ANKA Haber Ajansı'ndan Edda Sönmez'e konuşan Halil Ergün, AKP iktidarına yönelik dikkat çeken ifadelerde bulundu.
Yaptığı hiçbir şeyden pişman olmadığını belirten Ergün, şunları söyledi:
'ÇAPSIZ BİR SİYASET YÖNETİMİ GÖRÜYORUM'
Kızmak değil de kırgınlığım, heyecanımı öldüren şeyler oldu. Benim kuşağımın içinde, ülkenin daha güzel günlere gitmesini talep eden bir ruh var. Muhalif saflarda olmuşumdur her zaman, daha güzel günler için tabii. Muhalif derken, siyaset yapmak anlamında söylemiyorum. Daha güzel dünya, daha özgür bir dünya, daha demokratik bir dünya, daha çocukların mutlu olduğu bir dünya, ülke. Bugünlerde beni çok yaralayan mesele şudur: Çapsız bir siyaset yönetimi görüyorum ve 'Bizim ülke buna müstahak değildir' diyorum. Bu kadar kapalı konuşayım. Kapalı değil de yani derinliğe girip de çok bilmişizdir, biz her şeyi söyleriz ama söylemeye gerek yok. Bir tek şey var. Benim Cumhuriyetim var. Kahramanlar kurdular, başta Mustafa Kemal ve arkadaşları. Kör topal Cumhuriyet'in kazanımları var. Adalet, gelişme, daha güzel günlere gitmek gibi yeni bir kültürün buluştuğu bir sürecimiz vardı. Kazanımlar yıkılıyor ve Türkiye’de toplumsal bir çözülme var kültürel olarak ve insani ilişkiler olarak. Bunu somut olarak görüyorum. Beni yaralıyor, yakıyor yani. Ülkemiz buna müstahak değildir. Bu dalga dalga insanımıza da yansıdı, taşraya da gitmiştir. Bunu ben yaşarken hayatın içinde insan ilişkilerinde görüyorum. Beni yakan bu.
'ŞİMDİ BENİM ÜLKEMDE KONSERLER YASAKLANABİLİYOR'
Şimdi benim ülkemde konserler yasaklanabiliyor. Abuk sabuk gerekçelerle şarkı söyletilmiyor falan. Gündeminde olmuyor yönetimlerin. İnsanlar bile televizyonlarda bakıyorlar. Öyle değildi Türkiye. Bir uzun yolculuğumuz vardı. Yine yakalanacaktır bu yurdumuzda, yani daha güzel günlere... Bunu, dar bir siyasetçi ve bir siyasi reaksiyon olarak söylemiyorum. Bir yurttaş olarak söylüyorum: Eğer yurtseverlik varsa, eğer geleceği beslemeyi, daha güzel günleri savunuyorsak talepkâr bir toplum olmalıyız. Ağlaşan bir toplumuzdur biz. Ağlaşmak başkadır, talep etmek başkadır çünkü demokrasilerde. Talep eden bir toplumu oluşturmanın, biriktirmenin kavgasına girmeliyiz. Her kesimdekiler, sanattan, kültürden, iş dünyasından, emekçilerden falan yeni bir dil bulmanın ve bunu hayata geçirmenin çabasına girmeliyiz diye düşünüyorum.
'DEVLET BASKICILIĞININ DEĞİŞMESİNİ İSTERİM. ÖZGÜR BİR TOPLUMDAN YANAYIM BEN'
Devlet baskıcılığının değişmesini isterim. Özgür bir toplumdan yanayım ben. İnsanların özgürce gelişmeleri, insanlaşmayı daha çok besler. Yasakçılık, şiddet, baskı ve zulüm insanın insanlaşma macerasını keser. Yamyam ilişkiler ortaya çıkar. Edebi söylüyorum ama böyledir. Onun yanında tartışacak bir sürü mesele var, eğitimde, adalette, sanatta… Yani hayatın içinde çok şey var ama onlar uzmanlık alanlarının konuşmaları, her kesimin uzmanları vardır. Onların özgürce yaratmaları olarak bakıyorum.
