BIST 100 9.368 DOLAR 34,51 EURO 36,15 ALTIN 2.974,11
7° İstanbul
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • İçel
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

HDP Manifestosu... Tercih belli: Demokrasi

Geçen haftadan beri, Türkiye'nin gündeminde önemli yer tutan tartışmalardan biri "Kürt Sorunu'nun Çözümünde Muhatap" tartışmasıydı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "HDP'yi muhatap ve TBMM zeminini yegâne meşru zemin" olarak işaret etmesi, her ne kadar zaten aklı selimin gereği olsa da, iktidar cenahı bunu bile sorgulamaya kalkıştı. Gerekçeleri de, "HDP'nin kurumsal olarak üstlenmediği" bir demeçti.

Eski eş genel başkanlardan Sezai Temelli'nin "İmralı (Öcalan) asıl muhataptır" mealindeki sözlerine sarılan iktidar bloku (AKP-MHP) ve yandaş borazanları, "Aha işte!.. Kılıçdaroğlu İmralı'yla görüşecek" uyanıklığı ile, her zamanki gibi temelsiz ve yalana – dolana dayalı bir saldırıya kalkıştı.

Milleti aptal yerine koyan, "söylenmemiş sözler ve bunun üzerinden gerçeklere aykırı niyet okumalar"a dayalı yapılan bu saldırı, kısa zamanda "Yatsıda mumun sönüşü" gibi uçup gitmekle kalmadı, HDP'nin kurumsal görüşünün de "İmralı söyleminden" uzak durduğu görülünce, zaten daha fazla açıklamaya gerek bile kalmadı.

HDP, bugün bir adım daha ileri giderek, bizzat iki eş genel başkanının ağzından, sadece Kürt sorunun çözümüne ilişkin değil, ülkenin tüm sorunlarına dair kapsamlı bri manifesto açıkladı. Son derece önemli bu manifestonun madde madde incelenmeyi ve siyasetini tüm aktörlerince gereken önemin verilmesini hak ettiğini söylemem lazım.

Bu uyarıyı özellikle şunun için yapıyorum. Bahse girerim, HDP eş genel başkanlarının bugünkü manifesto beyanından, sadece ve sadece "İttifaklar" konu başlığı üzerinde tartışalacak ve sadece "Seçimde kimin yanında yer alacaklar, kime destek verecekler?" tartışmasına boğacaklardır meseleyi.

İktidar blokunun ve yandaş beslemelerinin bunu yapmasına asla izin vermemeliyiz. Çünkü, her konuda uzun uzun düşünülerek hazırlanmış ve Türkiye'nin sorunlarına en temelinden en "tali" görünene kadar ciddi bir yol haritası ve reçete anlamına gelebilecek bir metinden söz ediyoruz.

Madde madde HDP Manifestosu

11 maddelik Manifesto'nun ilk maddesi "Güçlü Demokrasi" başlığını taşıyor. Güçlü demokrasiden kastın da "geniş yetkilere sahip" (burada TBMM'nin yürütmeyi denetleme görevine atıfta bulunularak) bir parlamentonun, kuvvetler ayrılığı ilkesine de uyularak, bugünkünden farklı olarak yasama ve denetim görevini yerine getirmesine dikkat çekiliyor. Buna kim itiraz edebilir?

Bağımsız ve tarafsız yargı konusuna özel bir vurgu yapılmış olması da gayet doğal. HDP, özellikle eski eş genel başkanları Selahattin Demirtaş'ın yargılandığı davalara, tutukluluk haline ve AKPM (Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi) ve AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) başta olmak üzere uluslararası organların kararlarınını da uygulanması ve dikkate alınması gereğini de hatırlatıyor. Anayasada belirtilen "Demokratik bir hukuk devleti" olmanın gereğine de kimin çekincesi olabilir?

Seçilmiş 60 küsur belediye başkanınından 50 küsurunun görevden alınarak yerine kayyum tayin edilmesi, başka bir deyişle "halk iradesinin, seçmen iradesinin ayaklar altına alınması" anlamına gelen Türkiye'nin utanç verici bir gerçeği de hatırlatılıyor bu Manifesto'da. Bunu tartışabilir misiniz? Yine iktidar blokunun "ama terör..." gibi gerekçelerini de "Ama yargı.. Ama kesinleşmiş mahkeme kararları zorunluluğu.. Ama halk oyunun kutsiyeti" diyerek karşı çıkmak da, demokrasiye inanmış herkesin boyun borcu değil midir?

