BIST 100 9.452 DOLAR 34,57 EURO 35,96 ALTIN 3.004,80
13° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

Şu “kurşunu” döktüremediniz

Söyledik size.

“Kurşun döktürün” dedik. Olmadı, “Nefesi kuvvetli bir hoca bulup okutup üfletin şu takımı” dedik.

Dinletemedik.

Şu uğursuz bulut, Beşiktaş’ın üzerinden bir türlü ayrılmak bilmiyor.

Zaten ideal 11’inden en az 6 - 7 oyuncusu sakatlanmış ve iyileşmeyi bekleyen Beşiktaş’ın, dün de daha ilk yarı bitmeden bir “as” elemanı daha kenara gelirken, taraftarlar bir “Kara Büyü” komplosundan bile söz etmeye başladılar.

Sezonun en flaş ve en kaliteli transferlerinden Miralem Pjanic de “Devam edemeyeceğim” dediğinde, kronometre 32’nci dakikayı gösteriyordu. İstanbul’un siyah beyazlı takımı, kardeş - renkdaş ve Büyük Mustafa Denizli’nin Büyük Altayı’nın sahasında oyuna başlarken, Sergen Yalçın neredeyse “Kimdi bu çocuklar ya? O adam niye orada? Şu çocuk neden yerinde değil…” diyecek durumdaydı…

Ve eminim, sezon başından beri antrenmanda çalışılan pozisyonlarda ve oyun planlarında her ne anlatıldıysa, sahaya çıkan Beşiktaş 11’i bunların hiçbirini hayata geçirebilecek durumda değildi. Çünkü o dersleri çalışanlar “orada” değildi.

Tam tersine Güven Yalçın gibi, Salih Uçan gibi, Gökhan Töre gibi, Serdar Saatçi gibi Sergen Hoca’nın “normalde ilk 11’de düşünmediği” elemanlar bile mecburen sahaya sürülmüştü.

Kabus senaryosu yazsan, bu kadarını yazamazdın yani.

Ona rağmen, rakibinin üzerine zaman zaman cook da korkmadan giden bir Beşiktaş gördük. Hattâ ilk bariz gol pozisyonunu bulan, bir de Kenan’ın “elinden” sayılmayan gol kaydeden Beşiktaş, eminim, aslında “Golden vazgeçtim, yenilmeden şu 90 dakika bitse de gitsek eve” duygusu ile çıkmıştı Bornova Stadı’nın çimlerine.

İlk 45 dakika, bu “toplama kadro”nun pas hataları ve pozisyon alma hataları ile geçti. Altay gibi dipdiri ve sezon başından beri başarılı bir grafik çizen bir ekibin, Beşiktaş’ın bu “enkaz” halinden daha akıllıca yararlanabilmesi beklenirdi. Ama Altay da yapamadı. Cebrail’in, Kappel’in, Bamba’nın ilk yarıda çok da yararlı olamayan oyunları bunun sebebiydi.

Devre arasına gidildiğinde, Mustafa Denizli bence daha cook “hayıflanan” taraftı. Zira, 46’dan önce gelecek bir gol, Beşiktaş üzerinde daha da ağır bir psikolojik baskı kuracaktı.

İlk yarı notlarını toparlamadan önce Güven Yalçın’ın, belki de bir gol pozisyonu bulabilecekken, rakip oyuncu Naderi’nin yerde kalmasını görerek atağını durdurmasını mutlaka zikretmek gerekiyor.

Hani “sahalarda görmek istediğimiz” (geçen haftada bir Altaylı oyuncudan gelen) hareketler bunlar. Maçlar kazanılır kaybediir. Ama bunlar, unutulmaz. Örnek olur umarız.

Ve evet…

Eğer bir yerlerde “ilahi bir güç” var ve bu tür güzellikleri “ödüllendiriyorsa”, harekete geçti ve Güven’in hanesine bir gol ekleyerek hem genç oyuncuya hem de “enkaz halindeki Beşiktaş”a o ödülü takdim etti.

Hem de 47’nci dakikada.

İlerleyen dakikalarda Oğuzhan Özyakup’un “dağlara taşlara” vurduğu bir frikik boşa harcanmış bir fırsattı. Böyle maçları alabilmek için duran toplar, tepside sunulmuş ikramdır. 55’te başarılı bir kontratakta Kenan Başaran’ı kaleci ile karşı karşıya bırakan Beşiktaş orta sahası, adeta al da at dedi ama Kenan beceriksizliği nedeniyle, rakibe “ikramda” bulunmuş oldu. Oysa, öyle bir “Tak fişi bitir işi” anıydı ki.. Belki de Beşiktaş’ın makus talihi orada dönecekti. Kenan ve Salih bu takımda (sakatlıklar düzeldikten sonra) bir daha zor forma bulur. Ya da zor bulmalı. Onu da söyleyelim.

Tam 2 dakika sonra da Altay, sol kanattan gelişen bir atakta Kappel ile eşitliği sağlıyordu. 1 – 1

76’da yine bir sakatlık. Bu kez Oğuzhan Özyakup.

Sergen Hoca, Gökhan Töre ile birlikte dışarı aldı Oğuzhan’ı.

Can Bozdoğan ve bu sezon ilk kez kadroda yer bulabilen Umut Meraş oyuna girdi.

Takım, artık iyice “Kim bu çocuklar abi? Yeni mi geldiler?” modunda. Adeta “Tanıştığımıza memnun oldum” diyecek birbirine çocuklar.

Maçın son dakikalarına girilirken, Beşiktaş mevcut skora razıydı. Ama Altay “böyle yakalamışken” tabii ki cezayı kesecekti.

Bamba, kaleciyle karşı karşıyla “son sözü söylediğinde” dakika 88’di.

Sezon başından beri zaten “geliyorum” diyen İzmir ekibi, hak edilmiş bir galibiyeti elde ederken, zakten “Böyle bir günde yakaladığı Beşiktaş’ı” yenemese, büyük bir hayal kırıklığı olurdu.

Beşiktaş’a ise, Şampiyonlar ligi ve ligde bundan sonra belki de “7 – 8 yeni transfer” lazım olacak. Çünkü bu gidişle, yakında sahaya 11 kişi de çıkaramayacak Karakartallar.