'BEN SİYASETE GİRMEDİM. SİYASİ AÇIDAN HİÇBİR ŞEYİN BAŞI DA OLMAK İSTEMEDİM'
Ben siyasete girmedim. Siyasi açıdan hiçbir şeyin başı da olmak istemedim. Ben mesela Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği (ÇASOD) başkanı oldum. Bana ihale ettiler, sadece kuruluş bildirisini yazdım. Yapmayın, ayrılmayın derken bana kaldı. Benim dedem ilk Meclis üyesi. Erzurum- Sivas’tan gelen rüzgârın... Adı Halil İbrahim Ağa’dır. Belediye başkanlığı yapmıştır kasabamızda. Neyse, benim hiç öyle merakım olmadı. Siyasete atılıp, işte milletvekili olmak, ilçe başkanı, il başkanı, parti başkanı falan hiçbir gün. İhtiras başka bir şeydir siyasette. Çünkü siyaset yanlış uygulanıyor Türkiye’de. Ama şunu söylemek istiyorum. Siyaset sadece partilerin konuşmaları, nutukları falan değildir. Siyaset toplumsal işlerin çözülmesi üzerine, kurulması üzerine, yakalanması veya değiştirilmesi üzerine bir yaklaşım kültürüdür. Sanat da siyasettir. Roman da siyasettir. Siyaset olunca illa partililer, parti üyesi, parti başkanı, parti bilmem nesi falan yapar diye bir şey yok. Sanat siyasal bir eylemdir. Aşkın da siyaseti vardır, dostlukların da günlük hayatın da aile ilişkilerinin de. Siyasete böyle bakarız biz. Bir de siyasal tavrımız oldu elbette. Bunların gerçekleşmesi, biriktirilmesi, gelişmesi için siyasi yöneticiler, kurumlar o yönden destek olduk, zaman zaman da oy verme olarak. Ben genel olarak Türkiye’nin geleceğini, bağımsız ve demokratik bir Türkiye’nin özgür bir Türkiye’nin gelişmesine katkıda bulunmanın saflarında bir siyasi bir tavır içerisinde oldum.
'HAVAYA SOKTULAR PEKİ DEDİM AMA KAZANAMADIK'
Belediye başkanı filan olma çabam olmadı. Film çekiyoruz rica ettiler. SHP’ye destek vermiştim. Fikri Sağlar Kültür Bakanı olunca bana 'Hadi gel bakalım' dedi. Neyse Türk sinemasının sorunları, danışmanlık. Gittim 4-5 yıl danışmanlık yaptım Kültür Bakanlığı'nda sinema ile ilgili. O ayrı bir macera, kitap gibi anlatırım. Film çekiyoruz. Bir otobüs geldi SHP Beyoğlu İlçe Örgütü, oturdular. Ben de 'Merhaba, hoş geldiniz' dedim. Filmi sahilde çekiyoruz, hatta set durdu. Sonra 'Belediye Başkanlığı adaylığı teklif ediyoruz' denildi. 'Nereden çıktı ya' dedim. Ben hiç düşünmedim bile. İkna etmeye çalışıyorlar falan, güldüm. Sonra oradan bir arkadaş, 'Bunu yapacaksın arkadaş. Öyle kaçmak yok' dedi. Böyle havaya mı soktular, tahrik mi edildim. Telefon ettim Fikri Sağlar’a 'Sen bilirsin' dedi. Bilge falan oradan 'Yap' dediler. Beyoğlu olması var ya kültür merkezi, sanat merkezi, orada çok şey yapılır. Birden öyle ben de kabul ettim, geldim. Bir baktım başka aday da varmış meğer. 'Ya beni niye getirdiniz' dedim. Bana söylemişti üstü kapalı Fikri (Sağlar) Bey. Ama pişman değilim. Muhteşem, onurla anacağım bir süreç oldu. Kazanmıştık da. Yani kucakladı baya beni o yöre. Sanatçılar, arkadaşlarımız. Kazandık gibi aslında. Taksim’deki bizim Ahmet Sezer Alilerin Taksim Sanat Evi’nde işte kutlama gibi oturuldu, sanatçılar, arkadaşlar dolu falan yorgunum da ben bıraktım, bırakırken de gece saat 02.00 falan mıydı neydi. Kazanmıştık gidiyorduk. Evim yok Londra Otel’deyim. Sabah bir haber, kaybetmişiz. Yani kazanmamışız.