Kürt sorununun çözümü konusu, HDP Manifestosu'nun en can alıcı maddelerinden biridir kuşkusuz. Orada özenle kaleme alınmış bir şekilde "muhataplarla" ifadesinin altı çizilmeli. "İnkar ve bastırma siyaseti yerine, demokratik ve barışçı bir çözüm için adım"dan söz ediliyor. Buradaki "Barışçı" tanımlaması, şiddetin asla çözüm yöntemi olmadığına bir vurgu, dolaylı olarak da "terör örgütünden medet ummayı" dışlayan bir vurguya dikkat kesilmeliyiz. Tersini savunan olabilir mi? Olursa ciddiye alınır mı? "Şiddet aracılığıyla değil, konuşarak. Müzakere ederek" ifadeleri ile Manifesto'yu kaleme alanlar, daha ne kadar açık anlatabilirlerdi, "muhatap" meselesini?

Dış politikanın barışçı temellere oturtulması, başta komşular olmak üzere, diğer tüm ülkelerle çatışmaya ve maceracı politikalara değil, güçlü ve ilkeli bir diplomasiye öncelik tanınmasından söz edilmesini de tartışamayız sanırım.

"Kadına özgürlük ve eşitlik" başlıklı maddede, İstanbul Sözleşmesi'nin mutlaka geri gelmesine yapılan vurgu da, "kadını yok sayan ve nefret edenler" hariç, herkesin üzerinde ittifak yapabileceği bir bölüm değildir de nedir?

Kamu yönetiminde liyakat, doğaya saygı, gençler için özgür bir yaşam gibi konu başlıkları da, zaten 21'nci yüzyılda bu gezegende aklı başında insanların artık "tartışmaya bile utanmaları gerekecek" gerekliliklerdir.

Ve son maddede yapılan "Demokratik bir anayasa" vurgusu, belki de Manifesto'nun asıl ruhunu özetler gibi. "Sivil, özgürlükçü, farklı kültürlere, farklı inançlara, anadillerine ve yaşam tarzlarına saygıya dayalı eşit yurttaşlık..." ifadeleri, çağdaş bir demokrasilerde herkesin üzerinde birleşmesi gerekli temel ilkeleri tanımlamıyor mu?

Demokratik katılım ve toplumsal müzakereden de söz eden HDP Manifestosu, zaten "faşizmi ve despotluğu, otokrasiyi, ceberut devlet anlayışını" benimsemiş ortaçağ kafalılar dışında herkesi kapsayıcı bir muhtevanın izlerini taşımaktadır.

Bu metnin açıklanmasından sonra, artık herkes tercihini bir an önce yapmalıdır. Bir an önce bu ülke halkını önüne koyulması gereken sandığa giderken, bu ilkeler etrafında birleşmeyi reddedenler zaten kendilerini tarihin çöplüğüne balıklama atmış, daha doğrusu atlamış olacaklardır. Bunların da kimler olacağını hepimiz biliyoruz.

Prof. Dr. Mithat Sancar. Manifesto'yu açıkladığı konuşmasında, HDP'nin niyetini şu sözlerle de açık ve net biçimde ortaya koyarak , hiçbir soru işareti bırakmamıştır bence:

"... Hep beraber sorumluluk alalım. Kişisel hesaplar, partizan faydacılık yerine ortak akıl ve birlikte inşa anlayışı esas olmalıdır. Türkiye halkları çözüm üretmeyen, ortak akıldan uzaklaşan politikalara ve yönetimlere; ayrımcılık, nefret söylemi ve toplumsal kutuplaşmaya mahkûm değildir..."

Şimdi herkes evine gidip, yaklaşan erken seçim için kararını net biçimde vermelidir.

Demokrasiyi mi, yoksa zıddını mı savunacağız?

Fiilen olmasa bile ilkesel olarak "İttifaklar" netleşmiştir.

Dağılabilirsiniz.