeşil çimler üzerinde secdeye varıp, tribüne bal gibi “Siyasi – Dini” içerikli selam çakması siyaset olmuyor mu?

“Attığım golü, kahraman Mehmetçiklerimize armağan ediyorum” anlamında tribüne gelip asker selamı çakmak, “siyasi mesaj” değil mi?

Peki o zaman “Hükümet İstifa” gibi, toplumun (yukarıda saldığım her kesiminden insanın) büyük bir bölümünün topluca attığı slogan hem de suç niteliği taşımayan bir slogan neden “Yasaklı siyasi slogan” olarak kabul ediliyor?

Demek ki, maksat “siyaset” değil, maksat “senin tarafında olmayan siyasi mesajın” duyulması. İki yüzlülük yani.

Sopa sallayınca, tehdit edince, yandaş kulüp yönetimlerini, tribününde muhalif slogan atılan kulüp aleyhinde tehditkar bildiri yayınlatıp kışkırtınca, birbirlerine “deplasman seyircisi yasağı” getirince, bu işin altından kalkamazsınız.

Tek çareniz var. Halka kulak vermek. Ondan korkmamak. Onun sözüne değer vermek. Halka rağmen, bu işin altından kalkamazsınız. Bugün ülkenin genelinde de, deprem özelindeki ihmal ve başarısızlık tablosu karşısında da başarısızlığı kabul edip, anahtarları usulca paspasın altına koyup gitmek. Seçim sandığını bir an önce ortaya koyup, halkın iradesinin tecelli etmesini beklemek.

Bu ülke topraklarının gördüğü en şanlı halk hareketi olan Gezi Direnişimiz sırasında yollara, duvarlara boya ile yazılan şu sloganı unutmayın:

“Korkma la... Biziz, halk...”