'ELLERİMİZLE İKTİDARI BUNLARA VERDİK, BİR DAHA DA BIRAKMIYORLAR'
Ama şunu söyleyeyim orada işte ta oralardan başlayan meseleler. Karşımızda herkes girdi. Gittim ben ÖDP’ye 'Arkadaş ne yapıyorsunuz ya' dedim. Seçime aday koydular. CHP yeniden açılmıştı. Deniz Baykal gelmişti başına. Onlar aday koydular Ertuğrul Günay’ı bak şimdi… Zülfü de Büyükşehir Belediye Başkanı adayı. Sonra baktım DSP'nin kuruluşunda Bülent (Ecevit) Bey’e yardım ettim. İznik’te telefonlar, sanatçıları toplayıp konuşturdum. Çünkü Arayış Dergisi’nde çok doğru yazılar var diye. Bu partili olmak değil. Biz şimdi bugün de partili falan değiliz ama doğru söyleyene sempati duyarız. Bunlara bile sempatik baktım başlangıçta. 'Demokrasi, basın özgürlüğü, insan hakları, Avrupa Birliği' dediler diye baktım. Sonuçta muhteşem bir hayat, daha detayları var girmeyeyim de. Hesap şu: Bak ellerimiz ile verdik kendilerine, kendilerine demokrat, solcu filan diyen arkadaşlar. Ellerimizle tepsi ile iktidarı bunlara verdik, bir daha da bırakmıyorlar görüyorsun işte. Bir sürü projemiz vardı. Deniz Baykal beni sonra yine zorladı oralara girmeyeyim.
'SİYASETE GİRSEYDİM BENİ YA VURURLARDI RANTÇILAR YA İSTİFA EDERDİM YA DA KİRLENİRDİM İYİ Kİ OLMAMIŞ'
(Yeniden siyaset düşünür müsünüz sorusuna yanıt) Hayır. Yani görev gelirse yaparsın ama bu yaşta yok yok. Artık siyaseti gençler yapsınlar, gelişsinler. Taptaze çocuklar. Bütün bu gördüklerimizden, yaşadıklarımızdan sonra. Bunu başka yerde konuşmadım: 'İyi ki de olmamışım' dedim. 'Beni ya vururlardı rantçılar ya istifa ederdim ya da kirlenirdim' dedim. İyi ki olmamış. Bunu söyledim. Çünkü tanık olduğum çok şey oldu sonra. Başka türlü bakıyoruz hayata. Bir kere şu siyasetçiler, siyasete girenler her aşamada yer kapmaktan vazgeçsinler. Kimileri delege olmak için, kimileri ilçe başkanı olmak için, kimileri ilçe yönetim kurulu üyesi olmak için, kimileri il yöneticisi olmak için anladın mı? İl yönetiminde, belediye meclisinde, kimisi belediye başkanı, sonunda da milletvekili olmak için buluşma yeri olmaktan çıkarsınlar. Kitlelerin hayatlarını daha doğru, daha zengin, daha yaşanır hale getirecek çaba, taleplerine karşı gelişmenin bunun nutuk atmak olmuyor. Pazarda domates 50 lira olmuş, salatalık 3 kuruş olmuş, vah vahla olacak iş değil bu. Yeni bir dünyanın tadını yaratacak, taleplerini besleyecek çalışmalar yapmak lazım. Ama bugün için Türkiye halkına bu kadar çok çelişkinin, çatışmanın ve yanlışlığın – ağır laflar söylemek istemiyorum, çünkü sakin olmaya çalışıyorum. Hala, kavrayıp da nerede benim hatam demiyorsa mübarek olsun ömrümüzü verdik, halk halk diye.
''SİZİN MACERANIZIN MALZEMESİ DEĞİLİM' LAFINI SÖYLEYEN BİR HALKIN OLUŞMASI LAZIM''
Başka iş yok mu yapılacak? Tabi o ayrı. Bir de insan olarak kendi hayatlarını talep etmeli insanlar. 'Ben sana vergi veriyorum, ben bu topraklarda yaşıyorum. Benim elimden çıkan oyla siz oraya geliyorsunuz benim hayatımı doğru dürüst düzenleyeceksiniz. 'Sizin maceranızın malzemesi değilim' lafını söyleyen bir halkın oluşması lazım. Gençler de bu noktada hassas olsunlar.
'YETMEZ BİLE DEMEDİM, DOĞRUDAN EVET DEDİM'
Halil Ergün, Sabah gazetesinden Tuba Kalçık'a verdiği röportajda 12 Eylül 2010 referandumunda 'Yetmez ama Evet' hareketinde yer almasına ilişkin 'Bazıları beni 'Yetmez ama Evetçi' olarak suçluyor ama ben yetmez bile demedim, doğrudan 'Evet' demiş biriyim' ifadelerini kullanmıştı.